Tezer Özlü
Tezer Özlü

Kültür bir şeye cesaret edebilme sorunudur. Okumaya cesaret edebilme, bir görüşe inanmaya cesaret edebilme, görüşlerini açıklayabilme cesaretidir.

Nevaf Tekruri
Nevaf Tekruri

İmam Gazali (Allah-u Teala ona rahmet etsin) yaptığı islahatlarında şöyle bir görüşe sahiptir: Müslümanlar mallarını her önlerine gelen ve verilmesi nafile olan yerlere sarf etmeyip muhtaç insanların ihtiyaçlarının karşılanmasında harcamalıdırlar. Hatta ihtiyaç fazlası mescid yapmaktan, nafile Hacc ve Umre'den ve daha başka mal ile hayır yapmanın yerine fakir ve

miskinlerin ihtiyaçlarında kullanmak gerekir.

JEAN RUDEL
JEAN RUDEL

Sanat bir görüşe bağlıdır... Ama malzeme engeli bu belirsiz görüşü kendini formül halinde açıklamaya, en azından büyüleyici olan, tanınabilir bir işarette yoğunlaşmaya zorlar.
Aujame

Jonathan Westphal
Jonathan Westphal

Tarafsız tekçiliğin görüşü şöyledir: Esas olan ne zihin ne de maddedir ve her ikisi de daha temel, tarafsız ve bazı yönlerden kualiaya çok benzeyen öğelerden oluşmuştur. Dünya veya insan beyinleri kualiayı üretmez, kualia benzeri şeyler veya olgusal nitelikler dünyayı oluşturur. "Bedenler duyumları üretmez, fakat duyum blokları (öğe blokları) bedenleri

oluşturur."42

Son zamanlarda, panpsişizm ve panprotopsişizme olduğu gibi bu görüşe karşı da ilgi yeniden artmıştır, Tarafsız tekçilik de dahil, tarafsız görüşlerin tekrar canlanmasının sebeplerinden biri, olgusal niteliklerin fiziksel olmamayı inatla sürdürmesidir, Bu inatçı özellikleı; 20. yüzyılda onları analizle bertaraf etmeye yönelik en güçlü

girişimlere bile direnmiştir, Ancak, şimdilerde tarafsız görüşlerin destekçileri, tarafsız tekçiliğin renkler sesler gibi olgusal öğelerini, fizik biliminin tanımladığı dünyadaki somut dinamik olaylar olarak yorumlama eğilimindedir. Mesela, Eric Banks "Özellikler basitçe, ister görülsün ister görülmesin,
etrafimızda daima cereyan eden olayların güçlerinin somut

dışavurumudur''aa diye yazmıştır, Bu, Locke'un temsili gerçekçilik görüşüyle neredeyse aynıdır, Locke'a göre farkında olduğumuz şey, dışımızdaki gerçek dünya değil, o dünyanın bir temsili, bir zihinsel görüntü, bir duyum veya algılamadır. Bu zihinsel görüntü, duyu veya algı, Banks'a göre beynin içindeki dinamik ve fiziksel bir olaydır.

42: Ernst

Mach, The Analysis of Sensations (Duyumların Analizi), çev. C.M.

Flavia Frigeri
Flavia Frigeri

Warhol da benzer bir görüşe sahipti ve bir keresinde şöyle demişti: “Aslında büyük mağazalar biraz müzelere benzer.”

Kürşad Polat
Kürşad Polat

Okumak bir gaye değildir. Okumanın ve bilgi edindikten sonra mütalaada bulunmanın hedefi, dünya hakkında genel bir fikre ve görüşe sahip olmaktır.

Adolf Hitler

Müşerref Yardım
Müşerref Yardım

Doğu’yu Batı'ının her türlü desteği ve yardımına muhtaç gibi yansıtan sömürgeciliği yöntem olarak benimseyen Batı’nın tutumunu etnosentrizm’le açıklamak mümkündür. Etnosentrizm, ayrımcı tutum ve davranışların neredeyse evrensel bir sendromudur (Sumner 1906; LeVine ve Campbell 1972).

Etnosentrik tutum kendi grubunu (grup içi) erdemli ve üstün, kendi

değerlerini de evrensel olarak görürken dış grubu küçümsemekte ve aşağılamaktadır (Hammond & Axelrod, 2006:1). Etnosentrik süreç iki şekilde ortaya çıkmaktadır: Kişinin kendi etnik veya kültürel grubunun (teoriler, normlar, değerler Vb.) başarılarını olumlu bir şekilde değerlendirilmesi; ve kendi grubunun normları ve kültürel değerlerini diğer gruplara yansıtması

(Gurraoui & Troadec, 2000:14).

İlk defa William Graham Sumner’in kullandığı etnosentrizm terimi, etnik gruplar arasındaki ilişkilerin araştırılmasında merkezi rol oynamıştır. Ona (1906) göre etnosentrizm, ”kendi grubunun her şeyin merkezinde olduğunu, diğer bütün grupların ise ona göre ölçülüp değerlendirildiği” anlamını taşımaktadır. Her grup

kendine ait gururunu besleyebilmek için üstün olma arzusu içinde, kendini yüceltmek ve yabancıları (diğerlerini) küçümseme düşüncesindedir (Aissani, 2003:134).

Edward Said’e göre etnosentrizme saplanmış bir Avrupa kültürü ve anlayışından dolayı Batılı düşünce sistemi asla evrensel ve bütünleyici olamayacaktır. Bu söylem, Batılı düşünme

biçimlerinin etnosentrik söylemlerinin karşısına, Foucaultcu görüşe bağlı olan, aynı zamanda Derridacı yaklaşımla etnosentrik söylemi yapıbozuma uğratan bir düşünceyi yerleştirir. Çünkü Said’e göre, yaratılmaya çalışılan BatıDoğu karşıtlığında Batı’ya kutsayıcı bir güç bahşeden etnosentrik söylem, öteki olarak tanımladığı Doğuyla kendisini

idealleştirir (Sözen, 1999:136).

Yani Batılı söylem Doğu’yu pasifleştirerek, küçük görerek ya da yorumun yarattığı kelimelerin içine hapsederek ötekileştirir. Dahası Batılı söylem, mutlak metinler üreterek imgesel bir Doğu kavramı yaratır. Doğu'yu kendi gerçekliği içinde başlı başına ele almak yerine, egzotik ve vahşi temsillerle bütünleşen

Batılı bir anlatı haline getirir.

Meltem Ünal Erzen
Meltem Ünal Erzen

''Siyasetle uğraşan bir kadın, ne kadar erkeksi görünürse o kadar başarılı olur'' teziyle desteklenen görüşe göre , siyasetçi bir kadın evli değilse, '' Erkek elde edemediği için siyasetle uğraşıyor'' çocuğu yoksa '' Kendini adayacağı birisi olmadığından siyasetin içinde'' olduğu kanaatleri hüküm sürmektedir.

Christian Wolff
Christian Wolff

Felsefe yapma özgürlüğü yoksa bilimde ilerleme de yoktur. Çünkü felsefe yapma özgürlüğü yeşermezse, kimsenin yerleşik görüşe uymayan bir felsefi görüşü kamuya sunma izni olmaz. Bu durumda herkes, hakikate ters görünse bile, yaygın görüşü savunmak zorunda kalır.

Irmak Koruculu
Irmak Koruculu

KADININ SUÇA YÖNELMESİNDEKİ PSİKOLOJİK ETKENLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLER:

Kadınların suç işlemesi erkeklerin suç işlemesi ile aynı şekilde değerlendirilmemektedir.Sosyal yapı içerisinde kadın için biçilen rolün de bunun üzerinde büyük bir etkisi bulunmamaktadır.Bu yüzden kadın suç işlediğinde erkeğe oranla çok daha ciddi bir tepki ile

karşılaşmaktadır.Bu nedenle de kadın suç işlediğinde bunun altında problemli bir geçmişin yattığı düşünülmektedir.Kastedilen problemli geçmişin ise psikolojik bir hastalık ya da boşanmış bir aile,yoksulluk ya da sorunlu anne-baba tutumları gibi sosyal yönden yaşanan travmalar olduğu düşünülmektedir.
Yalnızca bedensel farklılıkların değil,aynı zamanda

psikolojik yapılarındaki farklılıkların da kadın ve erkek suçluluğunu etkilediği gözlemlenmiştir.Yapılan araştırmalar erkeklerin aksine kadınların henüz çocuk yaştan itibaren değişken ruh haline sahip olduklarını göstermiştir.Bu durum kadınların annelik vasıfları ile doğrudan ilintilidir.Ergenlik döneminden itibaren gerek üreme organlarının faaliyetleri gerekse

hormonları kadınların psikolojisi üzerinde doğrudan etki yaratmaktadır.Her ay yaşanan menstrüasyon dönemi,hamilelik dönemi,doğum,lohusalık dönemi ve son olarak da menopoz döneminde yaşanan hormonal değişiklikler kadınların psikolojisi üzerinde de etkiler bırakmaktadır.Her ne kadar çocukluk döneminden sonra erkek vücudu için yalnızca kendi geleceği önemli ise de kadın

vücudu için aynı şey geçerli değildir.Kadın anne olabilme yetisi sebebiyle değişik dönemlerden geçmektedir.Bunlar vücudun anne olmaya hazırlandığı evre,hamilelik evresi,doğum ve emzirme dönemleridir.Kadın anne olmasa dahi vücut yumurta üretmeye belli bir dönem devam etmektedir.Artık anne olabilme yeteneğini kaybettiği menapoz evresi de yine kadın Psikolojisi üzerinde

olumsuz etkiler yaratabilmektedir.Bu evre ile birlikte kadın yaşlandığı hissine kapılmaktadır.Bu sebeple de bu döneme uyum sağlaması kolay olamamaktadır.
Kadınların aylık döngülerinin suçluluğa olan etkisi üzerinde yapılan bir çalışma bu dönemin kadınlarda duygusal ve davranışsal değişikliklere neden olduğunu göstermiştir.Bu farklılıkların

alınganlık,agresif davranışlar,depresyon ve menstrüasyon döngüsü ile ilişkili bazı dönemsel psikozlar olduğu tespit edilmiştir.386 kadın hükümlü ile yapılan bir çalışma suçların yarısının mentrüsasyon dönemi ve öncesinde işlendiğini göstermiştir.Ancak yine de;bu bağlantı henüz kesinlik kazanmış değildir.
Kadın hükümlüler üzerinde yapılan bir

araştırma ile kadınların genellikle menstrüasyon öncesi dönemde saldırganlık içeren suçlar suçlar işledikleri saptanmıştır.Kadınların menstrüasyon dönemlerinde huzursuz ve suça meyilli oldukları ileri sürülmüştür.Fakat Fishbein kadınların içinde bulundukları dönemin tespiti zor olduğundan işledikleri suç ile menstrüasyon dönemi arasında bağ kurularak

değerlendirme yapılmaması gerektiğini ifade etmiştir.
Kadınların erkeklere göre daha az suç işlemelerinin nedenine ilişkin bir diğer görüşe göre;her ne kadar kadınların bedensel güç bakımından erkeklerden zayıf olmaları suç işleme oranlarında ve yöneldikleri suçlarda önemli ise de aynı zamanda psikolojik yönden tahammüllerinin daha fazla olması da suça

sürüklenmelerini zorlaştırmaktadır.