.... kendine inan, inan ki kendi yolunu kendin aç ! Hayatın seni pamuklara sarip sarmalamasini bekliyorsan yanlış yere gelmişsin . Çünkü burası kaderin kişinin çabasına bağlı kılındığı yer. Uğraşman, çalışıp didinmen gerek . Istediğin bazen hemen bazen da onlarca yıl sonra gelecek ama sen , o pamuklari için yana yana , tırnaklarını kazimaktan kirila kirila
toplamaya devam ettigin müddetçe olacak bunlar . Eğer olmuyorsa da mutlaka senjn için hayırlı olan olmamasıdır . Çünkü biz insanlar bilmeyiz istedigimizin hayırlı mi hayırsız mi olduğunu, yüzsüzce yalnız isteriz .
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.
Çağırma meclis-i riyaya bizi,
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır.
Biz müftü bilmeyiz, fetva bilmeyiz,
Kıyl'ü kal bilmeyiz, ifta bilmeyiz,
Hakikat bahsinde hata bilmeyiz,
Şah-ı merdan gibi ulumuz vardır.
Bizlerden bekleme zühd-ü ibadet,
Tutmuşuz evvelden rah-i
selamet,
Tevella olmaktır bize alamet,
Sanma ki sağımız solumuz vardır.
Ey zahit surete tapma, Hakkı bul,
Şah-ı velayete olmuşuz hep kul,
Hakikat şehrinden geçer bize yol,
Başka şey bilmeyiz Ali'miz vardır.
NESİMİ esrarı faş etme sakın,
Ne bilsem ham ervah likasın hakkın,
Hakkı bilmeyene hak olmaz yakın,
Bizim
Hakk katında erimiz vardır.
Kul Nesimi
... ''Kim ki bu adam? " dedim. "Rüyası cihanı tutmuş bir ademoğlu, gezer ve yazar" dedi. "Neden gezer?" dedim. "Peygamber öyle emretti" dedi. "Neden yazar?" dedim. "Paşa gönlü öyle ister" dedi. "Adını bilmeyiz de nasıl hitap ederiz öyleyse?" dedim. "Ad dediğin nedir ki? Bir ana baba uydurması. Evlat beğenmezse ismini, alıverir zatından kalbinin istediğini" dedi. "Onun kalbinin
istediği neymiş ki?" dedim. "Seyahatname adında bir eser düzmek için kendini paralar bir Evliya Çelebi'dir" dedi.
Sizden biriniz koltuğunda oturmuş, benim emrimden bir emir veya nehyettiğim şeylerden bir nehiy geldiğinde sakın Biz Allah’ın kitabında bulduğumuza uyarız, başkasını bilmeyiz demesin
Korku, yılgınlık, umutsuzluk nedir bilmeyiz biz!.. Biz gerçek devrimcileriz.
Taş duvar, demir karyola ve yerlerde sayısız izmaritler.
Helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli,
İnsanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,
Duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.
İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin,
Oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız.
Ranzanın karşısında kafesli demir
kapı,
Arkasında Mehmet.
Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek
Mehmedim utanıyor, kahroluyor.
‘Askerlik ağam n’aparsın’diyor.
Aslında o da tutsak.
Ben hücre içinde, o hücre önünde.
Günde beş kere büyük başlar bakar içeriye;
Yüzlerinde tecessüs.
‘Çılgın adam,3-5 kişi ile koskoca karanlıklar
İmparatorluğuna kafa tutan adalılar.’
Ama yine de ‘çılgın adamın’ karşısında
Bir eziklik, bir burukluk duyuyorlar o başka.
Gündüz gece diye bir ayrım yoktur hücrede,
Zaman ve mekan özümlenmiş artık.
Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.
Işık yirmidört saat yanar.
Bir nefes, bir dumandır yoldaşım,
Cigaramı her çekişte duman olur,
Uçar giderim, ta uzaklara.
Çoğu kere Ada’ma giderim,
Cigaramın dumanı, beni memleketime; Ada’ma götürür.
Kahpe İstanbul’un, kahpe bir bölgesinde,
Bir evdeyim, yoldaşlarımla beraber.
Bu ev, yoldaşlık-dostluk-kardaşlık-mertlik-kazanç ve sevgi evidir.
Bu evde, herşey o kadar güzel ve o kadar
anlamlıdır ki...
Ev de değil, ada, ada!
Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çeşit
aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan,
Karanlık Denizi’nin ortasında,
Güneşi batmayan bir ada.
Ben ne şuralıyım ne buralı,
Adalıyım adalı,
Adam ormanlıktır.
Dostluk yoldaşlık, mertlik
ormanı,
bütün ada’mı kaplar.
Erdemin güneşi yirmidört saat aydınlatır adamı
Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
Ben adalıyım ey kahpe hücre, Ada’lı.
Doğru ya, sen nereden bileceksin Ada’mı.
asırlık, feodal, militarist hücre.
Ya, sen, öküze benzemek için kasılan, şişen
haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin
ada’mı?
Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada
yeryüzünde yoktur.
Değil mi karanlıklar cücesi, zavallı acuze?
Ya sen yarasalar şairi, pişkin Cacomcho?
Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.
Senin için değil mi karanlıkların kapkapa şairi?
Senin
dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırıdır.
Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler...
Yarının Türkiye’sinin hayvanat bahçesinde
teşhir edilecekler...
Adam kalabalıktır hain hücre:
Elde mitralyözüyle,
Sierra Maestra’da, Falcon’da, Vietnam’da
Mozambik’te, Angola’da, Sina çöllerinde...
Özgürlüğün
türküsünü söyleyenler.
Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı...
Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar
benim evlatlarımdır kahpe hücre.
Benim adamın ormanlığından aldıkları fideleri,
“birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına.
Kel dünya, Ada’mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık.
İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni.
Seni yerle bir edecek Ada’lıları iyi tanı.
Adam ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye
dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı
Evet adamı karanlığın suları bastı.
Evet, benim gibi pek çok adalı bu çirkef suların altında,
ama boşuna sevinme, Ada’m batmaz, yok olmaz
Ada’m, sadece
karanlık denizinde yerini değiştirdi.
Hepsi o kadar.
Hapishanemizin duvarları dışında bilinmeyen vardır. Orası emniyetli değildir, ama özgürdür. Zihnimizin duvarlarının arkasında ne olduğunu bilmeyiz çünkü hiçbir zaman cesaret edip de oraya gitmemişizdir. Korkumuz orada olanı tasarlayabilir ama bilemez. Korku, hapishaneyi terk edemez çünkü her zaman içeridekilere göz kulak olması gerekmektedir.Ama eğer benlik çökerse,
eğer duvarlar yıkılırsa geriye korku mu kalır yoksa özgürlük mü?