Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Yazgıyla bozulur yazgı zannedilen şey, hakikati bilmenin de bir bedeli var.

Oğuz Atay
Oğuz Atay

"Canım bilirsin sanıyorum lisede inek derler böylelerine. Teknik Üniversitede de kuş diye çağırırlarmış çalışkan öğrencileri. Böyle garip kuşlara iyi gözle bakılmaz; hele bir de ders kitaplarının dışında bir şeyler okumaya kalkarlarsa... en azından kurulu düzen bozulur diye korkulduğu için hiç acınmaz bunlara. Böyle ukalalara hemen haddini bildirir kalabalık: Bu

kuşlar arkadaşlık yuvasından atılır. Onun için kimse kuş ya da inek görünmemeye çabalar: Aman çalıştığım anlaşılmasın, aman insanlığıma leke sürülmesin. ... Okullarda her sınıf ikiye ayrılır böylece dedi profesör; Herkes kendi toplumunda yaşar: iki ayrı millet gibi. Kuşlarda ötekileri küçümser tabii. Güldü: Şu iki milleti aynı bayrak altında

toplayabilseydik, belki biz de bilim savaşında bazı toprakları ele geçirebilirdik."

Murat Menteş
Murat Menteş

MURAT MENTEŞ: Size müşkül bir soru: Mutlu aşk var mı yok mu?

SHAKESPEARE: Saadetli vuslata bir mania yok bence
Gönülden seviyorsa, Allah'ın iki kulu.
Aşk, aşk olmaktan çıkar, biri zoru görünce
Döneklik yapar ise. Bozulur aşk oyunu.

Şerife Turhal
Şerife Turhal

"Kadın ve erkek bir çift ayakkabı gibidir ayakkabıların sağını sola solunu sağına değiştirseniz ayaklar bozulur rahat edemez çok acı çeker. Kadın ve erkeğin rollerini de değiştirirsek fıtratu bozmuş oluruz ve acısını tüm toplum çeker dahası da gelecek nesiller çeker."

Osman Cengiz
Osman Cengiz

İlmî ve Fikrî Zihniyet Ayrımı

Bir mektep/ekol, varlık, bilgi ve değer anlayışları bakımından kurumsal bir kimliğe sahipken bir zihniyet, mektep gibi kurumsal sayılmaz. Zihniyet, zekânın, ortak bilinçte bulduğu problem çözme metodu olduğundan, bir mektebe mensub olmak başka, bir zihniyeti benimsemek başkadır.

Mesela Çivizâde, Ebussu’üd ve

Birgivî aynı mezhebe/mektebe mensup olmalarına rağmen, zihniyetleri farklıdır. Bir kişinin zihniyetinin farklı olması, onun bir başka mektepten beslenmiş olmasını -böyle bir şey mümkün olmakla birlikte-zorunlu kılmaz. Belki de bu, ilmî zihniyet (bilgi alanı) ve fikrî zihniyet (düşünce alanı) metodlarının ayrılmasından kaynaklanıyor olabilir. Benim burada zihniyetle

kastım ise fikrî zihniyettir.

İlmî ve fikrî zihniyet ayrımı mühim gözükmektedir. Zira insanî evrende ilk ortaya çıkışı itibariyle bilginin/Önermenin var oluşu, daha önce gerçekleşmiş bir düşünceyi zorunlu kılar. Zira “bilgi” yani mevzuya (mahkum aleyh) mahmuIün (mahkum bih) yüklenmesiyle oluşan kadıyye bir sonuçtur. Sebebi ise kendisinden önceki

“düşünce”dir. Peki, düşünce, var olmak için bilgiye muhtaç mıdır? İlmin maluma tabi olduğunu söyleyen geleneğe göre bu sorunun cevabı olumludur. Fakat Ekberî gelenekten bağımsız düşünürsek cevabı olumsuz da verebiliriz.

Zira insanî evrende duyu organlarıyla elde edilen “veri”, o anda akıl yoluyla “bilgi”ye dönüştürülür. Bu anlatılanlara

göre söylemek gerekirse ilmî zihniyet, doğal olarak fikrî zihniyet tarafından kuşatılmıştır. Tam bu noktada inançlarını makul anlam ve bağlamından koparıp onları statik kavrama yoluyla niteleyen veya inanç alanını genişletenler, hayatın güncelliğine dokunulmasını inanç sahasına dokunma eylemi sayacakları için rahatsız olurlar.

Neticede ise bahsi geçen

doğal durum bozulur ve tam tersi gerçekleşir: ilmî zihniyet, fikrî zihniyeti kuşatır onu donuklaştırır ve böylece önermeler, zihni esir alır. Zira inanç, bilgiden ibarettir. Mesela “Ateş kutsaldır” önermesi bir inançtır. Bütün inançlar önermelerden oluşan “bilgiler” iken hiçbir düşünce, inanç değildir. Zira düşünce, süreç iken inanç, yargı ve sonuçtur.



Bütün bu anlatılanlardan sonra diyebilirim ki Çivizâde ve Bügivî’nin dinî mezhep/mektep olarak selefi olduğunu iddia etmek XIX. asırda ortaya çıkan bir akıma mensubiyet iddiası olacağından anakronik bir tavır sayılmalıdır. Yukarıdan beri izah edildiği üzere selef kavramı, XIX. yüzyılda kazandığı SeleIîyye manasını hiçbir zaman taşımamamıştı.

Vehhâbîlik nasıl ki yakın geçmişte İbn Teymiyye, uzak geçmişte de Ahmed b. Hanbel ile meşruiyet kazanmak istemiş ve bunu başarmışsa, Kadızâde hareketi de Birgivî’yi bir meşruiyet vasıtası olarak kullanmıştır.

Özelde Osmanlı genelde ise bütün Müslüman coğrafyalar için konuşursak fıkıh ve tasavvufun pratik hayatı “etkileme ve kolaylaştırma”

cephesinden belirleyici bir role sahip olduğunu kaydetmeliyiz.163 Selefiliğîn, bulunduğu kültüre göre pratik hayattaki karşılığı kadar Müslüman toplumda yayıldığı da ilave edilebilir.

Yağmur Akpınar
Yağmur Akpınar

Düzenim bozulur hayatım alt üst olur diye endişe etme.
Nerden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını.

İhsan İlahi Zahir
İhsan İlahi Zahir

"Emir sahibi, boncuk dizilen ipe benzer, onları ipe toplar ve birbirine bağlar. İp koparsa düzen bozulur ve boncuklar dağılır. Sonra asla tam bir şekilde bir araya gelemezler. Arap bugün az olsada İslam kuvvetleri çoktur. Birlikte olmaları sebebiyle üstündür."

Hüseyin Vâiz-i Kâşifî
Hüseyin Vâiz-i Kâşifî

Hayâ, yüksek bir haslet ve güzel bir huydur. Hz. Peygamber, “Hayâ imandan bir şubedir." hadisiyle hayâyı iman ağacının bir dalı olarak nitelemiştir. Hayâ, dünya düzeninin şartlarından biridir. Hayâ sıfatı ortadan kalkarsa kimse kimseden utanmaz, dünyanın düzeni bozulur ve insanların birbiriyle hiçbir maslahat ilişkisi kalmaz. Ama hayâ erdemi, herkesin istediğini

yapmasına izin vermez.

Beyit: Yasaklar safını kıran hayâdır
Günah yollarını bozan hayâdır

Hüma Dergisi
Hüma Dergisi

Doğuda evlerin ahşap ve kerpiç gibi çabuk bozulur malzemelerden inşa edilmesi İslam düşüncesindeki fânilik kavramını hatırlatır.

M. Muhlis Koner
M. Muhlis Koner

İnsan, ayarı bozuk kimselerle oturmakla bozulur ve kemâl ehliyle ülfet etmekle kemâl yoluna girer.