Gençler, yaşlıların ne düşündüğünü ve hissetiğini bilmezler..
Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum, biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil. Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hulasa kadınlara öyle bir muamele edişleri
var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek,
istenilen şeyleri vermek. Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz?
"Kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor."
Ona hakikaten dargın değildim; asla kızmıyordum.
Sadece müteessirdim.
‘Bunun böyle olması lazımdı’ diyordum.
Demek ki beni bir türlü sevemiyordu. Hakkı vardı.
Beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti..
Onların beni anlamalarına imkan yoktu. İzahat vermeye de asla mecbur değildim.
Halbuki ben ne kadar saçma olursa olsun yan yana bulunduğumuz zamanın durup kalmasını, asla bitmemesini temenni ediyordum.