İşin perde arkası kısa süre sonra ortaya çıktı. Taylan'a önceleri karışmayıp ne yaparsa kabul eden Raci bir gün aniden sırtında Kurtuluş Savaşında mermi taşıyan Türk kadınının resmi ile çıkıp gelmişti. Taylan bu resmi yapacaktı, ama onunla da kalmayacaktı. Tam karşısına da bir zamanlar Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan ve bir kızın elinde tabanca tutan
fotoğrafı yerleştirilecekti. Kızın elindeki tabanca da mermi taşıyan kadına dönük olacaktı. Taylan kendisinden istenilen resmi yapmayı derhal reddetti. Tabii öneri geri çevrilince de Taylan'ın kısa süren ve tüm Mamaklıların dudaklarını uçuklatan atelye macerası da bitiverdi. Taylan koğuşuna geri gönderilip Mamak yaşamıyla bağdaşmayan Atölyenin de kapisına kilit
asıldı...
Oyuncu, sahneye "bir şeyler hissetmek" için değil, "bir şeyler yapmak" için girer. Oyuncu, "bir şeyler hissetmeye" değil, "bir şeyler yapmaya" dönük tercihler yapmalıs, kendini belli bir ruh veya duygu durumuna sokmaya çalışmamalı, kendini birtakım duygulan hissetmek için zorlamamalı, anın fiziksel çözümüne odaklanmalıdır.
Allah, peygamberine; nebi ve resüllerin en sonuncusu olduğunu, kendisinden sonra yeniden peygamber göndermeyeceğini, onun risâletinin Allah'ın insanlara verdiği son mesaj olduğunu, bu mesajın zamanın geçmesiyle bozulup gitmek bir yana dursun her nesle uyum sağlayarak yenileneceğini haber vermiştir. Bu bakış açısına göre İslâm gelecekte yaşar. Dolayısıyla gelişmesi, bir
yandan mevcut zaman dilimiyle sıkı bir irtibat hâlinde bir yandan da yüzü geleceğe dönük olması gerekiyordu. Tam da bu noktada, zamanda yükselen insani yörüngede İslâm'a itici güç kazandıran eşsiz bir denklem geldi. Bu denklem, dinin temel sabiteleri ve gelişen insan aklı arasında kurgulanmıştı, değişmez naslar ve değişebilen mana arasında inşa edilen sürekli bir
etkileşimden ibaretti. Bu sayede hayatın zaman içindeki akışına ayak uydurabilecek yaşayan bir düşünce üretilebilecekti. Bu bakış açısı göstermektedir ki, İslâm yaşayan bir yapıdır ve bu yapının gelişimi hiçbir zaman sekteye uğramaz.
Herhangi bir zaman diliminde, insanlığın maruz kaldığı bir probleme çözüm üretirken tökezlemez. Eğer İslâm'ın
kriz içerisinde olduğu izlenimi uyandıran bir döneme rastlarsak bu durum bize, dinin temel sabiteleri ve gelişen insan aklı arasında kurgulanan etkileşim denkleminin bozulduğunu gösterir. Temel sabiteler tam ve eksiksiz olduğuna göre mesajın kendisi değil, mesajla mükellef kılınan akıl bir kriz ve durgunluk yaşıyor demektir.
Melankolinin patolojik sonucu kendini neden yas ile benzer bir geri çekilmede gösterir ve aynı zamanda kendini önemseme duygusunda bir azalma yaratır? Freud'un yanıtı şudur: Gerek yas gerek melankoli vakalarında tetikleyici neden kayıp olsa da, melankolide neyin kaybedildiği bilinmeden kalır. Melankolik, yas tutanla benzer semptomlar gösteriyor, fakat kaybın ne olduğunu bilmiyordur.
Dolayısıyla melankolik ket vurmalar, onun için bir bilmeceye dönüşür. Bu karakteristik ket vurmalara ek olarak, melankolik kişi, kendine dönük suçlamalarını harıl harıl söze döker. Bu suçlamaların gerçekte makul olduğunu düşünen birinde bulunması ümit edilen utançtan ziyade, Freud doyumunu kendini sergilemede bulan ısrarcı bir konuşkanlık tavrına işaret eder.
Freud'un incelemesi şunu ileri sürer: gerçekte kendini suçlamadaki artış babında melankolik özelinde vuku bulan şey, bu suçlamaların fiilen sevilen kayıp nesneye yönlendirilmesidir. Freud için, melankoliğin o ısrarcı konuşkanlığı meselesini çözüme bağlayan budur. Melankolik kendi kusurlarından utanmaz, zira bu suçlamaların farkında olmadan başka birine yönetildiğini
biliyordur. Gelgelelim, meselenin bu şekilde çözüme bağlanması, ruhsal topoloji açısından daha karmaşık bir problem yaratır. Çünkü melankolinin sergilediği karakteristikleri göstermek için Freud, mekankolide ego ile kayıp nesnenin öndeşliğinin söz konusu olması gerektiği sonucuna varır.
Heidegger kendi ölüm analizinde, Varlık ve Zaman okuruna, ölüm mefhumuyla neyi kastettiğini ve canlılığını yitirme anlamında yok oluş ya da vefat etme gibi ilişkili diğer kavramlardan nasıl farklılaştığını belirlemek için dikkatlice tasarladığı bir ayrımlar birliği sunar. Heidegger'in ölüm analitiği, Varlık ve Zaman'ın merkezini işgal eder ve insani varoluşa dair
analizinden bariz bir şekilde yitimsel olan insani varoluş analizine bir geçiş sunar. Bu gecişi mümkün kılsın diye, ölüm analitiğinin amacı, Heidegger'in insan varoluşuna bütünselliği içinde kavradığını ortaya koymaktadır. Bir şeyi bütünselliği içinde kavramak için, sınırlarını idrak edebilmek, nerede başlayıp nerede bittiğini tespit etmek gerekir. Gelgelelim,
bütünselliğe dönük bu ilgi, derhal bir problem getirir gündeme. Heidegger, Varlık ve Zaman'ın ilk bölümünde, şu sonuca ulaşır: Dasein'ın haiz olduğu varlık türü, kaygıdır. Kaygı, Dasein'ın olanakları içinde kendi önünde var olma yolu olarak tanımlanır. Zira Dasein'ın olanaklılık olarak kurulmuş olması, bir şeylerin daima Dasein için yerine getirilmeden
kaldığı anlamına gelir.
Freud'un çığır açıcı denemesi Yas ve Melankoli'de cebelleştiği şey, kayıp meselesidir. Sevilen bir nesne yitirildiğinde, olup biten nedir? Sevilen nesnenin kaybı açıkçası travmatiktir, fakat bu travmanın kökeni nedir ve kendisini nasıl dışa vurur? Freud için, travmayı yaratan, sevilen bir nesnenin yitirilmesidir; ego, sevdiği şeye bağlıdır. Bu bağlılıklara duygusal
yatırım adı verilir. Gelgelelim, bu bağlılıkların kopmasıyla birlikte gelen duygusal bir karşı-yatırım ve bağlılıkların geri çekilmesi süreci, bir hayli sancılıdır. Sevilen bir nesnenin kaybıyla oluşan travmanın kaynağı budur. Bu travma, Freud'a göre, yas ya da melankoli olmak üzere, iki şekilde gösterilebilir. Yas, ıstırapla başa çıkmanın sağlıklı ve
münasip bir yoludur. Son derece ıstıraplı bir keder, dış dünyaya dönük ilginin kesintiye uğraması, sevme kabiliyetinin yitirilmesi ve tüm etkinliklere ket vurulması, yasın ayırt edici nitelikleridir.
Ahlak zabıtası rejimin kurallarını dayatıyor; alkol yasak, dans yasak, pop müzik yasak, bu yasaklar hala geçerli, amaç islam askerleri yetiştirmekti, fakat Batı’ya daha dönük hayat tarzı peşinde koşan yeni gençlik grupları, sevgililer günü gibi yabancı kültürlere özgü olayları yerel bir şenliğe dönüştürmenin yollarını buluyor.
Göçebe avcı-toplayıcıların ortak karakteristikleri; varolan uyumun sürdürülmesi ve ortaya çıktığında anlaşmazlıklarla başedilmesi anlamında bazı genel benzerliklerin ötesinde sınırlıdır. Birinci özellik olan sık sık hareket halinde olma, toplumsal kabul gören kuralların kapladığı alanı tanımlamaya dönük belli bir belirleyiciliğe sahiptir.