Hocanın(Fuat Sezgin) en büyük arzusu "benim milletim" dediği Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtulması, bunun karşılığında Batılıların da Müslümanların bilime katkılarını görerek "üstünlük" duygusundan uzaklaşması.
Fuat Hoca bilimsel çalışmalarını yürütürken en büyük arzusunun , "benim milletim" dediği Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık duygusundan kurtulmasını sağlayabilmek olduğunu söyledi.
Fuat Hoca bilimsel çalışmalarını yürütürken en büyük arzusunun, "benim milletim" dediği Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık duygusundan kurtulmasını sağlayabilmek olduğunu söylerdi. Bu yüzden Müslümanların, özgüven problemini miraslarına vakıf olmak suretiyle çözmeleri gerektiğinin altını ısrarla çizdi konuşmalarımız sırasında. Ayrıca
Batılıların Müslümanların bilime katkılarını görerek, üstünlük duygusundan uzaklaşmalarının gerektiğini hatırlattı.
Hocanın en büyük arzusu "benim milletim'' dediği Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtulması, bunun karşılığında Batılıların da Müslümanların bilime katkılarını görerek "üstünlük'' duygusundan uzaklaşması.
Çünkü Fuat Sezgin Hoca bilimlerin, insanlığın ortak malı olduğunu ve bütün milletlerin katkısının
müşterek ürünü olduğunu savunuyor ve bunu ispat ediyor.
Hocanın en büyük arzusu ''benim milletim'' dediği Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtulması, bunun karşılığında Batılıların da ''Müslümanların'' bilime katkısını görerek ''üstünlük'' duygusundan uzaklaşması. Çünkü Fuat Sezgin Hoca alimlerin, insanlığın ortak malı olduğunu ve bütün milletlerin katkısının müşterek ürünü
olduğunu savunuyor ve bunu ispat ediyor.
Hocanın en büyük arzusu "benim milletim" dediği müslümanların Batı karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtulması ,bunun karşılığında Batılılarında Müslümanların bilime katkılarını görerek üstünlük duygusundan uzaklaşması. Çünkü Fuat Sezgin Hoca bilimlerin ,insanlığın ortak malı olduğunu ve bütün milletlerin katkısının müşterek ürünü olduğunu
savunuyor ve bunu ispat ediyor.
Dünya müslümanlarının bir arada telakki edilmelerine yol açacak hiçbir siyasî, iktisadî, hatta kültürel ve ideolojik blok doğmamış olmasına rağmen, dünya sisteminin akıl hocaları İslam tehlikesinden aralıksız söz ediyorlarsa bunun sebebi müslümanların gündelik hayatında sistem aleyhtarlığının pratik belirtilerinin uç vermesi değildir. Dünya sistemi küfür
sistemiyle ne ölçüde örtüşmüşse karşısındaki müslüman zihniyeti o ölçüde tehlike olarak görüyor.
İnsanlar arasında çıkar bağı değil de gönül bağı varsa, her biri muhatabını korumayı gözeterek davranacaktır. Bu yüzden taraflar ilişkilerin dengeli ve eşit olmasını istemeyecek ve bilakis dengeyi ve eşitliği karşısındaki lehine bozmaya çalışacaktır. Karşısındaki mi dedim? Dil sürçmesi.Gönül bağı ile bağlı insanlar bağlandıklarını karşılarında
görmezler. Hatta onu kendilerinden ayıramazlar bile. Gönül bağı ortadan kalkabilen bir bağ değildir. Çünkü gönülden bağlı olanlar nasıl, ne sebeple ve hangi şartlar altında bağlı olduklarını bilmezler. Bağlılıklarını bir usûle bağlamış olsalardı, her usûlsüzlük bu bağı çözerdi. Bağlarının bir sebebi olsaydı, o sebeple birlikte bağ da kaybolurdu. Belli
şartlarda gönül bağı tesis edilebilseydi, o şartlara hâkimiyetle gönüllere hâkimiyet mümkün olurdu. Hâlbuki gönül bağı çözülmez çünkü gönlün nereden bağlı olduğu bulunamaz.
“Yeryüzünde acılar hep oldu. Yeni olan acılar değil, acılar karşısındaki tutumumuzdur.”
... insanlığın acılarının "yeni" bir tarafı yok. Yeryüzünde acılar hep oldu. Yeni olan acılar değil, acılar karşısındaki tutumumuzdur.