Bilimde her şeyin kusursuz bir kesinlikte olduğunu düşünürsünüz ve hocalarınızda kararsızlık görmek sizi hayrete düşürür. Gerçekte ise kesinlik yalnızca bizim sistematik tanımlamalarımızda vardır, doğal olaylarda yoktur.
Medine'ye hicret ile ilgili yapılan çalışmalarda hicret eden Müslümanlar üzerine yoğunlaşıldığı görülmektedir. Hicret eden Müslümanlar Medine'de kurulan yeni düzenlerine alışmakta zorluk çekmiş olsalar da geride kalan Müslümanlara göre daha avantajlıdırlar. Geride kalan Müslümanların büyük çoğunluğu, Mekke'nin fethinden önce Medine'ye hicret etmeleri sebebiyle
muhacir statüsü içerisinde yer almışlardır. Her ne kadar bu süreç içerisinde yer alsalar da hicret edemeyen aciz kimseler olarak ayrı bir sınıf teşekkül etmiştir. Araştırmamız neticesinde arala rında önemli olaylarda aktif faaliyet gösteren kişilerin olması, çalışmamızın önemini artırmaktadır.
Çalışmamız giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş
bölümünde araştırmanın önemi, amacı, yöntemi ve kaynakları ele alınmıştır. Hicret edemeyen Müslümanları ifade etmek için kullanılan ZAYIF DÜŞÜRÜLMÜŞ anlamına gelen MUSTAZAF kavramına değinilmiştir. Birinci bölümde Medine'ye hicret sonrası Mek ke'de kalan Müslümanların kısa biyografileri aktarılmıştır. İkinci bölümde ise Mekke'de kalma sebepleri ve
Mekke'deki faaliyetleri, aralarındaki bağlantı tespit edilmeye çalışılmıştır.
“Romalı doğa bilimci Yaşlı Plinius, Mısırla ilgili tanımlamalarına şunları yazdı: ‘Papirüsün doğasıyla ilgili bazı şeylerden bahsetmeliyiz. Uygarlığın vuku bulan tüm olaylarda ve geçmiş olayların hatırlanmasında böylesine olağanüstü bir seviyede kağıt kullanımına bağımlı olduğunu görüyoruz.’ Aslına bakılırsa Mısır; Yunan ve Roma
İmpratorluklarının hükmü altında olduğu dönemde, medeni antik dünyanın en büyük kağıt ihracatçısı haline gelmişti. O zamandan beri yüzyıllar boyu oluşan iklim değişimi, papirüs bitkisinin aslında onu ünlü yapan topraklar olan Mısır’da neslinin tükenmesine neden oldu. Bu antik kağıt türü, turistik eşya temin etmek amacıyla birkaç ticari fidanlığın
kurulmasıyla ancak modern zamanlarda tekrar geri döndürülebildi.”
Model sonuçlarına göre aşırı iklim olaylarının geneline bakıldığında gelecekte bu olayların tümünün süre, siddet ve sıklığının artacağı, görüldüğü alan genişleyecegi ve daha önce görülmeyen alanlara da taşacağı, bazı bölgelerde ise daha önce rastlanmayan felaketlerin görülecegi tahmin edilmektedir. Akdeniz havzası'nda aşırı sıcak hava dalgalarının
sıklığının 10-20 kat arasında artması beklenmektedir. Yani 20. yüzyılda 20 senede bir görülen bir sıcak hava dalgası bu yüzyılın sonunda neredeyse her sene görülür hale gelecektir. Aşırı yağışların sıklığının ise neredeyse iki katına çıkması beklenmektedir. Gerçi ülkemizde görülen şiddetli yağış olayları şimdiden birkaç kat artmış durumdadır, ancak
bu olaylarda oluşan taşkın felaketlerinin doğa olayının şiddetinden mi altyapıdaki sorunlardan mı felaket boyutuna dönüştüğü halen bir tartışma konusudur.
Karşılaştığınız olaylarda mevcut olan belirsizliği yorumlama şeklinizi değiştirerek en sonunda genel endişenizi azaltabilirsiniz.