Ak Parti iktidarı dönemine kadar ki süreçte Türk hükümetleri ile iyi ilişkiler kuran Denktaş, 2002 yılından itibaren Türkiye'de kurulan AK Parti hükümetinin bugün iflas etmiş görünen " sıfır sorun" ve " AB" politikaları kapsamında , Türkiye ile bir yol ayrımına girdi. Aslında Denktaş ile Ankara arasındaki yol ayrımının nedeni sadece AK Parti hükümetine bağlamak
doğru olmaz. Bilakis Denktaş'ın liderlerde bulunan karar verme davranışının rasyonelliği üzerinden bu durum değerlendirilebilir.
"Sermaye, içine sızdığı tüm toplumlara mekânsal belirlenimleri taşımak ve toplumları bu mekânsal ilişkiler temelinde dönüştürmek zorundadır. Sermayeyi ortaya çıkaran bu belirlenimlerin ilki kapitalist toprak/yer mülkiyeti, ikincisi teritoryal ya da mekânda sabitlenmiş devlettir."
Yeni doğan bir çocuk nasıl bir dünya istediğini bilemez. Ancak o çocuk büyüdükçe, toplum içinde sosyal ilişkiler geliştirdikçe, sıkıntılar yaşadıkça zaman içinde nasıl bir dünya istediğini ister.
Bürokrasi bir olgu olarak, modern zamanlarda teknolojinin yaygınlaşması ve denetleme aracı olarak kullanılması ile daha da belirginleşti. Jeremy Benthamen'nın “panoptikon” olarak ifade ederek kurguladığı hapishane; aslında modern devletin hiyerarşik yaklaşımının vücut bulmuş bürokrasisine iyi bir örnektir. “ Bu bürokratik tahayyül, daha sonraları postmodem bir
yaklaşımla Michel Foucaultun Hapishanenin Doğuşu * adlı çalışmasında tekrar gündeme taşındı. Söz konusu eserde, panoptikon bir tahayyül içeren modem devlet modelinin iktidar ile toplum arasındaki ilişkiler üzerinden, iktidarın bireyi nasıl bir bürokratik sarmalla kontrol ettiği ele alındı. Daha sonraları Zygmun Bauman da benzer bir eleştiri yapıyordu. Bauman'a göre
modern bürokrasi “bir sürü ahlaklı kişiyi en olmadık, hem de ahlaksızca bir sonucun peşinden giderken koordine edebilme” yeteneğine sahiptir. Yine Bauman modem bürokrasinin çok planlı rastlantı içermeyen bağlantılar oluşturarak özel yaşam alanını oldukça daralttığı ya da yaşam alanı bırakmadığı iddiasını ileri sürer. *
duygusal olarak duyarlı bir ebevenlik ile çocuğun beyninde hayati bağlar kurulmakta, bunlar da çocuğun ileriki yaşamında stres ile kolay başa çıkabilmesini, doyumlu ilişkiler kurmasını, öfkesini iyi bir şekilde idare edebilmesini, kibar ve şefkat dolu olmasını, kendi hedef ve hayallerinin peşinden gidebilmesini, iç sukunetini bulabilmesini, huzur içinde ve yakınlık duygusu
ile sevebilmesini mümkün kılmaktadır
Deleuze’ün militan praksisinin, (irade dışı olmakla birlikte) ilk pozitif ilkesidir: “devrim gibi bir gelecek olmadan devrimci-oluş”, “bir çatallanma, yasadan uzaklaşma, yeni bir olanak alanı açan istikrarsız bir durum” - “çelişilebilecek, bastırılabilecek, ıslah edilebilecek, ihanete uğrayabilecek ama daima aşılamaz bir şeye yol açacak” bir durum (Deleuze 1995:
“G comme Gauche”;8 Deleuze 2003: 216). Bu, hem bireylerin içinde hem de toplumun dışsallığında meydana gelen, bedenle, zamanla, cinsellikle, kültürle, işle yeni ilişkiler yaratan bir yaşam meselesidir; “kendi başlarına devrimci olsalar da “ne devrim için bekleyen ne de onun bir ön biçimini oluşturan değişimler: Bu değişimler kendi içinde, poetik hayata özgü bir
direniş gücüne sahiptirler” (Deleuze 2002: 200-1) (yani, arzuyu yerinden ederek ya da yaşamı yeniden düzenleyerek, eskiden onları yönlendirmekte olan bilgi ve iktidar dispositiflerini kullanılmaz hale getirirler).
Bir ölüm olayı bireyin yaşam ve ilişkiler konusunda var olan görüşlerinin yapısını bozar ve dışsal olayın yıktığı şeyin bilişsel olarak yeniden düzenlenmesini içeren acı dolu bir süreç gerektirir. Ayrıca kişinin bildiklerini, düşüncelerini ve duygularını değiştirmesini, yaşamın eski anlamından vazgeçmesini ve yani anlamlar oluşturmasını içerir.
Çağdaş sinema, aynı zamanda üç anlatı tipini içerir: Görüntüsel, dilsel ve ezgisel. Bu tipler arasında oldukça karmaşık ilişkiler doğabilir. Anlatı tiplerinden birinin yokluğu, anlam taşıyıcı bir işlev görüyorsa (örneğin fon müziksiz bir film), bu durumda anlamların kuruluşu daha yalın değil, tersine daha karmaşık bir duruma gelir.
Hazarya'nın uluslararası öneminin arttığı dönemde deleon dini meselesi VIII.yuzyilin oldukça şiddetli siyasi konularından birisi haline gelmişti. Güçlü bir Hazar Devleti, bitiveyi birbiriyle savaşmaktan yorgun düşen Bizans ve Arap Halifeliği için aranan bir müttefikti. Her iki devlet de hakanla sıhri bağlarını geliştirmek suretiyle defalarca Hazarlarla dostane ilişkiler
kurmayı denemiş ve yine her ikisi de kendilerinden emin bir şekilde onları kendi dinlerine çekerek mevcut şartlara göre siyasi amaçları için kullanmaya teşebbüs etmişlerdi.