Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

İçimde birdenbire bütün insanlarla sarmaş dolaş olmak, uzun yıllar birbirinden ayrı kaldıktan sonra nihayet kavuşan dostlar gibi coşkulu bir yakınlıkla herkesi öpmek istiyordum.

Didem Madak
Didem Madak

Sonra yazları
Yaseminlerle sarmaş dolaş bir balkonum oldu
Balkon yaseminlerle sevişirdi
Yaseminler yaseminlerle sevişirdi
Rüya hülyayla sevişirdi.
Ben o beyaz ve güzel kokan çadırın altında
Geceyle sevişirdim

Gültekin Özcan
Gültekin Özcan

Ruhum bir kuvve,
Yılkı ama yılgın değil asla.
Sevdalarla sarmaş dolaş.

Ayhan Gülsoy
Ayhan Gülsoy

Çölü vaha ettiniz çocuklar
gözüm arkada kalmaz artık

Biz sizi sarmaş dolaş dertsiz
aklınız ermez sanırdık ülkeye
Utandırdınız

Necla Akdeniz
Necla Akdeniz

Bir daha asla o güzelim elmayı yediğin için suçluluk duymayacaksın ve asla o şahane çıplaklığından utanmayacaksın! Bilhassa sıradan bir insan olduğun için çok mutlu olacaksın. Ve kimselere hesap verme lüzumu hissetmeden, kendi iradenle güle oynaya çıkacaksın o kusursuzluk cehenneminden. Sonra sevgilim Adem’le birlikte sarmaş dolaş vaziyette yeryüzü cennetine ayak

basacaksın.

Murat K. Murat
Murat K. Murat

Bin parçaya bölünüp bin zindana atılmış hatıralarımla sarmaş dolaş bekliyorum.

Hülya Kılıç
Hülya Kılıç

"Karanlık, aydınlıkla; beyaz siyahla; düşler gerçeklerle ve sevda, nefretle kıran kırana mücadele verecekti. En büyük yarayı dillerinden dökülen sözcükler açacaktı. En derin acıları tek bir bakışla unutacaklardı. Cesaret, korkaklıkla sarmaş dolaş uyuyacak, şehvet, masum bir tenin kokusuyla doyuma ulaşacaktı. Dokunmak yetecekti ızdıraplarını dindirebilmek için.

Teselli, aldıkları nefeslerin birbirilerine karışımında gizlenecek ve bu onlara yetecekti. Ay Işığı Gölge'yi aydınlatacak, Gölge ise Ay Işığı'nın kollarında huzuru bulacaktı."

Mehmet Ali Yılmaz
Mehmet Ali Yılmaz

Fiziksel acım, ruhsal acımla sarmaş dolaş beni kuşatırken, zaman yavaşladı ve durdu. Şimdi yalnızca salt acı vardı. Saç tellerimden, ayakucuma kadar tüm hücrelerimi yuttu. Ruhumu tekrar bedenime almayı denedim ancak ne zihnim, ne de bedenim bana itaat etmediler.

İklim Dora
İklim Dora

Bir daha ve bir daha baktı… Bir daha ve bir daha vurdu. Bakıyor, vuruyor ve tekrar bakıyordu. Ta ki Aysel’in yüzü tanınmaz hale gelene kadar devam etti bu. Artık ‘vur’ diyemiyordu kanlar içinde yatarken Aysel! Dağılan çenesi ile bunu yapması imkânsızdı zaten! Seviyordu evet ama nefret de ediyordu aynı oranda bu kadından. Dağılan yemek odasında, dağılan yüzüyle

karşısında duruyordu annesi. Dağılan zihnini toparlayamıyordu, başı dönüyordu hızlı bir şekilde. Kucakladı ve bir kez daha baktı annesine. Gerçi şu haliyle annesine hiç benzemiyordu kollarındaki kadın. Bir çöp yığınına benziyordu konteynıra atılması gereken. Birden, bir anlık kendine geldi ve hıçkırıklara boğuldu: “Aysel… Anneee… Hayııır… Tanrım, ne

yaptım ben? Anneee… Uyan… Hadi uyan, lütfen, lütfen, lütfen… Gitme, yapma… Sensiz ne yaparım? Sen benim her şeyimsin. Anne, sen… Sen benim her şeyimsin, gitmeee.” diye haykırdı sonra. Yüzünü okşamak istedi ve fakat dokunulacak bir yanı kalmamıştı ki… Hayat öpücüğü vermek istedi belki kendine gelir diye ama dudaklarını bulamadı… Tekrar silkelendi ve hızla

ayağa kalktı. Evet… Annesi onu terk etmişti. Nasıl olduğunu bile anlayamamıştı ki. ‘Belki de bunu istiyordu ‘vur’ diye inlerken’ diye düşündü. O da bu hayattan sıkılmıştı ve onu özgür kılabilmek için kendisinin ölmesi gerektiğini anlamıştı. Evet, evet… Böyle olmuştu. Yani aslında bir çeşit intihar etmişti annesi. Evet, evet… İntihar etmişti. Herkese

bunu söyleyecekti. Yo, yo… Söyleyemezdi. İnanmazlardı. Bir insan kendini bu hale getiremezdi intihar ederken. En iyisi hiç kimseye bir şey söylememekti. Çünkü, bütün hayatı altüst olurdu bu öğrenilirse. Polise, komşularına, arkadaşlarına, akrabalarına ve en önemlisi Arzu’ya ne diyecekti yoksa? “Nasıl olduğunu anlamadım, ben ben değildim sanki. O da sürekli vur

diyordu. Ne yaptığımı bilmiyorum, hatırlamıyorum!” diyecek ve her şey yoluna mı girecekti? Arzu acıyıp onu bağrına mı basacaktı? Sevdiği bir kadını öldüren bir adam, sevdiğini söylediği bu kadına kendini nasıl anlatacaktı? ‘Bugün bunu yapan, ya sonra bana da aynı şeyi yaparsa?’ diye düşünmez miydi? Elbette düşünürdü. O zaman da Arzu’yu sonsuza dek

kaybederdi. Peki, o zaman ne yapacaktı? ‘Ondan kurtulmalıyım’ dedi kendine. Peki ama nasıl? Gömebilirdi… Yakabilirdi… Parçalara ayırıp çöpe atabilirdi… Dondurucuda bırakabilirdi… ‘Ama ben bir cani değilim. Kazara oldu olanlar. Filmlerdeki gibi kesip biçemem annemi. Canını daha fazla yakamam. Kıyamam. Ne yapacağım şimdi ben?’ diye düşünüyordu biraz daha

kendine geldiğinde. Hızlıca düşünmeliydi ama o kadar yorgun ve bitkindi ki kapanan göz kapaklarını parmaklarıyla tutmak, açmak zorunda kalıyordu. Aysel’i de öylece bırakamazdı. İncitmemeye çalışarak yatırdı annesini özenle yatağına. Sanki her an kopuverecek, kırılıverecek bir oyuncak bebek gibiydi biraz önce capcanlı karşısında duran kadın. Daha fazla

dayanamayıp uyumaya karar verdi annesiyle birlikte. Biraz dinlenmeli ve sonra karar vermeliydi ne yapacağına. İyi geceler diledi annesine ve sebepsiz bir huzurla dolan içinin rahatlığıyla derin bir uykuya daldı, bir gün Arzu’yla da birlikte burada sarmaş dolaş uyuyacaklarını hayal ederek.

Alev Topal
Alev Topal

"Yıldızlara çok yakın ama ışığa çok uzak bir yaşamın içinde bir telaş ile sarmaş dolaş uyumuşlar. Ne bir çiçeğin kokusu ne bir dalga sesi ne renklerin ahengi... Bulundukları gezegenin bir parçası olduklarını bir türlü kavrayamamışlar."