Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

"Dün akşam sarhoşun biri sırtımı öperken oradaydınız değil mi?
öpecek Tabii... hakkıdır... para sarfediyor... Ve benim sırtımın da cazip olduğunu söylüyorlar... Siz de öpmek ister misiniz? paranız varmı? "

Niklas Natt Och Dag
Niklas Natt Och Dag

KAN VE ŞARAP
Hayattaki her şey içmek için bize bir sebep verir,
Onları düşünmeye vakit ayırdığınızda ,
Kader bize neşe de verebilir hastalık da,
Ve ikisini de yatıştırma yöntemi aynıdır:
Şarap mutluluğumuza mutluluk katar,
Ve tüm acıları ve endişeleri yok eder.

Her çağ yapılanlardan ibarettir,
Karanlık düşünceler

sarhoşun kafasını kurcalamaz.
Arkadaşların var olduğu sürece onlarla mutlu ol,
Sana keyif vermediklerinde veda et.
Vaftizden düğüne, bunaklıktan mezara kadar
Şarap bize Tanrı'nın sunduğu bir lütuftur.

Anna Maria Lenngren, 1793

Naile Dire
Naile Dire

"Göğsümde yanıyor Kadıköy ve çingene boyu sahil, kendimi anımsamıyorum gümüş klarnet miydim önceden
Son sigarayım şimdi sarhoşumun dudağına...
Geceyi namus gibi yırtan sarhoşun sıcak bağrıyım dilimde yangını körüklerim niye susuşlar...
Kadıköy, ü özliyerek gitmişim birinde,

Alper Çamlıca
Alper Çamlıca

Gece ölümü çağrıştırıyordu. Nemli kaldırımlardan arta kalan yollarda, sokaklardan meydanlara atılan adımlarla ayaklar geçiyordu. Gece ölümü çağrıştırıyordu ve sokakların tenha köşelerinde, o sokakların hayvanları ölüyorlardı. Adımların olağanca sakinliği İstiklal Caddesini bir mum lekesi gibi kaplamış, gecenin sonuna yaklaşılmıştı. Bir adam tüm her şeyi

geride bırakarak yürüyordu, gözleri yarı açık, sallantısı bir sarhoşun utangaçlığı ile gözlerinden akan hüzne yalpa vuruyordu. Bazı anların ne kadar önemli olduğu gerçeği onu hazırladığı romantik bir ölüm gecesiyle sınıyordu. Geçmişin derinliklerinde kaybolması onu bir adım daha yana çekiyor, kulağında ıslak bir türkü gibi mırıldanan şarkıların

esintisiyle yürüyor, yalpalıyor, arada düşer gibi oluyordu.

Burak Yetişmez
Burak Yetişmez

"Ah bir şiir ne kadar güzel olabilir ki
İçinde sen geçmedikçe
Sen o güzel kadın
Hele bir de o saçlarını yana atışın yok mu?
Bir kuş cıvıltısı sanki
O karanlık o efsun bakışlar
Hani bilir misin?
Bir yalnızın aşka düştüğü anı
Veya bir sarhoşun şarabı bulduğu an
İşte o gece düştüm ben bir girdabın en kuytu

yalnızlığına
Düşün ki bir kahve tanesisin
Ve etrafında milyon yalnızlar
Her biriniz ayrı yalnızsınız
Bir kahve tanesi karıştırılmayı beklerken
başka yalnızlarla
İşte ben o an gibi bekledim yalnızlığını.
Gel ve kahve tanem ol...""

Erhan Tuncer
Erhan Tuncer

Birde sabahın dördü
Dışarda kar
Odamız ılık
Gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
Anlattın bana ağzı sarımsakı kokan bir çocukla yattığını
Aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
Kıskandım Gogeni Tahitilim
Terlemiş vücudunu silerken
Cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
Saçların

bağlamıştı ellerimi muz kokulum
Güneşi doğurmuştu ölü cisim
Martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
Nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
Sam yelim Sahra-i kebirim
Kahrettim her şeye o gün
Babanın çarap çanağına, Gogen'e, kadere, sana, bana birde gittiğin arabanın tekerine
Ne diyordum arkadaş....
Diyordum ki ben bu

zıkkımı içmek için içerim
Ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
Daha sonra yaparım hayatın felsefesini
Sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
Bazen kadın hamamında tellak....
Bazen Cristof Kolomb
Napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri
Timur'ken Beyazıt'ı yenişimi....
Bir kere Aristo'nun hocası olmuştum
Ona

verdiğim dersle gurur duymuştum
Bazen Jan Dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
Bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
Eğer daha da içersem
Shaskespare halt etmiş derim karşımda
Salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
İşte Mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
Enayiymiş be Platon...
Bir içsinde görsün....Ne

felsefesi varmış bu hayatın
Anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
Islak kaldırımlarda yürürken acırım
Önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
Ukalalık işte derim neme lazım senin
Kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş....
Ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
Şehrin hizbe sokaklarında
Yavaş yavaş

kaybolur benliğim.

Ahmet Turhan Altıner
Ahmet Turhan Altıner

Ülkeler arası bir yarışma yapılacakmış.Türkiye'den de Temel yarışmaya katılmış. Yarışmanın konusu, her yarışmacıya 1 adet müshil hapı verilecek ve 70 katlı gökdeleni altına yapmadan çıkıp tekrar aşağıya inen yarışmacı yarışmanın birincisi ilan edilecekmiş. Önce Fransız çıkmıs ve inmiş; ardından yarışma jürisi kontrol etmiş 20. katta dayanamamış

yapmış. İngilize sıra gelmıs o da 35. katta, Amerikalı, 40. katta derken en son sıra Temel'e gelmiş. Temel ben 2 tane istiyorum demiş. Jüri nasıl olur tüm ülke yarışmacıları 1 tane ile dayanamadı sen nasıl becereceksin? Siz verin demiş ve 2 müshil ilacını da içmiş. Gökdelenin 35. katında yeni doğmuş bir bebek 70. katında da bir sarhoş varmış. Temel hapları içip

çıkmaya başlamış 35. kata geldiğinde sıkışmış yeni doğmuş bebeğin kundağını açıp içine yapmış. 70. kata geldiğinde yine sıkışmış sarhoşun pantolonunu indirip pantolonun içine yapmış ve aşağıya inmiş. Jüri 70 katı gezmiş ve hiçbir şey yok şaşırmışlar, yarışmanın birincisi ilan edilmiş. Ertesi gün televizyonda şok şok şok 3 kilo bebek 5 kilo

yaptı.bir sarhoş iç donuna yapmadan pantolonuna yapmayı becerdi.