Nefes de bir sermaye imiş, tüketilmemesi gerek.
Ravndal yabancı bankaların rolünü şöyle anlatıyordu:
“Bu yabancı bankaların neredeyse tamamının geçmişlerinde, bazen gizli fakat çoğu zaman açıkça, sabık ‘Avrupa’nın Hasta Adamı’nın mirasını paylaşmak üzere siyasi bir entrikanın içinde oldukları bilinir. Her biri, temsil ettiği ülkenin ticaretini geliştirirken büyük kazançlar elde etmiştir. Hiçbiri
samimiyetle Türkiye’nin rafahını amaç edinerek çalışmamıştır, o refah sadece tesadüfi bir kaygı olarak kalmıştır. Sermayenin bu şekilde yabancılar elinde toplanması, Türkiye için hiç şüphesiz ciddi bir engel oluşturmuştur. Ancak bu yabancı sermaye birikimi olmasaydı, ülkenin bugünkünden çok daha kötü şartlar içinde bulunacağı rahatça söyleyebiliriz.”
Batılılar sermaye biriktirmek için başka memleketleri de sömürmüşlerdir. Oysa Türkiye'nin bugün sömürgeler fethederek ya da ticari yollarla başka memleketleri sömürerek sermaye biriktirmesi düşünülemez. Kaldı ki, devrimci ve anti-emperyalist savaşlar yaparak bugüne gelmiş olan Türkiye için sömürgecilik ve sömürücülük söz konusu olamaz.
Esad, 1973 Anayasasıyla özel mülkiyeti güvence altına alarak özel girişimcilerin Suriye devletine güven duymasını ve sermaye birikimin sağlanması amaçlandı.
Fiziki emek ve maddi sermaye geriledikçe, zihinsel sermaye ve zihinsel emeğin önemi artacaktır.
Sağ -muhafazakâr sermaye partileri, kitleleri politikalarına yedeklemek için, dinin toplum yaşamındaki etkisini artırmak ve daha da yaygınlaştırmayı içeren bir faliyeti on yıllar boyu ve birbiriyle de " kim daha iyisini yapıyor " rekabetine girişerek sürdürdüler.
Biz bankacılık yaptığımızı sanırdık, küresel sermayenin parasını,
Halka zorla borç olarak tüketmesi için bizi satmaya zorladınız,
İnsana insan kaynakları diyerek sermaye gibi harcanır demeye kalktınız,
Oysa insan bir değerdi, para gibi değersiz bir hiçlik adıyla bir tutulabilir mi?
Bizi kendiniz gibi mi sandınız?
Şimdi bir hiç olduğunuzu
ve asıl yok olanın kendiniz olduğunu gördünüz.