Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, sözcüklerin dilimizden düşmediği, zehir misali dudaklarımıza yayıldığı anlar vardır. Konuşmak istersin ama dudaklarını her araladığında tekrar kapatmak zorunda kalırsın....
Yüreğimize girerken destur mu aldın da
Otağımıza girerken destur istersin
Kirpiklerinin yüreğimizi delip geçmiş de
Bizi hançerle mi tehdit edersin
Şiirimizin devamı Başlangıçta...
Hz. İbrahim "oğlumu akdim üzerine sana kurban ediyorum Ya Rabbi. Sana her şeyim feda olsun." deyip bıçağı İsmail'in boynuna vurdu ama bıçak kesmedi.
Gökyüzündeki ve yeryüzündeki Bütün melekler Allah'a yalvarıyordu İbrahim'i affetmesi için fakat Allah katından bu yalvarmalara ses çıkmadı. İbrahim Peygamber bıçağı tekrar kaldırdı ve İsmail'in boynuna bir daha
vurdu bıçak yine kesmedi. Hz. İbrahim bıçağı bu sefer yanında bulunan kayaya vurunca kaya ikiye bölündü. Taşı kesen bıçak İsmail'i boğazını kesmiyordu.
Hz. İbrahim üçüncü defa bıçağı kaldırdı o an zaman durdu. Yer gök birleşti. "Bu sefer..." diyordu melekler "bu sefer kesecek affet yarabbi. Affet İbrahim'i. Bak sana olan inancını ispatladı. Affet yarabbi."
Bütün bu yakarışlara gökten yine bir karşılık gelmedi. İbrahim tam bıçağı indirecekken gerilerden bir ses...
"Atam İbrahim'i affet yarabbi, senki bağışlayansın, senki esirgeyensin, benim için affet yarabbi!"
Bu ses Rahmet Peygamberi, İki Cihan Serveri, Efendiler Efendisi Hz. Muhammed'in sesiydi. Allah'tan atasının affedildilmesini istiyordu.
Yüce
Allah katından o an yeri göğü inleten bir ses duyuldu. "Sen istersin de ben yapmaz mıyım hiç, affediyorum." dedi.
Allah cebrail'e yetiş emrini verdi. Cebrail İbrahim Peygamber'i son anda yakaladı ve Allah'ın emrini bildirip oğluna karşılık getirdiği koyunu kurban etmesini söyledi.
İnsan hayatında bir gün geliyor ve kökten bir değişim yaşanabiliyor değil mi? Öyle bir gün yaşanıyor ki hayatına geri kalan kısmında o günü tekrar yaşamak istersin ya da o günün kabusundan asla kurtulamazsın.
Neden bir insanı sevmek istersin ki, çünkü insanoğlunun doğasında vardır acı çekmek
(Mem bitkin bir halde Dicle Nehri'nin kenarında durur.)
MEM: (Akan suya bakarak) Ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir. Ey aşıklar gibi sabırsız nehir, nedir bu halin? Yoksa sen de benim gibi Mecnun musun? Yoksa senin gönlünde de mi yar var? Vardır... Vardır... Her an senin de hatırına gelir benim gibi. Yoksa Cizire'nin yanı başında böyle nazlı coşar mısın? Eğer bu
şehir seninse, mutlu olmalısın. Bak, elde etmişsin. Her zaman Tanrı'ya şükretmelisin. Şükretmelisin ki seni sevdiğinle koyun koyuna yaşatır. Seni sevdiğinden mahrum kılmaz. Kollarını ne hoş dolamışsın gerdanına Cizire'nin. Ey nehir, Tanrı'dan korkmaz mısın, böyle feryadı figan edersin? Daha ne istersin yaradandan?