O büyüleyici, etrafı mavi bir halkayla sarılmış ay ışığında, yavru bir sırtlan oynuyordu annesiyle, sarmaş dolaş.
Bu benim yüreğimin türküsü!..
Yaşanmışlıkların, hayallerin kurguyla sarmaş dolaş edildiği yanık bir sevda öyküsü.
Senden, benden, hepimizden kâh güldüren kâh ağlatan, acıtan ve en çok da öğreten her şey...
Çaresizliklerin çareye kavuştuğu, coşkuyla, sevgiyle ve muhabbetle dolu...
Gözyaşlarıyla abdestlenmiş tertemiz bir hayat hikâyesi.
"Bak delikanlı,13 sene birbirimizi sevdik.
Elini tutamadım elini!Böyle çekindik birbirimizden.Böyle aşk yaşadık biz.
Şimdi ikinci gün çıkıyorlar,üçüncü gün sarmaş dolaş.
Yok!Aşk bu değil!Böyle aşk olmaz.
Aşk nedir biliyormusun?
Aşk,sevdiğine dokunamamaktır.
Aşk,sevdiğine ulaşamamaktır.
Aşk,sevdiğini öpmeye bile
kıyamamaktır.
Aşk sevgidir,aşk saygıdır.
Aşk asla yararlanmak değildir.
Aşk asla faydalanmak değildir.
Aşk buradadır!Aşkını gördüğün zaman kalbin çarpar.Ayakların yerden kesilir.
İçine cız diye bir sızı düşer.
Özlersin onu gece rüyalarına girer.
O kadar seversin ki gözün kör olur,hiç bir şeyi görmez ondan başka!
Aşk
budur!"
Dünkü çocuk. Boylu boyunca uzanmış kaldırıma. Yanından birbirlerine sarmaş dolaş sarılmış, muhabbette bol kahkahalı bir çift geçiyor. Çocuk aldırmıyor. Çift de çocuğa aldırmıyor. Dünya çiftİ mi aldırıyor? Yoksa çocuğa mı aldırıyor? Dünya, ikisini de aldırmıyor. Dünyanın kendilerini aldırmamalarını aldırıyor mu peki bu insanlar? Bunu aldıran tek kişi
galiba benim. Beni aldıran kimse var mı? Yok.
MANA ŞEHRINDE ZAMAN
Bir şehir...
Sisli bir rüyaya gömülüdür dağların yamaçları
Her mevsim zümrüt kadifeler sarınır ağaçları
Rûy-i zeminden asumana bir güzellik şarkısı...
Renkten sese, daldan çiçeğe; asudedir baharları
Mis kokulu erguvanları;
Rayihadan bir nehir...
Şırıl şırıl sularında engin bir
musikî
Pınar akar, susar zaman; uyur sanki
Gerçek huzur soluklar bu yerin sakinleri
Öteyle sarmaş dolaş, berzahta gibidir ruhları
Gök yıldızları eğilir, yer yıldızlarına imrenir
Her adım başında aşk anaforları,
Derde düşmüş bir dervişi seslendirir;
Esip gezdiği her beden, sevgiye mahkum bir esir!
İnsanı, hayvanı, nebâtı;
Mana kafiyeli bir şiir...
-Bu da nesi böyle?
Anka:
-Bu Toprak Ana’dır. Onun üstü soğuktur; ama içinde dünyanın en şiddetli ateşi saklıdır. Tıpkı suların da saklı olduğu gibi. Ama su daha yukarıdadır. Dışarı çıkar. Ateş hep içeride kalır. Toprak ile sarmaş dolaş yaşar. Çoğu zaman da birbirlerinde erirler. Kim ateş, kim toprak, anlamak güçleşir. O zaman toprak ana kendini
dışarı atar, ateşten ayırır. Gördüğün kayalar toprağın yanmış çocuklarıdır.
#kitapönerisi
Gülmemek için kendini zorlasa da başarılı olamadı. “Yüksekten de mi korkuyorsun sen? Hem de bu kadar mesafeden?”
“Ürperiyorum desek daha doğru olur.”
Başını iki yana sallayarak alaycı bir şekilde söylendi. “Anlaşıldı, işimiz var seninle.”
Birden ata binerek tam arkama yerleşip kollarını etrafıma dolayarak yuları kavradı. Tüm
bunları o kadar hızlı ve zorlanmadan yapmıştı ki çığlık bile atamadım.
“Böyle mi bineceğiz yani, filmlerdeki gibi?”
Aşk'ı harekete geçirince başımı göğsüne doğru yaslayıp korkudan tamamen ona sokuldum. Boşuna dememişlerdi denize düşen yılana sarılır diye. O da başını hafifçe yana yatırıp yüzüme bakarak soruma kendisininkiyle karşılık verdi.
“Hangi filmlerdeki gibi?”
İnsan tanıştığı gün kucağında takılmak zorunda kalınca bir adamın, ikinci görüşmesinde kendisini böyle ağız ağza, sarmaş dolaş halde bulabiliyordu. “Fark eder mi sence şu an?”
O kara gözlerini bilerek mi üstüme dikiyordu? Kömür gibiydiler, alev aldıkları an beni de küle çevireceklerdi.
NİSAN
Bir hayal mi, doğa mı yoksa şarkılar mırıldanan,
Gökyüzü müdür tatlı düşü kavalın?
Yapraklar tiril tiril
Çınlıyor bu nisan gününde aydınlık ve gölge,
Rüzgar, yalnız sen, bakır borular çalıyorsun,
Bütün acemiliğinle, az ötede.
Eski bir marş! Dünyanın tekrar tekrar söylediği!
Mamutun dişlerini hava
diktiği günlerde,
İlk gök gürültüsü, bir bahar sağanağı içinde,
Aynı çağrı mıydı uğuldayan?
Baharı bekle, inan ona ve çek al ondan
Flütün tatlı ezgisini, lirin sesini.
Tellere mi döküyorsun şarkını, söze mi,
Sonsuz arzunun yankısıdır gene şarkındaki.
Dost olmuş kırda bir alageyik bir alageyikle,
Ve iki yılan
sarmaş dolaş canları yan yana,
Tuzlu bir ıslaklık var alnında,
Dağ taş ezgi, dinle doyasıya, doyasıya!
Bu kez iyice yitirdiler birbirlerini biri
Öteki oldu ve o anda tersi de
Şaşırtıcı biçimde gerçekleşti
Bilmiyorlar daha
Hiç bilecekler mi
Farkında olmadan bırakıp gittiler yatağı odayı
yeri göğü
Sınırlar ötesindeler şimdi
İç içe sarmaş dolaş
Biraz da telaşlı
Serüvene kapılmış yürekleri
Sonra
da bir geceyarısı güneşinin apansız
çarpması
Tenlerinin en uzak ucunda
Birbirlerini bulduklarında
Bulabilecekler mi
O iki ayna gibi olacaklar yakın
Yüz yüze
Alabildiğine dingin