Dolayısıyla ayrımcılık, çok sık ifade edildiği gibi, önce dilde başlar ve eğer bir gün dünya üzerinde ayrımcılıktan söz edilmeyecekse, o gün kullandığımız dil bugünkünden çok farklı olacaktır.
Harvard Üniversitesi’nden Ömer Gökçümen coğrafi konumun neden etkili olduğuna dair şunları söyledi: “Fransız ırkından bahsedemediğimiz gibi Türk ırkından da bahsedemeyiz.
Ama şunu söyleyebiliriz. Belirli bir süredir, 100 yıldır, 200 yıldır insanlar kendini Türk bilmiş ve o yüzden Türklerle evlenmiş, birbiriyle evlenmiş olmalarından dolayı bir benzeşme
var. Ve bu tamamen aynı coğrafyada yaşamakla ilgili.”
Medyada haberlerin işlenişi sorunludur: Ayrımcılığa uğrayan grubun uğradığı haksızlığı, ayrımcılığı gizleyen ve sorumluluğu
ayrımcılığa uğrayanlara yükleyen bir anlayış söz konusudur.
Mutlak iyi-mutlak kötü algısının, diğer deyişle kendimizi ve dünyayı siyah-beyaz şekilde algılamanın, tüm fanatizm çeşitlerinin ve önyargı-ayrımcılık mekanizmalarının bireysel düzeyde temel yapı taşı olduğu söylenebilir.
Türkiye’de eşcinselliği yasaklayan herhangi bir yasa olmamakla birlikte, cinsel yönelim ayrımcılığı yaygındır. Bu ayrımcılık, eşcinselliğin bir ‘hastalık’ olarak görülmesi, dolayısıyla ‘tedavi’ edilmeye çalışılmasından, trans ve eşcinsel cinayetlerine kadar geniş bir insan hakkı ihlali alanı yaratır.
Haklara sadece soyut olarak sahip olmanın insanların eşitlenmesi için yeterli olmadığı, bireylerin aynı zamanda bu hakları kullanabilecek güce sahip olması gerektiği, ikinci kuşak insan hakları tarafından tanımlanmıştır
Birbirini ‘insan’ olarak tanımayan, birbiriyle insani hiçbir ortak
paydayı paylaşmayan, birbirini sadece ‘öteki’ grubun üyesi olarak gören bir toplumsal yaşam biçiminde önyargı ve ayrımcılığın yaygın olması şaşırtıcı değildir.
Önyargı oluşturma ve ayrımcılık yapma, iktidarların kendi konumlarını sürdürmek amacıyla hiyerarşik toplum örgütlenmesinin sürekliliği açısından gereklidir. Bu anlamda ayrımcılığın asıl aktörü, hiyerarşik toplum örgütlenmesinde ‘üstte’ olan konumlarını korumak ihtiyacında olan güç sahipleridir; ne var ki ayrımcılığın bu denli yaygın olabilmesi, onu
normalleştirip meşrulaştıran çoğunluğun seyirci kalmasıyla ya da aktif uygulayıcılar olarak ayrımcılığı onaylamasıyla mümkündür.