Maalesef, her suç teşkil eden eylemi adli olaya dönüştürüp yargılama yapma şansı doğmamaktadır. Üstelik, sessizlik suç aracı olarak kullanılmış olsa da, sessiz manipülasyon/ sessiz şiddet, eylemsizlik olarak görülmekte ve pasif bir eylem türü olarak yasalarda yer almamaktadır.
“Mutsuzluklarını karşısına çıkan en küçük bir olaya duyarlılık göstererek, çoğunlukla kendinde suç arayarak sağaltıyordu. En küçük bir kırılganlıktan, sefillikten, açlıktan, acizlikten, çaresizlikten nem kapıp insanlarla duygudaşlık kurmaya çalışıyordu. Kendi sefaletini dindirebilmek için başkalarının sefaletiyle uğraşıyordu. Merhamet zaruret haline
geliyordu böylece ve şimdi bundan utanç duyuyordu.”
En doğal, en olağan olay bile, olaya bakışımız dini bir boyut taşıdığı müddetçe mucize haline gelir ...
Toplumsal mücadelede din tarafsız değildir. Tarihsel olarak olaya baktığımızda din, kural olarak daima egemenlerden yana tavır koymuştur.
Bir duruşma esnasında tanığa öncelikle hakim tarafından anlattırıcı sorular (direct questions) sorulur. Esas önemli olan bu sorgudur.Anlattırıcı sorgu, iddia ya da savunma makamının kendi tanığına yaptığı sorgudur. Burada amaç anlattırıcı sorular yoluyla tanığın olaya ilişkin bilgisini ortaya koymaktır.Anlattırıcı sorgunun iyi yapılandırmış olması ve
saldırgan olmayan,yumuşak bir tarzda icra edilmesi gerekir. Anlattırıcı sorgu aşamasında “evet” ya da “hayır” ile cevaplanması mümkün olmayan, tanığı olay anlatmaya yönlendiren “kim”, “nerede”, “ne zaman”, “nasıl” gibi, ucu açık sorulara yer verilir. Bunlar tanığı açıklama yapmaya yöneltici, anlattırıcı sorulardır.
Yine onun Hz Peygamber'eﷺ karşı duyduğu sevgi ve muhabbeti göstermek için kendi ağzından anlattığı şu olaya kulak verebiliriz:" Bir gün Rasulullah ﷺgöğsüme yaslanmış dururken şöyle dedi:" Kim karşılığını Allah'tan bekleyerek samimi bir şekilde kelime-i tevhidi söylerse cennete girer" Görüldüğü üzere Hz Peygamberﷺ kendisine göğsünü yaslayabilecek ölçüde
onu seven ona muhabbet duyan bir kimsedir.
Bilincimizde pek çok psikolojik sistem mevcuttur ve bunlar kendilerini her zaman aynı biçimde göstermezler. Kuşkusuz en basit sistemlerden bir tanesi bir olaya ilişkin düşüncelerdir.
O dönemde "ihtiras suçu" yerine "namus cinayeti" deniyordu. Bir suç değil cinayetti, çünkü toplumsal ahlak ve iktidar gücü, esas suçluları, yani aldatılmış kocaları aklıyordu. Zinadan dolayı işlenen cinayet suç değil haktı. Kadın ve erkeğe zina için uygulanan farklı yaklaşımlar "devletin kadın düşmanlığından" söz edilmesini mümkün kılıyor. İhtiras yerine
namus, çünkü burada olaya yön veren aşk değil, katilin hem kendi hem de ailesinin adını temizleme ihtiyacıdı (bu kanlı öykülerde baba ve erkek kardeşlerin mağdur rolünde olmaları bu yüzdendir).