Hüseyin Kılıç
Hüseyin Kılıç

"Öldürmek, hırsızlığı cezalandırmak için çok ağır, önlemek içinse çok hafif bir cezadır. Her çalan ölümü hakketmedikten başka, açlıktan ölmemek için çalan adama en korkunç işkenceleri de yapsanız, o gene çalar. Bu konuda İngiltere'nin ve daha birçok memleketin türesi, öğrencileri yetiştirecek yerde döven kötü öğretmenlere benzerler. Toplum, her insana eşit

bir güvenik sağlayamadığı sürece, çaldığı için insanları öldürmek doğru değildir."

Ai Yazawa
Ai Yazawa

-Nedeni ne olursa olsun şiddet yasak. Özellikle senden küçüklere karşı!
O an çocuk zihnim bir türlü anlam verememişti. Çünkü evde hiçbir neden yokken beni döven benden çok büyük babam vardı.

Alexander Lowen
Alexander Lowen

Çocuklarını döven ebeveynler genelde kendi çocukluklarında dayak yemiş kişilerdir. Bu deneyimle ilgili duygularını inkar ettiklerinden çocukla ilgili duygularını da tecrübe edemezler.

Aimee Molloy
Aimee Molloy

Uyanıyorum, ateşim var . Tavan penceresini döven yağmur damlalarını seyrediyorum, parmaklarımı yatak örtülerinin arasında dolaştırınca yalnız olduğumu hatırlıyorum. gözlerimi kapatıp yeniden uykuya dalıyorum ama derin ve ani bir acının pençesinde sıkışmış halde uyanıyorum. O gittiğinden beri her sabah mide bulantısı ile gözlerimi açıyorum ama bu seferkinin

farklı olduğunu hemen anlıyorum.

Herve Castanet
Herve Castanet

Ne var ki, belirleyici olan şudur: Benlik özne değildir. Benlik ve özne ne üst üste konabilir ne de kaynaşabilirler, uyuşmazlık vardır. Özne işlevini dilde ve hususiyetini ortaya çıkaran sözde bulur.“ Benlik ise özdeşleşme sürecinde nesneleşir: “Zamir (je) olarak kendi gerçekliğiyle olan uyumsuzluğunu çözmekteki diyalektik sentezlerinin başarısı ne oluraa olsun

Benlik (Moi), öznenin oluşuna asimptotik olarak katılacak (yani asla varamayacak) bir kurgudur." Aynada yaratılmış benlik, bu yabancılaşmayı hep taşır. Lacan şöyle belirtiyor bu Gestalt, "zamir-olan-ben'i (je), insanın kendini kendine egemen hayaletlerin üzerine yansıtırmış gibi yansıttığı bir heykelle, kendinin uydurduğu bir dünya olan ve aralarında muğlak bir ilişki

bulunan bir otomatla birleştirmeye çalışır.” Görüntüsü ile özdeşleşerek infans bu ikili oyunda sahiplenilen ve daha sonra karşılaşılacak diğer alter ego'lara yayılacak formda sabitlenir. Geçişlilik (transitivisme) bu yabancılaştırıcı yapıdan kaynaklanır: döven çocuk dövüldüğünü söyler, öteki çocuğun düştüğünü gören beriki ağlar. Yalan kavramı bu

olguları açıklamaz. Çocuk yalan söylememektedir; aksine, şu imgesel gerçeği ifade eder: öteki odur. İşte ilkel kıskançlığın dramı buradadır.

Xi Jinping
Xi Jinping

Demiri döven demirden sert olmalı.

Abdullah Büyük
Abdullah Büyük

İlmi, bilgiyi sevdirmeyen öğretmen, soğuk demiri döven bir demirciye benzer. Soğuk demiri ne kadar döversen döv, şekil veremezsin. Öğrenciye bir şekil vermenin, dünya kazandırmanın yolu, sevmekten, sevdirmekten geçer.

Richard Tillinghast
Richard Tillinghast

Bir şehir kendine ait anılarıyla, yaşayan bir varlıktır. İstanbul’un hatırladıklarını ve hatta unutmaya çalıştıklarını ne kadar çok bilirsek özüne o kadar yaklaşmış oluruz. İstanbul’un kendine has sesleri vardır. Boğaz’dan geçen gemilerin düdükleri, martıların çığlıkları, taksilerin kornaları, Kapalıçarşı etrafındaki atölyelerde harıl harıl bakır

ve pirinç döven zanaatkarlar, işportacılık yapan sokak satıcıları ve gün doğmadan başlayıp karanlık çökene dek düzenli aralıklarla günde beş kez ibadete davet eden, ezberlerdeki ezan sesi.
Ve İstanbul’un kendine özgü kokuları da vardır. Kömür ateşinde pişen kuzu kebabı ve mısır, tekne ve kamyonlardan çıkan dizel egzoz dumanı, sigara dumanı, 2000 yıllık

kanalizasyon sisteminden kaynaklanan tarifi imkânsız güçlü foseptik kokusu ve bütün bu kokuların çözüldüğü zindeleştiren tuzlu deniz kokusu... Sıcak bir günde insan incir ağacının kekremsi kokusu ve akasya ağacının tatlı rayihasıyla can bulur.

Kadir Demircan
Kadir Demircan

Hayvanı döven insanı da döver.

Ingmar Karlsson
Ingmar Karlsson

Medyada -Müslümanların adları suçlu ve terörist olmaları yanısıra çocuk kaçıran,kadın döven kişiler olarak çıkmıştır.