Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister... Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi? Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar... Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağılmış...

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

"Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister... Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi? Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar... Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağılmış."

İsmail İbn Yusuf Nebhani
İsmail İbn Yusuf Nebhani

Ebu Hureyre radiyallahu anh şunu söyledi:
" Siz, benim Rasulüllah aleyhissalâtü vesselâm'dan çok hadis rivayet ettiğimi söylüyorsunuz, fakat bunun sebebini sormuyorsunuz. O'nun zamanında ben; ne Muhacirler gibi alış veriş yapıyor, ne de Ensar gibi tarla ve bahçe işlerinde çalışıyordum. Bir şeyi bulunmayan bir adamdım ve karnım tok oldukça Rasulüllah aleyhissalâtü

vesselâm'dan ayrılmıyordum, dedi.

İsmail İbn Yusuf Nebhani
İsmail İbn Yusuf Nebhani

Ebu Hureyre radiyallahu anh şunu söyledi:
" Siz, benim Rasulüllah aleyhissalâtü vesselâm'dan çok hadis rivayet ettiğimi söylüyorsunuz, fakat bunun sebebini sormuyorsunuz. O'nun zamanında ben; ne Muhacirler gibi alış veriş yapıyor, ne de Ensar gibi tarla ve bahçe işlerinde çalışıyordum. Bir şeyi bulunmayan bir adamdım ve karnım tok oldukça Rasulüllah aleyhissalâtü

vesselâm'dan ayrılmıyordum, dedi.

Bela Horvath
Bela Horvath

Göçmenleri yerleştirme işi pratikte şöyle gerçekleşiyor: Göçmen komisyonunun bir görevlisi yerleştirilecek olan kafileyi alıp, merkezi olarak saptanan bölgeye bizzat götürüyor. Ama orada hassas ölçme işlerrıleri yapılmıyor. Ayrıca merkezi komisyon ülkenin uçsuz bucaksız toprakları hakkında yakın bilgi sahibi olmadığından, merkezi olarak tespit edilen topraklar

bazen tarnn için elverişsiz, verimsiz ve çorak yöreler olabiliyor. Bu tür şanssız durumlarda zavallı muhacirler bir süre dayanmaya çalışıp sonra yeni yerleşim bölgeleri için tekrar yollara dökülüyorlar.

Bela Horvath
Bela Horvath

Muhacir (Balkan ülkelerinden ve Rusya'dan göçen insanlar için kullanıyorlar bu deyimi) hareketi Anadolu için son derece yararlı bir gelişme. Bir yandan ülkenin zaten çok düşük olan nüfus yoğunluğunun artmasını, öte yandan da çalışkan ve kültürel olarak kalkınmış katmanlarla ülkenin zenginlemesini sağlıyor. Muhacirler geldikleri ülkelerden kendileriyle beraber

Anadolu'dakinden kesinlikle daha gelişmiş iş araçları ve kaliteli tohumluk getiriyorlar. Kısa süre içinde de yerleştikleri bölgeyi
kalkındırıyorlar. Tabii, koşulların elvermediği bölgelere yerleşmeleri de,
tamamen başarısızlığa uğramaları da söz konusu olabiliyor.

Kadî Abdülcebbâr
Kadî Abdülcebbâr

Hz. Osman göçüp gittikten sonra Mısırlılar Ali’ye (r.a.) geldiler ve ona, “Uzat elini, sana bîat edelim.” dediler. Ali de, “Bu, sizin işiniz değildir. Bu, muhâcirler ve ensârın işidir. Onlar kimi emîr seçerlerse, o kişi emîr olur.” dedi. Dikkat et! Hz. Ali, bunun müslümanların işi ve seçimle olduğunu ne kadar sık söylüyor! Mısırlılar yanından ayrıldıktan

sonra, muhâcirler ve ensâr kendisine geldiler ve ona, “Uzat elini, sana bîat edelim.” dediler. Hz. Ali (r.a.) onlara şöyle dedi: “Benden başka birini seçin. Siz de ona bîat edin, ben de ona bîat edeyim. Benim size vezîr olmam, emîr olmamdan daha hayırlıdır.” Böylece Hz. Ali, onları kendisinden uzaklaştırdı. Fakat tekrar ona geldiler. Bunun üzerine Hz. Ali onlara

şunları söyledi: “ Ömer, mübârek bir adamdı. O, bu işi şûrâya bırakmıştı.” Onlar, “Sen de şûrâdansın. Biz seni seçtik.” dediler. Hz. Ali, “Benden başka birini seçin.” dedi ve onları uzaklaştırdı. Ama onlar yine geri geldiler. Hz. Ali, “Biliniz ki hilâfete seçtiğiniz kimseye en fazla kulak vereniniz ve ona en fazla itaat edeniniz ben olacağım.” Onlar

“Biz seni seçtik.” dediler. Hz. Ali, onları uzaklaştırdıktan sonra Talha ve ez-Zübeyr’e gitti. Onlara durumu arz etti ve “İkinizden kim isterse, ona bîat edeyim.” dedi. O ikisi, “Hayır! İnsanlar seni seçti.” dediler. İnsanlar, Hz. Ali’ye gidip geldiler, o ise diretiyor ve “Benden başka birini seçin.” diyordu. Deniliyor ki: “Onlar, Hz. Osman’ın vefatından

sonra sekiz gün ihtilâf ettiler.” Bazıları bunun [bir]148 gün olduğunu söylüyor. Hz. Ali hâlâ, “Benden başka birini seçin. Ben de ona bîat edeyim, siz de ona bîat edin.” diyordu.
[788] Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman vefat etmişler ve ortada bir sultan ve halife yoktu. Hani, iddia ettiğiniz şey nerede? Sonra insanlar kendisine gelip ısrar ettikleri zaman Hz.

Ali, hamd, senâ ve salâttan sonra şunları söyledi: “Ey insanlar! Bu işe en layık olan kişi, onların en kuvvetli olanı ve Allah’tan en çok korkanlarıdır. Muhâcirler ve ensârın rızâsı olmadan, bu iş helâl olmaz. Onlar razı oldukları zaman, tercih hakkı kalmaz. Eğer birisi buna karşı çıkarsa, tevbe etmesi istenir. Eğer diretirse, Allah’ın emrine gelinceye kadar

kendisiyle savaşılır.” [789] İmâmetin seçimle olduğu ve bu seçimin muhâcirler ve ensâra ait olduğu hususundaki şu beyan ve açıklamaya bak! Onlar, “Allah’ın Kitâb’ı ve Resûlullah’ın sünneti üzere sana bîat edelim. Eğer bunu yerine getirmezsen, sana bîat yoktur.” Hz. Ali, “Evet!” dedi.

Kadî Abdülcebbâr
Kadî Abdülcebbâr

[995] Devletler ve krallıklar, olmuş ve gerçekleşmiş olan olayların üzerini örtüp gizleyemezler. Akıllı bir kimse, ortaya çıkması zararlı, yayılması kötü olsa ve değerini düşürse de, böyle bir şeye heveslenmez. Görmez misin ki Resûlullah (s.a.), nübüvvet iddia ettiği, diğer ümmetleri tekfîr ettiği, onlarla cihadı farz kıldığı, kanlarını, mallarını ve

haremlerini mubah kıldığı zaman, bu durum onlara kötülük ve zarar vermiş, değerlerini düşürmüş ve riyâsetlerini ortadan kaldırmıştır. Onlar, bunun olmamış olmasını arzu ettiler. Ama bunu gizlemediler, bunun gizlenmesi ve üzerinin örtülmesi hususunda harîs davranmadılar. Bilakis onlar bunu herkese söylediler, naklettiler, anlattılar ve duymayanlara ilettiler. Çünkü

bunu iddia ettiği ve buna davet ettiği zaman Resûlullah’ın, bunu ebedîleştirecek, yazacak ve yayacak taraftarları yoktu. Bunu onun düşmanları yaptı.
[996] Bunu Resûlullah’ı hicveden şiirler ve şâirler hakkında düşün! Onun dövülmesini, sövülmesini ve eziyet görmesini düşün! Amcalarından ve ashâbından öldürülenleri düşün! Resûlullah hayatta iken ve

ondan sonra nübüvvet iddiasında bulunanları düşün! Kendilerine zarar ve kötülük verse de, bütün bunları müslümanlar naklettiler ve yazarak ebedîleştirdiler. Resûlullah’ı yalanlama, ona ve diğer nebî kardeşlerine ta‘n hususunda yazılan kitaplara bak! Bunlar, İslâm devletinin en güçlü ve en hâkim olduğu dönemde yazıldı. Bu kitapları el-Haddâd, el-Verrâk,

İbnu’r-Râvendî, el-Husrî, el-Kindî, er-Râzî ve benzeri kimseler yazdılar. Bu kitaplarda rubûbiyyeti iptal ve peygamberleri yalanlama hususunda huccetler ve burhanlar ortaya koydular. Sen, bu kitapların bir harfi bile değiştirilmeksizin sıra sıra müslüman dükkânlarında açıkça sergilendiğini görüyorsun. Halbuki bütün müslümanlar bundan hoşlanmazlar, buna üzülürler

ve böyle olmamasını arzu ederler. Onlar bu kitapları gizlilik ve korku içinde, iddiasını açıklamadan ve kimin yazdığını açıklamadan, bilakis ismini zikretmeden ve künye kullanarak tek tek ortaya koyuyorlardı. Bunları yandaşları vasıtasıyla birbirlerine ulaştırıyorlardı. Nitekim Ebû Îsâ kitaplarında böyle yapmıştır. Kitabının başlığı,

Tasnîfu’l-Ğarîbi’l-Maşriqiyy [Bilinmeyen Bir Doğulunun Eseri] şeklindeydi. Bildiğin gibi artık bugün bu durum ortaya çıkmıştır. Hatta doğudan batıya ulaşmıştır. Düşmanlar bu kitapları kendilerine delil sağlaması için neşrediyorlar. Müslümanlar ise, onları eleştirmek ve cevap vermek için neşrediyorlar. Böylece devletler ve krallıkların, olmuş ve

gerçekleşmiş olayları bilmede etkili olmadıklarını öğrenmiş oldun.
Böylece öğrenmiş oldun ki Resûlullah’tan (s.a.) zelle, sürçme, yanlış, aldatma ve ayak kayması meydana gelmemiş ve onu hiçbir hasım mahçup etmemiştir. Muâviye ve benzerlerinin yaptıkları bu hususta sana daha fazla bilgi verecektir. Zira onlar, Emîru’l-mü’minîn’e [ Hz. Ali’ye] ve

Hâşimoğullarına düşman oldular, onlara galip geldiler; sonra bütün dünyaya hâkim oldular ve kendilerini son derece üstün gördüler. Buna rağmen efendileri olan Muâviye’yi sahip olmadığı yüksek bir mertebeye koyamadılar. Onu Bedir’de savaşanlar, ağaç altında bîat edenler, şûrâ ehli, muhâcirler ve ensâr arasına koyamadılar. Halbuki onun bu özelliklerinden ve

mertebelerden birine sahip olmasını çok arzu ediyorlardı. Onlar, Muâviye’yi tulekâ ve tulekâ oğlu olmaktan çıkarmaya imkân bulamadılar. Yine Emîru’l-mü’minîn’i [ Hz. Ali’yi] sahip olduğu sâbikûndan [İslâm’a ilk girenler], Bedir ehlinden, fukahâ, ulemâ ve zâhidlerden, aşere-i mübeşşereden, ağaç altında bîat edenlerden, şûrâ ehlinden, muhâcirler ve

ensârın Hz. Osman’dan sonra imâmete seçtiği kimse olma mertebelerinden aşağıya indirme imkânı bulamadılar. Hz. Ali’nin, kendilerine karşı savaş ve cihadı gerekli ve farz görmesinin üstünü örtemediler. Bunun olmamasını arzu ederlerdi. Çünkü bundan çok zarar gördüler. Böylece devletler ve krallıkların, olmuş ve gerçekleşmiş olayları bilmede etkili

olmadıklarını öğrenmiş oldun.
[997] Muâviye’nin iktidara gelmek için hazırladığı plânları düşün! Amr b. el-Âs’a Mısır valiliğini vaat etti. Ziyâd’ın, babasının oğlu olduğunu iddia etti. Zu’l-Kelâ‘, Hâlid b. el- Mu‘ammer, Maskala b. Hubeyre ve benzeri dünya malına düşkün insanlara meyletti. Hiçbir kral böyle bir yol takip etmemiştir.
[998]

Abbâsoğullarına bak! Düşmanları olan Ümeyyeoğullarına galip geldikleri zaman, Emevîlerin sahip oldukları güzellikleri örtemediler. Abbâsoğullarının düşmanları da onların sahip oldukları hacc mevsimlerini ikâme etmek, kaleleri imar etmek gibi iyilikleri örtemediler. Sen, hâkimiyetleri ve güçleri devam etmesine rağmen kralların devletlerinde yaptıkları kötülükleri,

haksızlık ve zulümleri, her türlü kusur ve rezilliklerini açıkça görürsün.
Bütün bunlar onları telaşa sevk etse, değerlerini düşürse, şereflerini ve riyâsetlerini zedelese de, sen bunları tek tek araştırırsan açık ve ortada olduğunu görürsün. Halbuki onlar, bunun olmamasını arzu ederlerdi. Ömer b. Abdulaziz’den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle

demiştir: “Bir kavmin, dinleri hususunda cemaati bırakıp da bir tarafa yöneldiklerini gördüğün zaman, bil ki onlar, dalâlet tesis etmek üzeredirler.”