Alfred Kosing
Alfred Kosing

ANTİTEZ: Hegel diyalektiğinde anti tez kavramı önemli bir yer tutar. Hegel' e göre, gelişim daima bir üçlü içinde; yani tez, anti tez ve sentez, ya da durumu, olumsuzlaşmayı ve olumsuzlamanın olumsuzlanmasını kapsayan üç temel aşamada gerçekleşir.

Jacques D'Hondt
Jacques D'Hondt

Devrimi önceden haber verenler asla yanılmazlar. Belirsiz kalan yalnızca süresidir: Hegel bu yüzden hiçbir zaman kesin sınır koymadı!

Brent Adkins
Brent Adkins

Slavoj Zizek'in haklı biçimde işaret ettiği gibi, yas ya da melankoliye neden olan kayıp nesne ile hem Hegel'in hem de Heidegger'in düşüncesini harekete geçiren o kurucu eksik arasında derin bir farklılık mevzu bahistir. Kolayca üstesinden gelinemez bu farklılığın. Mesela, en sevdiğim kitabımı kaybetmem, acı verici bir deneyim olacaktır. Bu acı, bir nesneye libidinal bir

yatırım yapmanın sonucudur. Bu libidinal yatırım, psişik topolojimi yeniden haritalandırır. Nesne kaybolduğu zaman, libidinal yatırımlarım geri çekilmeli psişik topografim yeniden düzenlenmelidir. Bu süreç, halihazırda daima eksik olan bir varlık tarzının kurucu olmasıyla aynı şey değildir. Ömrü billah sahip olmadığım bir şeyin yasını nasıl tutabilirim ya da

mekankolisini yaşayabilirim? Yas ve melankoli, ortaya çıkan, sevilen ve sonrasında kaybolup giden bir nesneyi varsayar. Ne Hegel ne de Heidegger bu türden bir nesne ilişkisi öne sürer. Bilâkis, ikisi de, sürekli olarak aşmayı denediğimiz bir eksiklik olarak kurulduğumuzu ileri sürer. Hegel bu eksikliği olumsuzlama, Heidegger ise hiçlik olarak adlandırır. Zizek'in burada işaret

ettiği noktanın kesinlikle doğru olduğunu düşünüyorum. Açıkçası psikanalitik kavramlar olan kayıp ve eksiklik dönüştürülebilir değildir. Gelgelelim, öyle görünüyor ki Hegel ile Heidegger'in bu kurucu eksikliği ele alış biçimleri uyarınca birbirlerinden ne denli farklılaştıkları sorulabilir. Heidegger, bu eksiklik babında melankolik midir? Bu eksiği kapattığı

söylenebilir mi? Aynı şekilde, olumsuzluk babında yas mı tutuyordur? Bu eksikliği içe yansıttığı farz edilebilir mi? Zizek'in görüşünü onaylasam bile, ben hala tüm bu sorunların olumlu olarak cevaplanabileceğini düşünüyorum.

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi

O yaşamında, hümanizmden Marksizme, varoluşçuluktan milliyetçiliğe kadar düşünsel serüveni geniş bir harita çizer. Ondaki bu düşünsel değişim sürecini şu şekilde özetleyebiliriz:

1. Spiritüalist dönem (1921-1925): Bu dönemde Durkheim ve Ziya Gökalp’in etkisindedir ve Anadoluculuk görüşünü öne sürmüştür. Daha sonraki yıllarda Gökalp’i hayalî

Turancılık ile realist Türkçülük arasında sıkışıp kalmakla ve aile hayatından ulusal iktisada kadar Türk medeniyeti tarihinin birçok alanında sentezci olmakla eleştirecektir.
2. Plüralist dönem (1925-1928): Bu dönemde Emile Boutroux etkisindedir. Sosyopsikolojik bir insan felsefesi kurmaya çalışmıştır. Boutroux’nun tekdüze ve ağır bir kütle olarak algılanan

dünyayı parçalara bölerek çoğullaştırması (plüralizm) onun felsefî ufkunu genişletmiştir.
3. Monist dönem (1928-1931). Bu dönemde Hegel ve Spinoza’nın etkisindedir. O, Spinoza’nın madde alanında tespit edilen nedensellik zincirini geometrik tarzda tinsel alanda aramasını felsefî sorunların olgunluk noktası olarak görmüştür.
4. Fenomenoloji-Felsefî

Antropoloji dönemi (1931-1934): İnsan felsefesine ilgi duyduğu bu dönemde özellikle Max Scheler ve Heidegger etkisinde bir bilim felsefesi kurmaya çalışmıştır.
5. Materyalist dönem (1934-1946): Metafizik kavramları ve manevi alanı sorgulamaya çalıştığı dönemdir. Bu dönemde özellikle Karl Marx’ın etkisindedir. O yıllarda düşündüğü şey, hiçbir felsefî

hareketin tarihî materyalizm kadar insicamlı ve neticelerine sadık olmadığı şeklindedir.
6. Anti-materyalist dönem (1946-1965): Bu dönemde tarih felsefesi, iktisat ve determinizm açılarından materyalizmi eleştirerek yeniden plüralizme dönmüştür. 1948’de Amsterdam’daki Uluslararası Felsefe Kongresi’nde sunduğu “Varlıkların İki Yüzü” adlı tebliğ ile bu

dönemdeki düşüncelerinin ve değişimin gerekçelerini ortaya koymuştur.
7. Relativist dönem (1965-1974): Bu dönemde “değer” konusuna önem vererek Kantçı bir çizgi izlemiştir.

Keith Faulks
Keith Faulks

Weber appears closer to Marx than Hegel in his acknowledgement of the centrality of physical force to the state. For if the state is, as Hegel suggests, a rational and ethical institution, why does it rely so heavily on violence to control its citizens? (...) If the state is legitimate, why do some citizens have to be coerced?

Michel Meyer
Michel Meyer

Filozof kendi sorunsalının cevabını kendisi bulabilmelidir, çünkü başvurabileceği başka bir şey yoktur elinde: buna problematolojik tümdengelim denir. Felsefe tarihinde, en azından Aristoteles, Descartes, Kant ya da Hegel gibi büyük filozoflarda rastlanır bu kavrama.

Victor Hehn
Victor Hehn

Yavan mantığına rağmen Hegel bile, ender bulunan retorik bir düş gücüne sahipti; geçenlerde , Hegel'in tarih felsefesini okurken, Voltaire'e ve 18.yüzyıl Fransız felsefesine sahip çıktığı bir yere rastladım.

Brent Adkins
Brent Adkins

Ölümün Heidegger açısından aşkınsal bir rol oynadığını ileri sürmüştüm yukarıda. Bu aşkınsallık, Dasein'in deneyin koşullarından biridir. Hegel içinse, ölümü önceleyip koşullandıran şey, tinin devinimidir.

Öncül Analitik Felsefe Dergisi
Öncül Analitik Felsefe Dergisi

Zamanın Gerçek Dışılığı – John Ellis McTaggart

Zaman, Spinoza, Kant, Hegel ve Schopenhauer tarafından gerçek dışı görülür. Günümüz felsefesinde en önemli iki akım (şimdiye kadar sadece eleştirel olan akımları dışarıda tutarsak) Hegel ve Bay Bradley’den kök alan akımlardır. Bu ekollerin ikisi de zamanın gerçekliğini reddeder. Böyle bir fikir

birliğinin oldukça önemli olduğu inkâr edilemez – dahası, bu fikir birliğinin doktrinin çok farklı biçimlerinin olması ve birbirinden fazlasıyla farklı argümanlar tarafından desteklenmesi nedeniyle daha az önemli olduğu söylenemez.

DergiPark
DergiPark

İbni Arabi "İnsan insanın aynasıdır" sözünden hareket ederken; Thomas Hobbes "İnsanı, insanın kurdu" olarak görmüştür. İnsanın yardımsız ve desteksiz bir şekilde evrende bulunduğunu belirten Francis Ponge "İnsan insanın geleceğidir" cümlesiyle fikirlerini özetlemiştir. Hegel ise "Özbilinç, bir başka özbilinç için var olduğu ölçüde ve var olduğundan ötürü

kendinde ve kendisi için var olur" sözünden yola çıkarak özneler arası ilişkileri açıklamıştır. Hegel’in efendi-köle diyalektiğini bir psikoloji kurmak için temel alan Sartre, cehennem olarak gördüğü başkalarıyla neyi kastetmektedir?