Oysa gerçeğin temsil edilemez olduğunu idrak etmemiz ancak büyük yıkımlardan sonra vücut bulur.
Belki de sahiden de gerçeklik çökmüştür ve bizim haberimiz olmamıştır!
Bügün sadece ‘öteki’ olduğumuz için, farklı olduğumuz için ‘pardon’ demek zorunda kalmıyor muyuz ?Neyi, niçin yaptığımızı kimse sorgulamazken; herkesin yaptığını ‘yapmadığımız’ için mahçup olmuyor muyuz ? Bugün hatalarımız doğruyu ya da yanlışı yapmakla ilgili değil ‘herkes’ ya da ‘öteki’ olmakla alakalı.
Günümüzde her şeyin bilgisine sahip olduğumuzu sanıyoruz, bu hiçbir şey bilmemekten daha tehlikelidir.
İnsanlar ait olmadıkları bir ortama ayak uydurmaya çalışırken kişiliklerini yitirirler.
Belki de tüm bunlar insanın kendisiyle baş başa kalmaktan kaçma çabalarıdır.
Birden ruhu bedenini terk etmiş ve kendisini dışardan şaşkınlıkla izliyormuşcasına, onu kendisinden söküp almışlar gibi bir duyguya kapıldı.
Eline ve nefesine hakim olmak, zamanın ağırlığını hissetmemek, aslında özgürlüğün ta kendisidir.
İzlediği her şey öylesine şiddet dolu ki, bir süre sonra bunlar kafasında normalleşiyor.
...bazen bazı şeyleri yüksek sesle ve haykırarak söylemek zorunda kalıyorum.
Bir cinayetin acımasız failliğinden ziyade, bozulmuş bir sistemin ve yıkılmış bir ahlakın ortaya çıkardığı bir sonuçtur diyebiliriz.