Halbuki hiç de böyle büyük şeyler düşündüğü yoktu.
"İnsan ait olduğunu düşündüğü yerde mutlu hisseder kendini."
Hiç kimse, hiç kimse gibi düşünmek zorunda değil. Hiçbir şair bir başkasının düşündüğü gibi yazmak zorunda değil. Kendimize dost seçtiğimiz insanları bir gözönüne getirelim, o insanda kendi hasletlerimize yakın hasletleri bulabilirsek o insanla daha yakın dost oluruz. Bunu şiire uyarladığımızda, bizim duygu ve düşüncelerimizi ve bizim düşünebileceğimiz
şekilde söyleyen birisinin söyledikleri/yazdıkları daha fazla ilgimizi çeker. Şiiri algılama bir frekans işidir. Önemli olan yazdığınızla sizi her frekans çekiyor mu? O zaman kalıcı şiirler yazmışsınızdır.
"Cemal Paşa Arapçıları, Arap uyanışının öncülüğünü yaptıkları için değil, adem-i nerkeziyet savunuculuğu yapıp Avrupalı devletlerle irtibatlı olduklarını düşündüğü için idam edip Anadolu'ya sürgüne göndermiştir."
Mağazanın boş olduğu dönemlerde kitap okuyabildiğini düşünerek bu işe başvurmuştu. Düşündüğü gibi olmamıştı, boş vakit diye bir şey yoktu mağazada.
Ebu Cehil örneğinde olduğu gibi insanların zaaflarından istifade edip sülük misali onların sırtından geçinenler her zaman olur. İnce zekâ ile hareket ettiklerinden çoğu insan bunu fark etmez ve o tipteki insanlara hizmet etmeye devam eder. Bilmesi gerektiğini düşündüğü şeylere ayırdığı vaktinin onda birini bulması gereken şeylere ayırmayı kavrayabilen, kendisine
doğru olarak öğretilen yanlış yollardan kurtulup menziline ulaşmak için doğru yolu bulur ve bu yolda ilerlemeye başlar. Bu başlangıcı tüm yanlış yolların vebalini de silip süpürür.
kişilerin kendi özgür seçimleriyle aldiklarımı düşündüğü bedensel kararlar piyasanın ve kültürel koşullarım çizdiği kısıtlamalar çerçevesinde özgürdür.
Elinizdeki eserin zor bölümlerinden bir diğeri ise Birgivî-Kadızâde ilişkisinin incelendiğim kısım idi. Benim elde ettiğim netice, bu konuda yapılmış bazı çalışmalarda yer alan “Birgivî’nin Kadızadeli zihniyetini besleyen bir kaynak olduğu” yönündeki görüşün aksine Kadızâdeliler’in, Birgivi" ’yi sadece bir meşruiyet vasıtası olarak kullandıkları ve onun
eserleri üzerinden kendilerine hareket alanı açtıkları istikametinde olmuştur. Ayrıca görebildiğim kadarıyla Birgivî ’nin İbnü’l-Arabî sevgisi, bu büyük mutasavvıf aleyhinde konuşmaktan onu kesin biçimde alıkoymuştur.
Bununla birlikte Birgivi, dinî hassasiyet ve şeriat merkezli tedirginliği; halkın kapılacağını düşündüğü batınî yorum tehlikesi
sebebiyle İbnü’l-Arabî ilgisini eserlerinde açıkça göstermemiş sadece bazı atıflarla yetinmiş veya onun felsefesine satır aralarında işaret etmiştir. Çivizâde’nin sert, tavizsiz ve zühdî tasavvuf anlayışı, onu vahdeti vücud’un karşısında konumlandırırken Ebussu’ud, devlet ciddiyeti yanında, babası Şeyh Yavsî’nin Bayrami yolunun tesirinde kalmış ve bir
Razi takipçisi olarak irfani tasavvufa sahip çıkmıştır.