Raif Efendi’nin ölümü beni o kadar etkilememişti.İçimde onu kaybetmiş gibi değil,asıl şimdi bulmuş gibi bir duygu vardı.
Dün akşam bana,”Seninle şöyle bir oturup konuşamadık!” demişti.Ben artık böyle düşünmüyordum.Dün akşam onunla uzun uzun konuşmuştum.
Bazı nur içinde, bazı sisteyim,
Bazı beni seven bir göğüsteyim,
Kâh el üstündeydim, kâh hapisteydim,
Her yere sokulan bir rüzgâr gibi.
Demek kimse beni bir türlü sevmiyordu. Hakkı vardı. Beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.
Odamda beni kitaplarım bekler,
Bu yegane tesellidir.
"Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli
gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... Seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!"
"Hayat beni sıkıyor..." dedi. "Her şey beni sıkıyor. Mektep, profesörler, dersler, arkadaşlar... Hele kızlar... Hepsi beni sıkıyor... Hem de kusturacak kadar..."
Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu?