İslâm dünyasında bilimsel tarihçiliğin temellerini Batı dünyasından çok önce atan ve tarihe bilim statüsü veren bilim insanı İbn Haldûn (ö. 1406)'dur.
Oysa tarih ile ilgili belirlenimlerde öncelikle ana kaynaklarda verilen rivayetler karşılaştırmalı olarak tarihsel metot ışığında incelenmelidir.
Tarih biliminin sınırları içindeki yorum; verilerin ışığında, verilerle sınırlı olan ve hakikati tespit etmeye yönelik sorgulamalar çeşnisidir.
Tarihe ait bilgileri sunan malzeme/materyal kaynak olarak adlandırılır. Bir malzemenin kaynak olarak değer görebilmesi için:
- Kendi döneminde oluşturulmuş olması,
- Dönemine yakın bir zaman diliminde ve dönemin kaynaklarından faydalanılarak oluşturulması gerekir.
'Geçmişte ne zaman oldu?' sorusunu dışarıda bırakıp da farklı nedenler eşliğinde kendi zihin dünyasında kurgulamış olduğu varsayımları taraftar olduğu fikir veya düşünceleri tarihe onaylatmanın tarihçilik olduğunu ileri sürmek herhâlde mümkün değildir.
İbnü'l-Cevzî'nin, tarihsel bilgi birikiminin insanın tecrübelerini arttıracağına ve söz konusu birikimin insanda psikolojik rahatlık sağlayacağına dikkat çekmesi önemlidir.
Tarihsel veriler ancak eleştirel yöntem ışığında, kendi tarihsel bağlamları içinde, nesnel bir bakış açısıyla ve neden-sonuç ilişkisi düzleminde irdelendiğinde tarihsel gerçeğe ulaşmaya yaklaşılır.
Gelenekler bulunmuş oldukları toplumda önemli etki gücüne sahiptirler. Böylece gelenekler sosyal dengelerin temel faktörünü oluşturma yönüyle tarihin önemli belirleyicileri arasında yer alırlar.
'Tarih nedir?' sorusu etrafında oluşan tanımların öz bir şekilde ifadesi şudur: Tarih geçmiş insan eylemleri ile ilgilenir ve 'Geçmişte ne oldu?/Gerçekte ne oldu?' sorusuna yanıt arar ve bu yönde araştırma ve soruşturmalarını derinleştirir.
Başlangıçta Müslümanlar geçmişi içeren bilgiler için haber/ahbâr, eser/âsâr kelimelerini kullanmışlardır.
Tarih araştırmalarında önemli olan incelenilen dönemin belirleyicilerini tespit etmek ve tarihsel analizleri etken faktörlerin ışığında okuyabilmektir.
Müslüman tarih yazıcılığında 10. yüzyıl itibarıyla haber olarak aktarılan olayın öncesi veya ardından 've kâne's-sebeb' ifadesi yer almaya başlar. Yani olayların nedeni hakkında da bilgi verilir. Böylece Müslüman tarihçiler sadece olayları olduğu gibi nakletme, rivayetleri kendisine ulaştığı şekilde aktarma ile yetinmeyip olayların sebeplerine de yer verirler.
Tarih araştırmacılarının ilgilenmiş olduğu dönemi daha iyi anlayabilmek ve analiz edebilmek için çalışılan dönemi coğrafî, kültürel, sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî kabuller açısından tanımaları gerekir.