(...)O halde ilk yapacağımız iş, İslâm'ın gerçek hedeflerini yani yaradılışımızın, insan oluşumuzun sebeplerine matuf hedefleri tanımak olacaktır. Kulluk konusunda bize düşenin ne olduğunu anladığımız zaman İslâm'ın hedeflerini de açık seçik görebileceğiz.
Niçin varolmuşuz? Niçin imtihan edilmek için gönderilmişiz? Niçin kötülükler, iyiliklerden daha fazla? Niçin kendi kaderimize terk edilmişiz? Niçin?
Bu soruları hep soracağız ve her soruşumuzda kendimizi ikna edecek bir yol bulmak için çırpınacağız. Her sorgulamamızda boşluğa düşeceğiz. Her boşluğa düşüşümüzde varolmanın verdiği acıyı iliklerimize
kadar hissedeceğiz. Her hissedişimizde kendimize ve çevremize karşı yabancılaşacağız. Hayatın nihai anlamını ısrarla arayışımızda ümitle ve yılmadan hep soracağız. Acı verici olanda hiçbir zaman nihai bir anlamı bulamayacak oluşumuzun verdiği korku olacak…Bu korkuyu bastırmak için bir an-lamın peşine düşüp hayatı anlamlandıracağız.
Binlerce yıldır
insanlar gökyüzüne baktı: Tanrı’yı aradı yılmadan. Ateşi icat ettik, yazıyı bulduk, aya çıktık, teknolojiyle dünyayı donattık ama hala bu soruya karşı kesin bir doyurucu cevap bulamadık. Tıpkı tüm bu gelişmelere rağmen yoksulluğa çare bulamadığımız gibi…
Dünya her zaman belirsiz bir yer insanoğlu için. Başımıza nerede ne zaman bir şey geleceğini bilemeden yaşarız. Ne var ki korona günleri bu belirsizliği dikkat alanımıza çekti ve her gün 'belirsiz bir sabaha' uyanıp kayıp haberleriyle akşamı eder olduk. Ölümlü oluşumuzun dayanılmaz ağırlığı yüklenip duruyor omzumuzda.
Kaygı senaryoları, komplo teorileri,
kayıpların yası, hastaların tedavisi, sağlık hizmetlerinin akışı, dünyanın salgınla mücadelesi derken ağır haberlerle geçiriyoruz zamanı.
Korona günleri yalnızca bireysel değil toplumsal bir travma ve küresel boyutta bir tehdit aslında. Ama acıyı da, kaygıyı da, yası da, korkuyu da, umudu da tek başımıza deneyimliyoruz günün sonunda.
Kayseride düzenlenen 3. Türk boyları ve Dadaloğlu sempozyumunda verdiği tebliğde şunları söylemiştir:
“Avşarlığımız, Türklüğümüze bir hüccettir. Yani sağlam Türk oluşumuzun bir delilidir.”
İlk emriydi Yaradanın; “oku” diyordu. Yaşadığımız birçok sorunun temelinde esasen okumaktan uzak oluşumuz yatmıyor mu? Kahvehanelerini bile kıraathane (okuma yeri) kılarak okumanın önemini kavrayan toplumun yeni nesillerinin okumaktan bu kadar uzaklaşmış olmaları değil mi, canına okunmuş hayatları yaşıyor oluşumuzun sebebi?
Biliyorsun, gözyaşı dökmek, hayatta oluşumuzun tek kanıtı.
Dünya biz yoksak yok olacakmış gibi davranıyoruz. Bilinci bulduk, sonra ona taptık . Vaktiyle Tanrı'yı nasıl önce bulup sonra taptıysak aynen öyle. Kendimizden emin olmak istiyoruz, bunun için de aracılar yaratıyoruz. Neden? Çünkü var oluşumuzu ancak böyle anlamlandıracağız. Ya var oluşumuzun gerçekte hiçbir anlamı yoksa, ya dünya ve evren için hiçbir şey ifade
etmiyorsak? O zaman ne olacak? Ne olacağını ben size söyleyeyim. Zavallı sinek yalnız yolunu kaybetti ve o kahrolası balkona girdi. İşte o kadar.
Jung neden dinsel yanılsamalara ve tanrı gibi "bilinemez" düşüncelere inandığımızı sorar. Ve şöyle cevap verir:
"Hiçbir zaman kanıtlanamayacak düşünceler beslemek zorunda oluşumuzun ampirik bir nedeni vardır; bu, onların yararlı olduğunun bilinmesidir. insan pozitif yönde hayatını anlamlandıracak ve evrende kendine bir yer bulmasını sağlayacak genel düşünce ve
kanılara ihtiyaç duyar"
İnsanların huyları ve yaşamları üzerine derin ve acı düşüncelere daldı: gerek kendimizin ve gerek çevremizde yaşayanların yazgı ve mutlulukları daha ziyade önemsiz özelliklerimize, ruh yapımızın neşe veya sertliğe eğilim göstermesine bağlıydı, şu ya da bu yaradılışta oluşumuzun suçlusu kendimiz olmadığımız halde bu aykırılıklarımız bizi günün birinde
beraber yaşadıklarımızın karşısına ağır suçlular gibi çıkartıyordu.
Siz de evrenin gerçekten anlamsız olduğunu düşünüyorsanız, bilinçliligin var oluşunun, size de şaşırtıcı görünmesi gerektigini düşünüyorum. Bilinçlilik, insanın var oluşunun temel gerçegidir; çünkü, bilinçlilik olmaksızın, var oluşumuzun bütün öteki insansal özellikleri - dil, aşk, alaysılama (humor), vb.- olanaksız olurdu. Buna inanıyorum; aklıma
gelmişken, felsefedeki ve psikolojideki çagdaş tartışmalann, bilinçlilik konusuyla ilgili olarak bize söyleyebilecegi pek az şey olmasının bir tür rezalet oldugunu da belirteyim.