Köy ve kasabalarda genç erkek nufüsun neredeyse tamamı kalmadı. Tarlalar ekilmedi , çiftçilik yapılamadı. Tarlaları yaşlı ve çocuklarla fedakar kadınlarımız ekip biçti.
Askere, orduya yiyecek, içecek ve giysi yolladılar.
Sömürgeci zihniyet baştan itibaren insan aklının yönlendirilmesinde ve benliğinin şekillenmesinde dilin önemli bir rol oynadığının farkına varmıştır. Bu nedenle Cezayir'i işgal etmeye giden orduya komutanı şunları söylemiştir: Dilimizi öğretiniz ve yayınız ki Cezayir'i egemenliğimiz altına alalım.Dilimiz oraya hakim olduğu zaman biz de oranın gerçek hakimi oluruz.
Atatürk'e göre,memleketimizi ve toplumumuzu gerçek hedefe ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç bulunmaktaydı.Bunlardan biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu,diğeri ulusun geleceğini yoğuran kültür ve eğitim ordusuydu.Bu iki ordunun her ikisi de değerliydi,yüceydi,verimliydi,saygı değerdi.Her ikisi de hayatiydi.
"Attaleitas, meşhur Bizans ordusunun zırhlarının ve savaş atlarının eksik olduğunu, bundan önceki imparatorların hem orduya önem vermemesi hem de sefere çıkmaması yüzünden askerlerin ihmal edildiğini ve ücretlerinin dahi ödenmediğini hatırlatmaktadır."
Atatürk bunları niçin böyle yaptı? Çünkü Türk gençliği onun en büyük ümidi, tesellisi ve hasreti idi, büyük eserini o, bu inançla gençliğe emanet etmiş, onun yetişmesini en yüksek ideallerinin başına almış ve bu necip idealini orduya ve millete benimsetmeyi vatanî bir ihtiyaç bilmişti. O, vasiyetnamesiyle, gençliğe büyük haklar tanıyor, aynı zamanda da büyük
mesuliyetler gösteriyordu. bu hakları ve bu mesuliyetleri iyiye kullanabilmek için gençlik yetişmeliydi. Atatürk gençlik zekasına, kabiliyetine ve vatanseverliğine inandığı kadar belki hiçbir şeye inanmamıştır. Bu imanladır o, yeni Türkiye’nin istikbalini Türk gençliğine emanet etti.
Türk İstiklal savaşı sırasında bir gün Atatürkün emrindeki komutanlardan birisi kendi kita'si ve erlerinden şikayetçi olmuş ve Atatürke sunlari söylemiştir.
-Bu Türk erlerinden hayır gelmez yalnız kaçmasını bilirler Allah korusun böyle hissiz bir sürüye kimseyi komutan yapmasın.
Bu sözler üzerine Atatürk çok sinirlenmiş ve şu şekilde cevap vermiştir.
-Bizde askeriz bizde bu orduya komuta etmiş bir kimseyiz. Türk eri kaçmaz kaçmak nedir bilmez. Eğer Türk erinin kaçtığını gormüşseniz derhal kabul etmelisiniz ki onun başında bulunan en büyük komutan kaçmıştır. Eğer sizin kaçtığıniz alçaklığı Türk erine yüklemek istiyorsanız insafsızlık ediyorsunuz. Liderlik dersinde komutan ve nitelikleri anlatırken gerçek
bir komutanı diğerinden ayıran niteliklerden birisi ve belki de en önemlisi "CÜRET VE CESARETTİR...."
II Dünya Savaşı esnasında Avrupa ve Rusya cephelerinde Nizami harp ile eşit derecede önemli bir rol oynayan gerilla savaşını Ve gayrinizami harbi harp sonrası dönemde büyük ölçekte uygulanacak biçimde daha alt bir konumdan konveksiyonel bir orduya karşı savaş kazandıracak şekle sokan ve sağlam bir politik temele oturtup politik gücü kullanarak yeniden formatlayan Mao'dur.
Mao'nun esin kaynağı ise Sun Tzu'dur. Mao'nun düşüncesi üzerine analiz yapanların pek çoğu bu durumu görmezden gelmiş daha çok onun marksist kaynakları üzerinde durmuşlardır gerilla harbinin komünistlerin tekelinde olmadığını ve onlar tarafından icat edilme dini söyleyerek bu durumu başarılı bir şekilde ortaya koyan Thayer, Maoyu gayrinizami harp stratejisi ve taktiği
üzerine ilk detaylı çalışmayı yaptığı için komünist gerilla savaşının baş stratejisti olarak görmektedir
1300 yıl önce meydana gelen bir savaşın
bir ümmetin kaderini ve akıbetini ne denli etkileyebileceğini çok net bir biçimde gördük. Hala da bu hakikatin içerisinde yaşamaktayız. Kerbelâ, hakkın ve bâtılın en hakiki simasıyla, bizlerin önüne serildiği bir meydandır. Zahiren orada bulunan 72 kişilik bir topluluk, 30.000 kişilik bir orduya karşı durmuş ve neticesinde
en vahşi şekilde öldürülmüşlerdir. Ancak ilerleyen tarihlere ve günümüze bakıldığında, zahiren param parça edilen 72 kişi, 1300 yıl sonrasında bir halk devrimi yapmış ve
devlet gücüne ulaşmışlardır.