Nilgün Marmara
Nilgün Marmara

“Bak bu yara annemden, işte bu babamdan, buradaki ilkokul öğretmenimden, haaa şu en derin olan mı onu ben açtım bilmeden. En çok da o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor.”

Halil Cibran
Halil Cibran

Bugün üstümden çıkardığım bir giysi değil, kendi ellerimle yırttığım derim, kabuğum... Geride bıraktığım bir düşünce değil, açlık ve susuzlukla tatlandırılmış bir gönül... Yine de daha fazla oyalanamam... Herşeyi kendine çeken deniz beni de çağırıyor; yola çıkmalıyım... Çünkü kalmak, saatler geceyle yanarken, donmak,

kristalleşmek ve bir kalıba dökülmek demek... Buradaki herşeyi memnuniyetle yanıma alırdım, ama nasıl? Bir ses, dili ve ona kanat olan dudakları taşıyamaz. Boşluğu yalnız başına aramalı... Ve kartal, tek başına, yuvasını taşımadan Güneş'e uçmalı..."

Nilay Türkmen
Nilay Türkmen

Eğer bütün bu statüler, rütbeler hepsi gitse buradaki herkes birbirinin aynısıydı. Ömürlerini kendi elleriyle çöpe atan önemsiz insanlar.

Behzat Yıldırımer
Behzat Yıldırımer

Mesela beşe mal ettik ve yirmiye sattık. Şahane bir kârlılık durumu söz konusu. İyi de sonunda tahsilat yapılmadı, buradaki zarar ne kadar? 5 TL gerçek zarar ve 15 TL fırsat zararı. Zararı sermayeden finanse etmek durumunda olduğumuz için bu
işlem sonucunda sermayemizi 5 TL erittik. Diğer yandan, nakit akışımızı da bu 20 TL gelecek varsayımı üzerine kurgulamıştık,

gelmeyince ödemelerimizi karşılayabilmek için alternatif kaynak olarak banka kredisine sarıldık. Bunun da bir maliyeti olduğu gibi borçlanma oranımızı da artıran bir olumsuzluk içine daha girdik.

Hatice Toksöz
Hatice Toksöz

Kötü ahlâk sahibi kimse, cehaletinden dolayı iyilikle kötülüğü birbirinden ayırt edemez; iyilik olmadığı hâlde kötü davranışları iyilik zanneder. Böylece bütün işleri kötü olur. Özü kötü olan bu kimse yine kendisi gibi, kötü kimselerle arkadaşlık ettiğinden dolayı kötü fiillere arzusu katlanarak artar ve süreklilik kazanır. Bunun sonucunda da etrafında

kendisini seven, öğüt veren kimse olmadığından mutsuzluğa duçar olur. Buna karşılık iyi fiilleri gerçekleştiren ve erdemlere sahip olan kimse sürekli olan ve gittikçe artan gerçek iyilikleri bulur.59

Dolayısıyla bir insanın sevilmesi için birinci şart onun zâtı itibarıyla iyi/erdemli bir insan olmasıdır. Zâti bakımından iyi ve erdemli olması onun

sevilmesine neden olmaktadır. Bu, Gazzâlî’nin bir insanda sevginin gerçekleşebilmesi için gerekli sebeplerden biri olarak zikrettiği durumdur. Çünkü bu, herhangi bir iyiliğinden dolayı değil de sadece zâtından hoşlanıldığı için sevmedir.

Gazzâlî, bu tür sevgiyi hakiki sevgi (elhubbü'l-hakîkî) olarak değerlendirmektedir. Başka bir ifadeyle bu sevgi,

hüsnü’l-cemâlîdir. Güzelliğin ne olduğunu bilen, anlayan herkes sever. Ancak buradaki güzellikten kasıt, sadece maddî değil, ahlâkî anlamda da olan güzelliktir. Dolayısıyla bu tür sevgi, başka bir sebepten dolayı değil, sadece güzelliği ve zâtı için gerçekleşir.

Karnig Panyan
Karnig Panyan

 "Babanızı ananızı öldürenler buradaki çocuklar değildi. Hem onların anasını babasını da başkaları öldürmüş"

Stuart Litvak
Stuart Litvak

Günümüzde içinde her türlü kitabın bulunduğu bir kitapçıya girilebilir ve kimilerinin kapaklarında şimdi tuhaf kaçan fakat etkili bir şekilde -veya bazı durumlarda etkisiz olarak - şu şekilde pazarlanan sözler bulunan, 'kendi kendinize-yapın' formatında geniş bir seçme eserler dizisi bulunabilir. Çoğu okuyucunun bildiği gibi/ kişi eğer tavsiye edilen bir kitap ismine

yönelmeden baskı sayısı fazla olan kitapların içine dalarsa beklenmedik ölçüde kafası karışabilir. Yemek pişirme ve araba tamiri gibi somut ve belirli konularda uzmanlık arayanlar genellikle kaşları fazla çatılmadan uygun bir öğretici kitap bulurlar.

Ne var ki konusu insan olan çalışmalar alanına gelince manzara değişir. Örneğin sağlık ve tıp, psikoloji ve

eğitim alanlarında öğüt çok daha dolaylı verilir, çoğunlukla bilgi ve analiz içeren satırların arası okunur, Bu konuların bilimsel çerçevesi nedeniyle acemi olanlar bunların içeriğinin büyük kısmının somut bir şekilde öznel 'olguya' dayandığını düşünmeye yönelebilirler. Ancak bununla temel bir aşinalık kazandıktan sonra kişi sunulan çeşitli materyallerin

geçerliliğini, konusunu ve çapını takdir etmeye başlar. Bu yön tayininden önce raflarda ihtiyaç duyduğu en faydalı kitabı seçebilir veya seçmeyebilir veya belki de çok daha sonra gerçekten doğru seçim yapıp yapmadığını anlayacaktır.

Felsefe, din ve mistisizmin ücra köşelerinde bu yön tayini işi daha karmaşık ve daha az anlaşılır hale gelir. Şevkli

okuyucu bunu tümüyle gözden kaçırabilir. Ezoterik kitap başlıkları aydınlanma vaadiyle, 'içine atla - su çok güzel!' diye bağırarak okuyucunun dikkatini çekmek için feryat ederler. O da genellikle buna uyar ve çok geçmeden su boyunu aşar.

Sufiler yanlış eğitilmiş bir kültürün tecrübesiz insanların olağanüstü tehlikeler içeren herhangi bir bilgi alemine

böylesine paldır küldür yaklaşımını tasvip ettiğini söylerler. Tıpkı sağduyunun, kendi başlarına elektrik tesisatı döşemeye kalkan, elinden iş gelen çoğu amatörün sonunda kolayca kendisini yaralayabileceğini ya da öldürebileceğini söylemesi gibi, bireysel olarak mistik ya da ezoterik bilgi arayışında da prensip olarak benzer bir ayrım gözetilmelidir.

Maalesef, Batıda durum genellikle böyle değildir. Ezoterik (ve özellikle 'okültl') arayışlardaki tehlikeler öncelikle tekamülle ilgili ve inceliklidir, fakat ortaya çıktıkları zaman kişiyi fiziksel bir hastalık ya da kaza kadar zayıf düşürürler. Buradaki büyük kayıp gerçek bir yerine getirme potansiyelidir. Aşkın zihin durumuna ulaşmak için arayış içinde olan kişi

gerçek ergisinin kendini bilmekle başladığını kolaylıkla unutabilir. İşte burada ihtiyat gereklidir. Bunun için, ezoterik-eğilimli kitap karıştırıcımız, önce içsel dürtülerini gözlemekten ve uygun psikolojik, sağaltıcı ya da eğitimsel dış kaynaklardan bilgi aramaktan yarar sağlayabilir. Bu şekilde sağlanan faydalar ayartıcı değil önleyici ve en azından bir

alıştırma olarak kesinlikle sağlıklı olacaktır.

Bu kitapta sunulan bilgi ve düşünceler en iyi şekilde (yukarıdakilerin ışığı altında) Doğuyla ilgili, fakat tarz olarak Sufilerin kendi yazdıkları kitaplardan farklı olarak telakki edilebilir. Sufiler yazılı materyalleri çok ustalıklı ve teknik bir şekilde bir tepki ve algı alanı yaratmak üzere kullanırlar.

Ne var ki, bu şekilde kullanımın ancak, belli bir öğrencinin olduğu yerden olmak istediği yere gitmek için neye gereksinimi olduğunu tek başına bilebilen yaşayan bir öğretmenin yönettiği gerçek bir okulun 'uydurma olmayan' çerçevesi içinde mümkün olduğunu vurgularlar. Başka herhangi bir formatın en iyi haliyle eksik, en kötü haliyle de gerçek tehlikenin pusuda olduğu

bir arena olduğunda ısrar ederler.

Sadece burada değinilen unsurlar göz önüne alındığında, potansiyel heveslilerin öz-potansiyel ve aşkınlıkla ilgili materyali yanlış okuma eğiliminde olmaları şaşırtıcı değildir, yani, sıklıkla bilgiyi işlevle, yüzeysel olanı esas olanla vs. karıştırırlar. Bu kitaba Sufizmi öğreten bir araçtan ziyade Sufizm üstüne

bir yorum olarak yaklaşılmalıdır- Kitabın içerdikleri, insanın kaderiyle ve kültür akımlarıyla birlikte devinen yaşayan bir Sufizm şeklinin hala mevcut olduğunu onaylamaktan başka bir şey başaramayan belli bir se viyede ilgiyi yansıtmaktadır.

Sufi akımına bir başlangıç olarak yazar okuyucunun ilerki sayfaları bilgilendirici ve faydalı bulacağına inanıyor ve

bu konunun içine dalmanın canlandırıcı ve keyifli olacağını umuyor.

Köşim Yesmagambetov
Köşim Yesmagambetov

"Milli menfaati, özel sınıf ve grupların çıkarlarının üstünde tutabilen, herhangi bir zümreyle herhangi bir şekilde olan ilişkisini ve bağlılığını milli menfaatlere uygun bir hale getirebilenler, buradaki menfaatlerini milletinin faydasına feda edebilenler hakiki vatansever olarak kabul edilebilir."

Celal Beydili
Celal Beydili

Türk mitolojisi: ALAZLAMA
Sözlüğü'nde, "Alay", güneşe bağlı bir şeymiş gibi, "gür ışık saçan"
anlamında kullanılmıştır.
V. Radlov'un, 'Türk Toplulukları Halk Edebiyatı Omekleri'nin 1.
cildinin alfabetik sıralamasını yapan, N. Katanov, "Alay, kan alay"
bölümünün karşısına şöyle bir not düşmüştür: "Ruh, Altay'ı himaye
eden ruh,

Altay'ı koruyan ruh.'"
"Alay"daki "Al" kısmına gelince; sözün, "yurt koruyucusu" anlamıyla bağlılık taşıdığı dikkate alınarak, buradaki "Afin, "Al Anası",
"Al Kansı", "Albastı" "Almaş", "albız" ve benzeri adlarla bilinen mitolojik variıklann adlanndaki "Al" ile aynı kökten olduğu bellidir. Bu
bakımdan Yakut metinlerinde karşılaşılan ve ülkenin koruyucu

ruhu
olan, "Alıy Darhan Hatun" adlı varlığın adındaki "Al" kökü de dikkat çekicidir.

Celal Beydili
Celal Beydili

AĞ ANA
leri gelip kendi İşlerini
görürler, geceler ise gidip insan yerler. Onlann
kurt elbisesi bulunup,
tandıra atılarak yakılır.
Elbisesinin kokusunu
alan kadın bağınr ve
sonra rahatlar.
Bir anlamda, "Adam- Hun Dönemine Ait İlâhi Kurt Figürü
al Kurt" ifadesini, Türk
demonolojisinde, yan şeytan varlıklar olarak bilinen karakter

arasında saymak. Yan şeytan varlıklar ise canlı insanlarla ruhlar arasında
bir karakter olarak mitolojik karakterler arasında yerlerini alırlar.
AG ANA: Adına en çok yaratılış efsanesinde rastlanan ulu varlık,
melek ve koruyucu bir ruhtur.
Yer. gök yaratılmadan önce de var olup hayali gökte dolaştığına
inanılan "Ağ Ana", hayatın başlangıa olan ne

varsa hepsine ruh vererek, yaşamın döngüsünü omuzlannda taşıyan olarak düşünülmüştür. O, doğanın başlıca yarana gücünü kendinde toplayarak,
bir anlamda şuuraltı ezelî sim da sembolize eder. Altay Türklerinin
inanana göre. ışıktan bir kadın hayalî olan (varlığı ışıktan yogıulan)
Ağ Ana, tann Ülgen'e yaratma gücü ve ilhamı vermiştir.

Sakalann. iyiliksever bir ruh saydıklan "Umay Ana "ya "Uluk Ak
İne" (Ulu Ağ Ana) adı vermeleri de yaratılış efsanesine göre Tann'ya yaratma ilhamı veren Ağ Anaya yakınlığıyla dikkat çekicidir.
Bu ad aynı anda "Umay"ın "Ulu Ana" topluluğuna bağlılığının ve
bu mitolojik varlığın değişmiş hali olduğunun göstergesidir. "Ulu
Ağ Ana", "Pay Ice".

'May Ice" ve "Imay Ice" denilen ve hayır seven bir ruh olarak bilinen Umay ilahesi gibi. kopup geldiği mitolojik
kültürün kendisi kadar çok eski bir inanışın izlerini taşımaktadır. Tatarlann, Müslümanlık'a kadar olan eski inanışlan arasında. Ulu
Ana'ya bağlantılı olduğu düşünülen. "Ulu Yaratan Ana" (Olo Jaratkan Ana) anlayışı vardı. Kumuklarda. "Albastı"

motifinin izlerini taşıyan mitolojik varlığın adının "Ağ Kadın" (Ak
katın) olması da yine dikkat çekicidir.
Kazakların "Goroğlu'sunda İse kahramanın anası, "Ağ Ana" (Ak Ana) adını taşımaktadır. Goroğlu'nun gök oğlu olduğı
düşünülürse, buradaki Ağ Ana motifinin,
en eski Ulu Ana veya onun farklı bir şekli
olan Ulu Ağ Ananın değişik

bir versiyonu okluğu kanaatine varılabilir.
"Ağ Ana" adındaki "Ağ"
sözcüğü İse bu varlığın kutsal olduğuna işaret etmektedir. Altay şaman metinlerinde ve buna benzer diğer metinlerde bu sözcük, "mübarek
yüzlü, kutsal" diye de tercüme
edilmiştir. Teleutlarda, bu kutsal ananın adı. "Ak Ene"dlr (Ağ Ana).
O. aynı anda "Ene-yayaçT, yani (yaratan

ana) adını da taşımaktadır,
(bak: Ulu Ana. Yer Ana)
Yüzüne Kutsal Bir Çehre Verilmiş
Bir Büyük Anne
AĞAÇ: Türk Tanrıcılık sisteminde Gök-Tann'nın simgelerinden biridir.
Bu nedenle Türklerdeki ağaç sevgisi ve saygısını hiçbir zaman
tapınmak olarak görmemek gerekir. Ağaca tapınma denilen olay,
aslında çoğu zaman Oğuzların ağaca

gösterdikleri saygının bir ifadesidir. "Bay Terek". Temir Kavak** veya "Hayat (Dünya) Ağacı" denilen kutsal "Evliya Ağaç" inanışına, sadece Türk mitolojisinde değil
tüm dünya halklannın mitolojilerinde rastlanabilir.
Türk etnlk-kültürel geleneğine baktığımızda, önemli bir yer tutan ağaç miti. Türk düşüncesinde yaratılış nedeninin başlıca motiflerinden

biri olarak gösteriliyor. Bu düşünceye göre, ilk insan dokuz
budaklı bir ağacın altında yaratılmışnr. Türk mitolojisinde. "Evliya
Ağaç", tanrıya kavuşmanın yoludur. İnanışa göre. yüce dağlar gibi bazı kutsal ağaçların Kıskın d.ı gözle ^ölünmeyecek kadar göklere
yükselir ve göklerde olduğu sanılan ışık dolu cennet âlemine ulaşır.

Cennet ise Ulu Tann'nın yaşadığı mekândır. Bu kutsal "Evliya Ağaçlar" zaman geçtikçe Tann'nın gözle görülebilen yanına çevrilmiştir.
Böylelikle, "Evliya Ulu Ağaç" Türk düşüncesinde Tann'nın ilahî Özelliklerinin maddî dünyadaki sembolü haline gelmiş, başka bir deyişle
onu sembolize etmiştir.
Tann'yı sembolize eden kutsal Evliya Agaçlan'nın,

Türk mltolojisindekl tanımına uygunluğu açısından birçok özelliği vardır. Tek ve
benzersiz olması, ölümsüzlüğü sembolize etmesi, sığınacak yer olması v.b.. Bu özellikler, aynı anda "Ulu Göy-Tann"nın taşıdığı özelliklerdir. Bunun için. yalnız ağaç kutsal bilinmiş ve onu kesmek günah sayılmıştır. Böylelikle, Tann Dağı" gibi. "Evliya Ağaç" da

Türk
mitolojisindeki Tannalıkta Tann'yı temsil etmektedir.
M. Kaşgarî'nİn, Oğuzlardan bahsederken verdiği bilgilere göre,
onlann yüksek bir dağla yakınlıkianna ve "gözlerine ulu görünen"
büyük bir ağaca Tankn" dediklerini söyler. Derbent yakınlannda
yasayan Kumuklann, dokunulmaz ve kutsal saydıklan ağaca, Tenkrihan" adını vermeleri gibi çok

sayıda bilgiler. Türklerin gözünde
Ulu Ağaç'ın, Tann'nın ilahî vasıflannı taşıdığını gösteriyor. Osmanlı
İmparatorluğunun kurucusu Osman Gazl'nln uykusuna girip, hakimiyetinin nerelere kadar uzanacağını söyleyen, her tarara dal-budaksalan ve budaklannın gölgesi dört bir
yanı örten de ağaçtı. Bazı kaynaklarda.
Ertuğrul Bey'in adıyla

bağlantılandınlan
bu uykudaki ağaç motifi, Türk destan
kültürüne de çok uygun düşüyor.
Sayan Altay halk kültüründeki ağaç
motifi, yer sahibi motifiyle ilintilidir.
Burada ağaç. Ulu Ana'mn yaşadığı ve
kahramanlara memesinden süt verdiği
yerdir.