"...bir Müslüman'ın yaşamının özünü, Kur'an'daki yasaya uymak ve İslam'a olan imandan çok, 'sevaplar' oluşturmaktadır. Bu tek tek her Müslüman için geçerlidir diyemeyiz, ancak birçoğu için geçerli olduğu doğrudur."
EI-Mustesfa adlı kitabının ilk bölümlerini mantık meselelerine tahsis etmiş olan Gazalî, “mantık bilmeyenin ilmine güven olmaz" demek suretiyle bağımsız bir disiplin olarak gördüğü mantık biliminin, Müslüman kelamcılar arasında meşruiyet kazanmasını sağlamıştır (Gazalî, 1993: 10; Öçal, 2010: 92). Gazalî ayrıca mantığın sadece filozoflara ait bir ilim dalı
olmadığmı, kelamcıların “kitabu’n-nazar” dedikleri bir yöntem olduğunu, filozofların sadece bu lafzı abartarak bu ilmin adım “mantık” olarak değiştirdiklerini ifade eder (Gazalî, 2009: 11, 24,25; Gazalî, 1989: 33).Buna rağmen felâsife, mütekaddimin kelamcıları mantıksal kurallara riayet etmemekle suçlamışlardır. Gazalî bir yandan kelam için savunmacı,
reddiyeci bir pozisyonu uygun görürüken diğer yandan mantığı da bu savunmanın bir unsuru olarak gördüğü anlaşılmaktadır.
Ayrıca Gazalî’ye göre mantık insan zihninde doğuştan vardır. Hz. Peygamberin “her sarhoşluk veren şey hamr’dır ve her hamr da haramdır” hadisi mantıkçıların kıyas kurallarına uygundur. Hz. Peygamberin diğer bazı hadisleri
için de aynı durum geçerlidir (Gazalî, 1997: 12) Gazalî mantığı sadece kelam alanında değil fıkıh usülü alanında da kullanmıştır ve fıkıh alanındaki Çıkarımın aklî çıkarımdan farklı olmadığını ve nazar‘i meselelerin doğuştan olmadığını söylemiştir (Gazali, (ts): 26, 28). Gazalî’ye göre fıkıh usülü gibi mantık bilmek de farz-ı kifayedir. Gazalî
daha da ileri giderek Kur’an’da geçen ve adalet anlamına gelen ‘mizan’ kelimesini Allah’m ölçüsü olan mantık anlamında yorumlamıştır.
Vurgulanması gereken bir diğer noktaysa, kadının kasık kıllarının detaylı ve sürekli olarak tasvir edilmesine karşın, erkeğinkilerin atlanmasıdır. Kadının kasık kıllarını cinsel açıdan çekici ve güzel betimleyen edebi metinler için de geçerlidir bu durum. Dolayısıyla Greko-Romen görsel temsil geleneğinin aksine, kasık kıllarının erotizmi erkekten ziyade kadına
özgüdür. Demek ki Mezopotamya'da cinsel organlara yönelik odak noktası, penisi değil vulvayı merkez alır.
[...] ahlaki bir yargının betimsel kısmının doğru veya yanlış olmasından bahsedilebilir ama duygusal kısmın doğruluğu ya da yanlışlığından bahsedilemez. Bu kısım bir tür buyruk gibidir ve normatiftir. Dolayısıyla ne geçerlidir ne de geçersizdir. Ancak buradaki buyruksal unsur Kant'ın ifade ettiği gibi kategorik değil, hipotetiktir.
Bir türün yok olması doğal şartlar içinde gerçekleşirse mutlaka yeni bir türün oluşumuna neden olur. (...) aynı durum insan toplumları için de geçerlidir bir toplumun yapısı çöktüğünde yerine geçen ve kurulan toplumlar bir öncekine göre bir çok yönden daha ileri ve düzgündür. Önce “kaos sonra da kozmos” sözlerindeki anlam önce karmaşaya düşerek belli bir
yapının yok oluşu ve ardından yeni bir düzenin oluşmasıyla faklı bir yapının ortaya çıkışıdır.
"Etnik din olarak Şia dinine mensuptum ama şu anda dinimi değiştirdim ve Hıristiyan oldum. Çünkü İran'da İslam muhafız polisleri kadınları yakalıyor, kafaları açıksa, saçlarının bir teli görünse ceza veriyorlar. İran'da erkeklere Müslümanlık üzerinden bir baskı yok. Müslümanlık sadece kadınlara konulan yasaklardan ibaret. İran'da kadın olarak hiçbir hakkın yok,
konuşma hakkın yok. Mirasta şeri hukuk geçerlidir ve kadının hakkı yoktur. İran'da kadınlara baskı çok. Her şey yasak. Makyaj yasak, içki yasak, açık giymek yasak. İran'da kadın olmak demek zayıf bir yaratık olmakla aynı, hiçbir değerin yok gibi bir şey."
Bir ürün yaşlandıkça, olumsuz çağrışımlarıda bünyesine toplamaya başlar. Özellikle de ilaç sektörü için geçerlidir bu. 1899’da üretilmiş bir ürünü, Aspirin’i ele alalım mesela. Yapılan binlerce bilimsel çalışmadan birinde bir kusur bulunacaktı elbet. Bulundu da zaten. Mide kanaması yan etkisi tespit edildi. Hemen 1955’tr de Tylenol sürüldü piyasaya.