Suçlu, dünyayı doyuma ulaşılamayan bir yer haline getiren ekonomik ve toplumsal gücü elinde bulunduran egemenlerdir..
Sizler, sonuna ulaşılamayan zaman döngüsü içerisinde gerçek kimliğini arayan bedenlersiniz.
.
Hayatınızda sadece bir kez, gerçekten inanıyorum ki, dünyanızı tamamen değiştirebilecek birini bulursunuz.
Onlara başka bir ruhla asla paylaşmadığınız şeyleri söylüyorsunuz ve söylediğiniz her şeyi ve aslında daha fazlasını duymak istiyorlar.
Gelecek için umutları, asla gerçekleşmeyecek hayalleri, asla ulaşılamayan hedefleri ve hayatın
size attığı birçok hayal kırıklığını paylaşıyorsunuz. Harika bir şey olduğunda, heyecanınızı paylaşacaklarını bilerek onlara bunu anlatmak için sabırsızlanıyorsunuz.
Kendinizi aptal yerine koyduğunuzda, incittiğinizde veya size güldüğünüzde sizinle ağlamaktan utanmazlar. Asla duygularınızı incitmezler veya yeterince iyi olmadığınızı
hissettirmezler, bunun yerine sizi güçlendirirler ve kendinizle ilgili sizi özel ve hatta güzel kılan şeyleri size gösterirler.
Hiçbir zaman baskı, kıskançlık veya rekabet yoktur, sadece etrafta olduklarında sessiz bir sakinlik vardır. Kendiniz olabilirsiniz ve sizin hakkınızda ne düşünecekleri konusunda endişelenmeyin çünkü sizi olduğunuz için seviyorlar. Bir
nota, şarkı veya yürüyüş gibi çoğu insan için önemsiz görünen şeyler, sonsuza dek beslenmek için kalbinizde güvende tutulan paha biçilmez hazineler haline gelir.
Çocukluğunuzun anıları geri gelir ve o kadar net ve canlıdır ki yeniden genç olmaya benzer. Renkler daha parlak ve daha parlak görünür. Kahkaha, daha önceleri seyrek olan ya da hiç olmayan günlük
yaşamın bir parçası gibi görünüyor. Gün içinde bir veya iki telefon görüşmesi, uzun bir iş gününün üstesinden gelmenize yardımcı olur ve her zaman yüzünüze bir gülümseme getirir.
Onların mevcudiyetinde sürekli konuşmaya gerek yoktur, ancak onları yakınlarda bulundurmaktan oldukça memnun olduğunuzu görürsünüz. Daha önce hiç ilginizi çekmeyen şeyler
büyüleyici hale gelir çünkü sizin için çok özel olan bu kişi için önemli olduklarını bilirsiniz. Her fırsatta ve yaptığınız her şeyde bu kişiyi düşünüyorsunuz. Basit şeyler onları uçuk mavi bir gökyüzü, hafif rüzgar ve hatta ufukta bir fırtına bulutu gibi akıllara getiriyor.
Bir gün kırılma ihtimali olduğunu bilerek kalbinizi açarsınız ve
kalbinizi açarken, asla mümkün olmadığını hayal etmediğiniz bir sevgi ve neşe yaşarsınız. Savunmasız olmanın, kalbinizin sizi korkutacak kadar gerçek olan gerçek zevki hissetmesine izin vermenin tek yolu olduğunu görürsünüz. Gerçek bir arkadaşınız ve muhtemelen sonuna kadar sadık kalacak bir ruh eşiniz olduğunu bilerek güçlenirsiniz.
Hayat tamamen farklı,
heyecan verici ve zahmete değer görünüyor. Tek umudunuz ve güvenliğiniz, onların hayatınızın bir parçası olduklarını bilmektir.
.
Çalışmanın GİRİŞ kısmında, genel anlamda bilgi kavramı; gündelik, bilimsel, estetik, dinî ve felsefi nitelemeleriyle belirlenip-özelleştirilen yanıyla ele alınmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM bir felsefe problemi olarak bilgi konusuna ayrılmış, epistemoloji olarak adlandırılan bilgi problemi irdelenmiştir. Felsefi yaklaşıma bağlı kalınarak, mistik bilgi imkan ve
sınırı açısından araştırılmıştır.
İKİNCİ BÖLÜM, bir anlamda İbn Arabi'nin fikri mirasını da ortaya koyarak, Müslüman filozofların ve sofilerin O'nun ma'rifet anlayışına katkısını belirlemeyi hedeflemiştir. Tesbit edebildiğimiz kadarıyla, filozofların ve sufilerin bilgi anlayışı ve tarihi süreç takip edilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla da,
İbn Arabi'nin felsefi ve sûfi öncüleri diye iki ana başlık altında ele alınmış, fikri gelenek, tarihsel perspektiften de, takip edilmeye özenilmiştir.
ÜÇÜNCÜ ve son bölüm, İbn Arabi'nin düşüncesinde insan ve bilgi konusuna ayrılmıştır. Çalışmalarımız bize, İbn Arabi'nin ma'rifet dediği bilme biçimi; O'nun insan, buna olarak, kısmen de olsa, evren ve
Tanrı hakkındaki fikri hesaba katılmadan değerIendirildiğinde yeterince anlaşılamaz olduğunu dûşûndûrdû. Bu nedenle de, bu bölümde, O'nun hakkındaki düşüncesinin de bir özetini çıkarmaya çalıştık. Nihayet, bireyin özgün iç deneyimine dayanan, ma'rifet anlayışım ele aldık. Rüya, ilham ve vahy olarak nitelenen aracısız bilme veya, herhangi bir çıkarımla
ulaşılamayan bilmenin, Tanrı'yı bilmenin değerinin izahı ile bu bölüm tamamlandı.
SONUÇ kısmında da umumi bir tahlil yapılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızı, büyük ölçüde, İbn Arabi'nin Fûtühâtû'l-Mekkiye'sine dayandırdık. Bilgi konusuna yer verdiği diğer eserleri ve irili ufaklı risalelerinden de yararlandık.
Antik Mısır, 20. yy’ın başından beri, dünyada en çok konuşulan ve merak edilen uygarlık. Öyle ki, “Yine mi Mısır, sıkılmadınız mı?” diye soranlar, ama yine de merakına engel olamayıp göz ucuyla da olsa bakanlar kadar, “Vay, gene ne keşfedilmiş?” diyerek bu yazının üzerine atlayacak olanların iç seslerini duyar gibiyiz.
Antik Mısır Medeniyeti ile
ilgili neredeyse her şey merak ediliyor. Örneğin Nat Geo’nun bu uygarlıkla ilgili yapılan her yeni keşifle ilgili yayınları, takipçisi olunan bir film serisi kadar sabırsızlıkla bekleniyor. Ulaştıkları teknoloji, yaptıkları buluşlar, büyük piramitlerin yapımından yaklaşık 4500 yıl sonra yaşayan bizlere hala sihir gibi geliyor. Medeniyetlerini üzerine kurdukları
kültür ve ahlak anlayışları; dünyanın önemli bir kısmında hala ulaşılamayan ve belki de ulaşıldığını bizim ve bizden sonraki birkaç kuşağın göremeyeceği standartlar barındırıyor.
Peki, niye bu kadar özeller? Neden Sümer ya da Babil gibi uygarlıkları değil de; özellikle onları bu derece merak ediyoruz? Neden sorusu, çocukların başvurduğu en basit
sorudur. Sanırız ki bunun en önemli cevabı: Gizem… Bir diğer cevabı da ihtişam… Etrafı çölle çevrili korunaklı bir alanda, neredeyse dünyanın geri kalanından azade bir bölge olan Nil Deltası’nda, düşünmeyi, deney yapmayı, bilimi, sanatı, barışçıl bir ortamda insani yaşamı geliştirmek için müthiş bir olanağa sahiptiler ve bunu da yarattıkları toplumsal yapı
ve sosyal yaşamlarıyla hiç de fena değerlendirmedikleri aşikar. Bu listede haklarında bilmediğimiz bazı gerçekler kadar, yanlış bildiğimiz bazı şeyleri de bulacaksınız.
Mutsuz bilinç --yapısal bölünme deneyimini "değişmezlik"le acılı ilişkisi içinde gerçekleştiren vakur bir duygusallıkla yüklü bilinç-- kendisinin bilinci olamaz, çün kü esas olmayan ve ulaşılamayan bir öte dünya arasındaki bölünme deneyimini gerçekleştirir. Ayrica, bu eğilimi onu bilincin ve kendisinin bilincinin ötesine götürür: "Bizim için tin anlayışı
içinde yer almıştır: "biz olan ben ve ben olan biz" (PhE, I-154). Bununla birlikte, kendisinin bilincinin deneyimlerinin doğrudan yararsız kaynağı tin degil, ortaya çıkmış olan akıldır: özel öznelliği aşmadan önce eylemlerin irdelenmesi sonuca ulaştırılmalıdır. V. bölümde gördüğümüz budur: “Aklın kesinliği ve gerçekliği."
Bu kitapta derlenen makaleleri bir kelimeyle tanımlamak gerekirse, çeşitlilik sentezden daha uygun bir terim. Mart 2010'da bu kitabı oluşturacak makaleleri seçerken amacım, uzun yıllardır içinde olduğum Karamanlıca araştırmaları alanındaki farklı başlıklara dair en geniş yelpazeyi, Türkiye'de de gelecek vaat eden bu araştırma alanında çalışacaklara sunmaktı. Son on
yıl içinde Türkçe konuşan Rum Ortodokslarla Karamanlıca kitapları üzerine yapılan akademik çalışmaların sayısı arttı. Bunlardan büyük bölümü eski ve yerleşik görüşleri sadece yeni birer zarf içinde sunarak Karamanlılar ile anayurtlarına dair mevcut bilgi birikimine ve kavramlara dişe dokunur bir katkıda bulunmazken, küçük bir bölümü konuya farklı
açılardan yaklaşıyor ya da Karamanlılar hakkında mutlak gerçek kabul edilenleri sorguluyor. Sadece Karamanlıca külliyat ve bu külliyatı ortaya çıkaran Ortodoks din adamları ve aydınlar ile Protestan misyonerler hakkındaki verileri daha güvenilir ve eksiksiz hale getirmenin yetmeyeceği, hem bağımsız Yunanistan'daki yayın hayatının hem de çağdaş Osmanlı milletlerinin
edebi külliyatlarının Karamanlıcayla nasıl bir etkileşim içinde olduğunun da araştırılması gereği artık açık bir gerçek. Bu kitaptaki çalışmaların büyük bölümü arşiv malzemelerine dayanıyor. Küçük Asya Araştırmaları Merkezi arşivindeki kilise, cemaat ve okul defterleri bu arşivlerden biri. Bu defterler Anadolu'nun Türkçe konuşan Ortodokslarının
hayatlarına dair en somut izlerdendir: Doğumlar, ölümler, vasiyetnameler ve hibelerin yanı sıra cemaat mülklerine dair muhasebe kayıtları da, cemaat okullarının ayakta tutulması için gösterilen özeni yansıtan kayıtlar da bu defterlerde yer alır. Artık yaşanılmayan ata toprağının yadigarları . . . Yunanistan'a gelen Mübadiller kutsal kilise eşyalarının ve Lozan
Antlaşması hükümleri uyarınca yanlarında getirmelerine izin verilen menkullerinin yanı sıra bu defterleri de yeni ülkelerine taşımışlardı. Makalelerin bazıları da Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'ndeki malzemelerle yazılmıştır. Zenginliğinin farkında olduğum Karamanlıca yayınlara dair veri toplamaya yıllarımı verdiğimi belirtmek isterim. Hem Karamanlıca hem
Ermeni harfli Türkçe olarak basılmış bazı eserler hakkındaki çalışmalarım Osmanlı Arşivleri'ne dayanıyor (bkz. Muhtasar Coğrafya, 1 877, s. 235-237) Osmanlıca kaynaklar, Evangelinos Misailidis'in yayımladığı Kolera (Holera) risalesini çağdaşı olan Rumca ve Osmanlı Türkçesi muadilleriyle birlikte ele alacak zemini sundu. Bu küçük örnekler, sadece farklı Osmanlı
milletleri arasındaki kültürel ilişkileri değil, genç Yunanistan Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasındakileri de gözler önüne seriyor. Bu örnekler, Karamanlıca Bibliyografyası'nın Osmanlı belgeleri de dikkate alınarak gözden geçirilip olabildiğince eksiksiz ve bütünleşik hale getirilmesi gereğini de giderek daha açıklıkla gözler önüne seriyor. Benzeri bir
gereklilik hiç kuşkusuz Osmanlı Türkçesi, Ermenice, Ermeni harfli Türkçe, Ladino, İbranice ve İbrani harfli Türkçe ve tabii İstanbul'da basılmış Rumca/ Yunanca yayınlar için de söz konusu. Karşılaştırmalı edebiyat ve dilbilim alanında bu konuyla ilgili yeni araştırmaların başlaması da umut verici: Gagavuzca külliyatı Karamanlıcayla dilbilimsel
karşılaştırmalara konu oluyor, Karamanlıca roman çevirilerinin asıllarıyla karşılaştırmalı eleştirel okumaları yapılıyor. Bütün bu çalışmalar, doğru yolda olduğumuzun bir göstergesi - üstelik akademik camiada konuyla ilgilenenlerin sayısı arttıkça daha nitelikli çalışmalar da boy gösteriyor. Eldeki malzemeye yeni bakışlar getiren çalışmalar çoğalırken,
hala bilinmeyen ya da varlığı bilinse de nüshalarına ulaşılamayan Karamanlıca kitapların, elyazmalarının, süreli yayın külliyatının tespit çalışmaları çeşitli göçmen derneklerinde, aile arşivlerinde, Türk ve Yunanlı koleksiyoncuların arşivlerinde, Gennadius Kütüphanesi'ndeki Eugene Dalleggio evrakı arasında ya da bilgi kırıntılarının bizi yönlendirdiği
başka yerlerde sürüp gidiyor. Bu tespit çalışmasının asli ve tek amacı bu belgelerin içeriklerini tasnif ederek erişilir hale gelmelerini sağlamak - bunun yolu da işbirliğinden, güçbirliğinden ve bayrağı devralacak yeni insanlardan geçiyor. Karamanlıca Süreli Yayınlar başlığı altında toplanabilecek beş öncü çalışma bu yolda yürütülen çalışmaların bir
göstergesidir.