Halihazırda küresel sistemde önemli değişikliklerin ve eksen kalmalarının olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede önemli sosyal, siyasi ve ekonomik gelişmeler olacağı ifade ediliyor.
1-Bağımsız ülkeler bölgesel işbirliğiyle güçlenecekler:Yeni düzene damgayı,dünyada çok taraflılığın artması vuracak.Bu varsayıma göre şu an dış politikada bireysel hareket
eden ülkeler,önümüzdeki on yıl içinde amaçları doğrultusunda birleşerek yeni ittifaklar oluşturacaklar.
2-İstikrar ve yenilebilir enerji kilit olacak : Yakın gelecekte sürdürebilir ekonomik büyüme hedefini yakalayan ve siyasi istikrarını koruyan ülkeler, diğerlerine göre büyük üstünlük sağlayacaklar.Ayrıca yenilenebilir enerji kaynakları, ülkeler arası
rekabette avantaj sağlayan faktörler arasında yer alacaklar.
3- Değişim sancılı olacak,büyük acılar kaçınılmaz:2025'e doğru uluslararası düzeydeki gelişemler sancılı olacak. Savaşlar, doğal felaketler,terör eylemleri, büyük salgınlar ve ekonomik krizler bu geçiş döneminde dünyaya eşlik edecek.
4-Beklenmedik gelişmeler her şeyi değiştirebilir:
Küresel iklimsel değişiklikleri, büyük bir salgın,nükleer terör saldırısı gibi beklenmedik olaylar,dünyadaki dengelerde ani değişimlere sebep olabilir.
5-Gelir dağılımında uçurum artacak:2025 öngörülerindeki en hayati noktalardan biri, global ekonomik konjöktürde meydana gelebilecek değişimler.
Türkiye 'yi değişen dünyaya hazırlamak için “
Yeni Türkiye "şart!
Hepsi de imparatorluğun korkunç zafiyetini gördüğü gibi iyi niyet laflarının,sözde normların ve uluslararası hukuk ülkülerinin pek bir faydası dokunmadığının ve hatta bunların zaman zaman güçlülerin zayıfları ezmesi için bir alet gibi kullanıldığının farkındaydı.
Hazarya'nın uluslararası öneminin arttığı dönemde deleon dini meselesi VIII.yuzyilin oldukça şiddetli siyasi konularından birisi haline gelmişti. Güçlü bir Hazar Devleti, bitiveyi birbiriyle savaşmaktan yorgun düşen Bizans ve Arap Halifeliği için aranan bir müttefikti. Her iki devlet de hakanla sıhri bağlarını geliştirmek suretiyle defalarca Hazarlarla dostane ilişkiler
kurmayı denemiş ve yine her ikisi de kendilerinden emin bir şekilde onları kendi dinlerine çekerek mevcut şartlara göre siyasi amaçları için kullanmaya teşebbüs etmişlerdi.
1994 yılının bahar ve yazında, Kuzey Kore, Yongbyon Nükleer Reaktörü'ndeki plütonyumu, oradan alarak, nükleer silah yapımında kullanma tehdidiyle bir uluslararası kriz tetikledi. Aynı yılın son baharında Clinton yönetimi, Kuzey Kore ile ilgili ne yapılmasına karar verirken, Saddam askerlerini ve tanklarını, güneye, Kuveyt sınırına doğru harekete geçirdi.
Clinton sert bir açıklama yaptı: "Saddam Hüseyin" dedi, "ABD işgal edilmediği sürece, Kuveyt'in işgali konusunda hayal kurmasın...". Fakat ABD yeteri kadar meşguldü. Clinton yönetimi aynı anda iki büyük krizle baş etmek konusunda isteksizdi.
Ekim 1994'te ABD, Saddam'ı caydırmak için Kuveyt'e asker yığdı. Fakat aynı ay, Kuzey Korelileri, yüz milyonlarca dolar
değerinde yakıt ve gıda ile ödüllendiren bir anlaşma imzalandı. Hatta anlaşmada ABD, Kuzey Korelilere, iki tane Amerikan tipi nükleer reaktör inşasını taahhüt etmişti.
Tüm dünyanın çok uzak olmayan bir gelecekte terör olaylarına önyargılı ve çifte standartlı olmayan tepkiler göstereceğini ve terörle mücadelede etkin yöntemler konusunda uluslararası bir anlayışın geliştirileceğini umut etmek istiyorum.
Türkiye’de yapılan ilk tarih kongresine sadece Türk tarihçiler ve profesörler katılmış,
dolayısıyla kongre uluslararası bir niteliğe sahip olmamıştır. Ancak ilginçtir, ülkede yaşanan bu gelişmeler dünyada büyük bir ilgiyle takip edilmiş, başta Sovyet Rusyaolmak üzere İngiltere 538, Almanya, Fransa ve özellikle de Amerika tarafından her türlü bilgi alınarak
çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Kongrede Türklerin ne yaptıkları, Türkiye’nin nereye gittiği merak konusu olmuştur. Çünkü 1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonrasında bütün dünya kötü günler geçirirken, yeni kurulan Türk Cumhuriyeti kendine özgü ekonomi politikasıyla hem bu krizden çok etkilenmemiş, Türk parası değer kazanmış, içe kapanarak ve hiç yardım
almadan kendi şekerini, dokumasını üretir hale gelmiş hem de kendi kültürünü, müziğini, dilini ve tarihini gözden geçirmeye başlamıştır. Türkiye’de başlayan bu kültür hareketinin yönü ise en çok tartışılan ve merakla beklenen konu olmuştur.
1919’da Berlinli Dadaistler,
estetik ve politik kurtuluşu bağdaştırmaya çalışıyorlardı.
Manifestoları:
1- Yaratıcı ve entelektüel olan bütün kadınlarla erkeklerin
radikal komünizm temelinde uluslararası devrimci birliği; 2- her
türlü faaliyet alanının kapsamlı olarak makineleştirilmesi yoluyla
ilerici anlamda işsizliğin
gerçekleştirilmesi; 3- mülkiyetin derhal kaldırılması ve her şeyin komünal kullanımıma sağlanması; 4- bütünüyle topluma ait olup, insanlan özgürlük durumuna hazırlayacak, bahçelerle çevrili ufak kentlerin kurulması.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (UNICEF, 2009) 31. maddesindeki "Taraf devletler çocuğa dinlenme, boş zaman değerlendirme, oynama ve yaşına uygun eğlencede, etkinliklerinde bulunma ve kültürel ve sanatsal yaşama serbestçe katılma hakkını tanırlar” ifadesiyle uluslararası hukukta oyun, çocukların yaşamında yasal bir yer kazanmıştır.
Bu Sözleşme'nin uluslararası normlara yaptığı çok önemli bir katkı da kadınlara yönelik herhangi bir şiddet uygulamasında (sözde namus adına yapılanlar da dahil olmak üzere) hiçbir örf, adet, kültür, inanış vb. gerekçelerinin kabul edilmeyeceğini açıkça belirtmesidir. Dolayısıyla Sözleşme'ye taraf olan devletler bütün yasa ve uygulamalarında bu anlayışı
yansıtmak durumundadır.