Karısını ve çocuğunu döven bir adamın, en kutsal olana el kaldırdığını söylerdi.
(...) bir katilden bir uyuşturucu müptelasından, kadın döven bir manyaktan harika bir âşık çıkardın."
"Haksızlık yapma. Onunla bu yüzden birlikte olmadım. Düzelir diye üç yıl sabrettim ama olmadı."
"Sonuçta, yine ona dönüyorsun."
"Evet, çünkü onu da kendimi bu pisliklerden kurtardığım gibi kurtaracağımı düşünüyorum."
"Sanmam. İnsanlar neden,
olduğu gibi olmayı reddeden tek varlık anlayamıyorum."
Aşk, duyduğunda seni derinden etkileyen bir şiire benzer, ansızın belirir ve etkisi tatlılıkla hırpalar ruhunu, yüreğinin gizli koylarını döven asil bir dalga gibidir.
Usta bir eğitimci, her geçen gün öğrencilerine yeni şeyler öğretme isteği ve arzusunu içinde taşıyarak derse başlamalıdır. Bir düşünür şöyle diyor: "Talebelerine öğrenme arzusu aşılamayan bir öğretmen, soğuk demiri döven bir demirci gibidir". Yani mahir öğretmen, kendisindeki öğretme arzusu ile öğrencilerindeki öğrenmek arzusunu buluşturmayı başarabilen
öğretmendir.
Çocukluklarında kendilerini döven anneleri ''başarılı'' (isteklerini kabul ettiren) olarak deneyimleyen çocukların yetişkinlik çağında bu davranışı taklit etme tehlikesinin büyük olduğunu varsayabiliriz.
Uçuşan ak iplikler ve çarşaflar, ışık geçişmeleri,
kat kat, telaşlı atlıkarıncalar ve geniş,
vınlayan tabaklar halinde, yalayıp geçen ve döven
kurşun levhayı, hafif hafif yuvarlanan ışıltısı
yüzeyin. Yunuslar vurguluyor
cilayı, yavaş ve pürüzsüz kayıp giden
sırt yüzgeçleri görünüyor sancak pruvasından.
Işık ince ve solgun, vakit geç.
Bu "eşi bulunmaz gezgin sesler," bu gri
ve zarif yapıları bir başka dilin
yaldız katmanı altında haberleşiyorlar, yolcular korkulukları
çevreliyor, geniş su yolunda gözlemek için
Küçükken ki çok zaman geçmedi üzerinden...
Bombalar evimizin çok yakınına düştüğünde, annemle babam hepimiz için endişelenmeye başladı.Yüzümü annemin kucağına gömüp ağladım oysa artık koca bir kızdım.
....
Dünyanın sonuna dek yürüdük. Oraya vardığımızda denizi gördük. Umut ve dua dalgaları üstüne yelken açtık. Küçük teknemizi döven
dalgalar korkuttu beni. Herkes sağ salim karaya varacak kadar şanslı değildi. Yolculuğu denizde sonra verenler için dua ettik.
"Görüşürüz." (Gizli özne ardında dik bir duruş sergileyen bu cümle Reyhan ve benim ağzımdan çıkarken bir koro esintisi yarattı. Görüşülür bu adamla yahu... Hani bir çay bahçesinde limonata içilir. Gamzelerine bakılır soluksuz. O ukala kişiliği göğsünü döven kalbinde ehlileştirilir. Vefa mıydı? Evet... Adam çok hoş. Kelimeleri az geliyor sergilediği mimik
üssüne. Gözlerimle de konuşabilirim ve muhtemelen anlar. 'Endamın yeter...' Tarzımın dışında kulaç atıyorum. Jazz Blues Ahmet ile güzeldi. Bu adam edebiyatı parçalatır ve hiç de umurunda olmaz. Bencillik vücut olmuş, kas yapmış yahu! Saçları bir hayli ukala... Kahvemsi gözleri evet, bir kere baksam 40 bakış hakkım olur mu? Fakat ben neler düşünüyorum? Dibim düştü
yüksek ihtimal. Beden dilim dur, dedi biliyorum ama Reyhan'ın uğurlama senfonisine hiç istemeyerek de olsa eşlik etmek zorunda kaldım. Bütün erkeklerin canı cehenneme diyen ben değil miydim acaba?)