Tüm dünyanın çok uzak olmayan bir gelecekte terör olaylarına önyargılı ve çifte standartlı olmayan tepkiler göstereceğini ve terörle mücadelede etkin yöntemler konusunda uluslararası bir anlayışın geliştirileceğini umut etmek istiyorum.
Haçlılar, Kudüs'ü ele geçirmek amacıyla şehir önlerine vardıkları sırada XI. yüzyılın sonlarıydı. Bu esnada Bizans tahtında, Batı'dan istemiş olduğu yardimin Anadolu ve Yakın Doğu'yu kana bulayacak neticelere sebep olacağını ve daha sonra meydana gelecek olan Dördüncü Haçlı Seferi'nin Bizans'ın yıkılmasında etkili olacağını hayal bile edememiş olan, İmparator
I. Aleksios Komnenos bulunmaktaydı. Büyük Selçuklu Devleti'nin başında Sultan Melikşah'ın oğlu Berkyaruk, Türkiye Selçuklu Devleti'nde ise Haçlılarla mücadelede büyük çabalar harcayan Sultan I. Kılıç Arslan vardı.
"Hepimiz tatlı canlarımıza kasteden, kükreyen tehlikeler ve tıslayan korkular arasında asılı duruyoruz.Hayatta aslında tek bir temel mesele var ve bu hepimiz için aynı.Zaman, o iki sıçan gibi bu dünyaya bağlayan ipleri kemirir.Bu mücadelede yapabileceğimiz en büyük hata çilekleri gözden kaçırmaktır.Dünyadaki vaktimizi, bütün hislerimizle deneyimlemeye ihtiyacımız
var.Sadece bu andaki güzelliği görmek için geçmişe pişmanlık, geleceğe endişe duymayı bırakabilir misin?Günlük hayatımızda tam anlamıyla tadını çıkarmaya zaman ayırmadığımız için kaçırdığımız o kadar çok güzellik var ki..."
Gerçekler öldürmez. İnsanları genellikle öldüren şey gerçekleri görmemek için verdiğimiz ruhsal mücadelede ruhun çektiği acı ve ıstıraptır.
Araştırmalar göstermektedir ki;ataerkil düzen içerisinde kadının ikincilleştirilmesi,onu ekonomik olarak güçsüzleştirmektedir.Ataerkil toplumlarda kadından tüm emeğini eve harcaması beklenmektedir.Ancak bu emeğinin maddi karşılığını alamayan kadın bağımsızlığını da yitirmektedir.Bu da gerek kendisini korumak gerekse hayatta kalmak adına suça yönelmesinde bir
faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.Bu yüzden kadın suçlukuğu ile mücadelede kadınların ekonomik bağımsızlıklarının sağlanöası,onları ekonomik yönden hayatlarında bulunan erkeğe bağımlı kılan ve onları hayata karşı dezavantajlı konuma iten ve orada kalmalarına sebep olan faktörlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.Bu doğrultuda;öğrenim haklarının
tanınması,meslek ve sanat öğrenmelerinin kolaylaştırılması büyük önemi haizdir.Kadınların da erkekler ile aynı işlerde çalışabilecekleri ve çok da başarılı olabilecekleri günümüzde kanıtlanmıştır.Yalnızca kadın olmaları sebebiyle engelenmeleri,çocukluklarından itibaren yetersizliklerinin empoze edilmesi onların hayata erkekler karşısında yenik başlamalarına
sebep olmaktadır.Ekonomik zayıflık ve bağımlılık onları hem mağdur olarak hem de fail olarak suça açık hale getirmektedir.Ekonomik nedenlerle suç işleyen kadınların cezaevinden çıktıktan sonra çalışma imkanı cezaevine girmeden öncesine göre daha da zorlaşmaktadır.Cezaevinde bir müddet kalan kadın için dışarıdaki hayat umut vaat etmemekte,cezaevinden çıktığında
çalışma imkanı bulamayan kadını yeniden bir erkeğe bağımlı hale getirmekte ve bu şekilde suç ile ilişkisi devam etmektedir.Bu noktada kadınların yalnızca suç ile tanışmadan önce meslek edinmeleri yeterli olmamaktadır.Suç işlemiş kadınların cezaevinde geçirdikleri sürenin de onlar için verimli hale getirilmesi,cezaevinden çıktıklarında hayata daha rahat adapte
olmaları ve bu şekilde de suçtan uzak durmaları için oldukça önemlidir.
Kadınların almış oldukları eğitim onların mesleki faaliyetlerini de doğrudan etkilediğinden ekonomik yönden daha tatmin edici meslekler icra eden kadınların ekonomik nitelikli suçlara yönelme ihtimallerinin azaldığı söylenebilir.Bu nedenle de kız çocuklarının okutulmaları,eğitim haklarının desteklenmesi kadın suçluluğu ile mücadelede temel taşlardan birini
oluşturmaktadır.
Mukadderat trajedisi ve inkılap, gözlerimizden perdeleri düşürdü ve ilmî bilgi, tarihimizin kapılarını açtı. Şimdi önümüzde, asırlar ve asırlarca dünyalara ve milletlere kumanda etmiş, dünyalara ve milletlere kültür dağıtmış büyük bir ırkın varlığı, bütün heybet ve ihtişamıyla yükseliyor ve Türk milletinden tarihî bir vazife istiyor: Büyük maziyi yeniden
diriltmek. Unuttuğumuz bu mazinin değeri bütün milletçe bilininceye kadar mücadelede devam edeceğiz.
Toplumsal mücadelede din tarafsız değildir. Tarihsel olarak olaya baktığımızda din, kural olarak daima egemenlerden yana tavır koymuştur.
XVI. asırda demokrasi prensibi, hükümdarların nüfuzunu kırmak için, siyasi mücadelede vasıta olarak kullanıldı.Bu mücadelelerde, en nihayet, ortaya atılan fikirler şunlardan ibaretti:
Kuvvet millete aittir.