Dünya müslümanlarının bir arada telakki edilmelerine yol açacak hiçbir siyasî, iktisadî, hatta kültürel ve ideolojik blok doğmamış olmasına rağmen, dünya sisteminin akıl hocaları İslam tehlikesinden aralıksız söz ediyorlarsa bunun sebebi müslümanların gündelik hayatında sistem aleyhtarlığının pratik belirtilerinin uç vermesi değildir. Dünya sistemi küfür
sistemiyle ne ölçüde örtüşmüşse karşısındaki müslüman zihniyeti o ölçüde tehlike olarak görüyor.
Bilhassa düşünsel ve politik hareketin taşıyıcıları olan şehirli Araplar, Hz.Muhammed’in ortaya çıkmasından önce komşu halkların kültürel etkilerine tamamen kapalı veya matematik tarihi açısından önem kazandıkları çağda bile neredeyse okuma yazma bilmeyen yarı vahşiler olarak tasavvur edilemez.(5)
Eski kültür merkezlerindeki sakinlerin yeni topluma uyum
sağlayabilmede çok büyük zorluklar yaşamadıkları görülmektedir. Mesela ilk dönem Emevi hükümdarlarının sarayında Hıristiyan hekimler çalışmaktaydı. I.Mu'aviye (dönemi: 41/661-60/680) zamanında hizmet eden İbn Asal’ın adı bunlar arasında geçmektedir. Ebû el-Hakem adlı bir başka Hıristiyan hekim daha Muʿaviye’nin hizmetinde çalışmıştır. Hükümdar
ilaçların hazırlanmasında ona güvenmekteydi.(6)
Kroeber’in uzun bir süreden beri ileri sürdüğü kültürel yenilikler büyük adamların ürünü olmayıp daha çok paralel oluşumlardır.
Alman hümanistler İtalyan meslektaşları tarafından kendilerine aktarılan gerçek bir "altın kitapçık” olan Germanid' yı Roma'dan gecikmiş bir hediye olarak benimsediler.' Klasik bir kalemle yazılmış olan bu eser, hakkında çok az şey bildikleri geçmişlerine çok ihtiyaç duyulan bir ışık tutuyordu. Tacitus karanlığa parlak bir mum yaktı ve gölgeleri Almanların
gözlerini büyüledi: Yerli ve saf olan lepiska saçlı savaşçı erkek ve kadın ataları, uzun, adil ve zordu, ancak özgürlerdi, basit ama ahlaklı bir hayat yaşamışlardı. Neredeyse kusursuz ve kesinlikle övgüye değerdi, entelektüel açıdan üstün Romalı çağdaşlarına karşı çok iyi direndiler: Kültürel incelikten yoksun oldukları şeyi ahlaki dürüstlükle telafi
etmekten daha fazlasını yaptılar. İlk Almanya tarihinin Alsaslı yazarı Jacob Wimpfelingʻin, Roma antik döneminin hüküm sürdüğü bir edebiyat kültüründe, 1505'te "Alman atalarımızın torunları olmaktan gurur duyabiliriz" demesini sağladı.Germania hümanist topluluk içindeki diğer pek çok kişiyle birlikte, atalarının karakterini, ahlaksızlıklardan çok erdemlerini
öğretmeye yardım etti ve ortak bir Alman ulusu hayal etmelerini sağladı: Başka bir hümanist, “Alsaslılar, Bavyeralılar ve Saksonlar tek bir ağacın tüm dallarıydı ve o ağaç Tacitus'un geçmişinde kök salmıştı” diye haykırmıştı.
Mardinli Araplar, Kürt kimliğini kültürel içeriğine benzer değerler hiyerarşisi ve karşıtlık içinde farklı anlamlar atfederler.
Kültürel ayrımın Mardinlilik(kentlilik) ve köylülük gibi coğrafi terimlerle yapılması, kültürel çalışmadan kaçınmayı, mardinlilik gibi bir kimlik kategorisine gerek duyulmazdan önceki kültürel egemenlik ilişkilerinin korunmasını içermektedir.
Komisyon incelemeleri sürerken Subat ayında Doğu Anadolu'da Ingilizler tarafından kışkırtırdığı anlaşılan Şeyh Sait Ayaklanmasının patlak vermesi de Türkiye karşıtı bir rapor hazırlanmasında etkili olmuştur. Komisyonun 16 Temmuz 1925'te Milletler Cemiyetine sunduğu raporda Musul vilayetinde çoğunluğun sayıları 500 bin kadar olan Kürtlerin oluşturduğu, Kürtlere
idari ve kültürel özerklik verilmesi kaydıyla Musul'u Irak'a aksi halde Turkiyeye bırakılmasının uygun olacağı belirtilmiştir. Raporda vilayetin Türkiye ile Irak arasında taksim edilmesi seçeneğinin benimsenmesi durumunda Küçük Zap çizgisinin sınır olabileceği önerilmektedir. Ancak iktisadi olarak Musul'un Irak'a bağlanmasının daha uygun olacağına dikkat cekilmekte
İngiltere'nin hakkari üzerindeki iddialarının ise kabul edilemeyeceği belirtilmektedir.