Fuat Hoca bilimsel çalışmalarını yürütürken en büyük arzusunun , "benim milletim" dediği Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık duygusundan kurtulmasını sağlayabilmek olduğunu söyledi.
Aldıkları olumlu yorum, beğeni ve tekrar paylaşımlar psikolojik iyi olma hâli, bir tür onaylanma ve takdir edilme hissi uyandırdığında bu onaylanma arzusunun zamanla onaylanma ihtiyacına dönüşeceğini öngöremeyebilirler. Takipçilerinin ilgi ve onayından hoşlanma başlarda iyi gelir fakat zamanla bağımlılığa hatta bağımlı kişilik tipine yol açabilir.
Hiçbir ümitsizlik, insanın yaşama arzusunun üzerinde değildir ve insan, kaderiyle barışık olduğu sürece mutludur.
En çok konuşulan, kitaplarda ve günlük hayatta en çok tekrar edilen bir kelimeye, bir mefhuma ihanet etti insanlık. Yeni yetme delikanlılar, kendini ispatlamaya çalışan şairler hatta kendini ispat etmiş şairler her gün düzinelerce şiir yazmalarına rağmen ihanet etti insanlık aşka. Ne kadar kolay telaffuz ediyor her ağzını açan. Kalemlerin en kolay yazdığı kelime aşk
sanki. Gündelik ilişkilerin, ten hazzının ya da ten arzusunun adı oldu aşk. Sözde her gün aşık oluyor insanlar ve her gün aşkları bitiyor. Aşk bitmesi ne demek? Bardağındaki çay gibi, evdeki tuz ya da cüzdandaki para gibi biter mi aşk? Bir defa ıslanırsan aşk yağmuru ile; aşk senin tenindir artık, kanındır. Bir insan tenini bitirebilir mi veya kanını? Bitirirse
yaşayabilir mi? Hoşlanmayı ve ten arzusunu aşk zannetmekle ihanet etti insanlık aşka. Aşkın anlamını yitirdi insanlık ve mutluluk bir bilinmeze göç etti.
İslam sanatında estetiğin, yaratılan, icat edilen bir güzellik değil keşfedilen, sezilen bir güzellik olması da bu anlamda dikkat çekicidir. Güzellik, bu dikkat çekici özelliğini Kemâl niteliğini haiz olmasından alır. Güzellik nitelik bakımından kemâl olması nedeniyle sanatçının ona bir şey eklemesi ya da onu çoğaltması mümkün değildir. Bu yüzden İslam sanatında
sanat yolculuğu, aşina olunan bir güzellik evreninde başlar ve yola devam eder. Platon'un bu anlamda sanatı ya da eser yaratma edimini ölümsüzlük arzusunun dayatmasıyla izah etmesi önemli bir farklılık oluşturur. Oysa İslam sanatında yaratma değil keşfetme kavramı öne çıkar.
Schopenhauer, oldukça doğru bir şekilde dini kaçınıklığı, "yaşama arzusunun inkarı", şekilde yorumlar. "Onun arzusu, artık kendi doğasını savunmak yerine, onu inkar edecek şekilde değişir... Gönüllü ve tam bir arınma, kaçınıklıkta ya da yaşama arzusunu inkar etmede ilk adımdır.Bu şekilde, bireysel yaşamın ötesine giden arzunun savunulması da inkar edilir...
Kaçınıklık, daha sonra, iradeye sürekli bir eziyet(nefsi köreltme) anlamına gelen gönüllü ve kasıtlı bir yoksulluk şeklinde kendini gösterir. Böylece isteklerin doyurulması, yaşamın tatlılığı, kendini bilmenin karşısında yer alan arzuyu kendine ortaya çıkarmayacaktır."
Katı gizemcilerin, insanın bencilliğine dair fikirler öne sürürken, sık sık doğal
hazcıların insan davranışlarıyla ilgili incelemeleri ile benzerlikler göstermesi ilginçtir.
Varolma ve ifade arzusunun çiçeklerde, ağaçta, mikropta, timsahta ve insanda bulunduğunu söyleyebilirim. Ancak biz bir gülün bilincini nasıl kavrayabileceğimizi bilmiyoruz. Belki bir ağacın bilinci, onun rüzgârın önünde eğilirken hissettiği duygudur. Bilemiyorum. Ancak ne kadar ilkel olursa olsun, yaşayan her şeyin bir çeşit bilinci olduğuna güvenim sonsuz.
Louis Kahn
Eşitlik yine eşitlikle açıklanabilir; eğer bir çekim varsa bu çekimin nesnesi de olmalı, tıpkı yeryüzündeki nesnelerin yerin merkezi tarafından çekilmesi gibi insana özgü bu nesnenin de insan ruhu tarafından çekilmesi icap eder; tam mutluluğa duyulan ihtiyaç, esasında o mutluluğun varlığına da bir delalettir; apaçık hakikate duyulan ihtiyaç da yine bu hakikatin
varlığının bir delaletidir ki bu düşünce de karanlığın, dalaletin ve şüphenin insan tabiatına aykırı olduğuna eşittir. Nedenlerin nedenini kavrama, eşyanın künhüne nüfuz etme arzusu, yani huşu ihtiyacı, ruhun güvenle taşıyabileceği bir nesnesi olduğunu göstermektedir; hasılı, hakkıyla yaşama arzusunun kendisi bile hem böyle bir yaşamın mümkün olduğuna hem de
insan ruhunun sadece böyle bir yaşam içinde huzur bulacağına delalet eder.
Birinci amacımız; yaklaşık üç asırdır gündemimize taşıdığımız modernleşmenin ve 'batılılaşma arzusunun sonucunda ortaya çıkan dini problemlerimizi tespit etmek, ikinci olarak; şayet bir gün Batı dünyasının ve Avrupa birliği'nin içinde kendimizi bulursak, karşı karşıya kalma ihtimali bulunan belli başlı meseleleri, ana hatlarıyla tespit etmeye gayret
göstermektir.
"Sirenler hem eskiler hem de modern insanlar için henüz ahlaksızlaştırmamış içgüdüler, tehlikeli arzular, zevkler olarak görülür, ister aşk ister sanat, felsefe olsun, 'Kalbin Arzusunun Diyarı'ndan çağıran sihirli seslerdir, bunlara kulak verirse insan, geriye dönemeyecektir -sesler ise dinlense de dinlenmese de şarkılarını söylemeye devam edecektir."
-Jane Harrison