Seher Meriç
Seher Meriç

"Men ile Zin, Kerem ile Aslı, Siyabent ile Hece öyküleri hep Ağrı çevresinde dönüp duruyor."

Dar-Ul Ummah
Dar-Ul Ummah

israil kuvvetleri 1967 yılında Kudüs'e girdikleri zaman askerleri ağlama duvarının çevresinde topladılar ve moşe dayan ile birlikte tezahürat yapmaya başladılar, şöyle dediler: " işte bu gün Hayber'in karşılığı olan gündür.. Hayber'in intikamı.." israil batının haçlılığını kullanarak 1967 savaşından önce gösteriler yapmak üzere taşıdıkları pankartlarla

yardımcılarını Paris'te sokağa döktü. Jan poul sartre' nin de altında yürüdüğü bu pankartlar da ve bağış sandıklarının tümünde iki kelimeden meydana gelen şu cümle yazılıydı : " Müslümanlarla savaşınız" böylece batının haçlı duygusallığı coştu ve yalnızca dört gün içinde fransızlar bir milyar frank bağışta bulundular.. Avrupalı haçlılıların

mesajlarını bölgeye ulaştıran siyonizmi takviye için.. bu mesaj İslam'la savaşmak ve Müslümanların yerle bir edilmesi mesajıdır..

Volkan Marttin
Volkan Marttin

Dönemin literatüründe dile getirildiği üzere Türk'ün İkinci Ergenekon Destanı, Eskişehir ve çevresinde yapılan muharebelerle başlamış, Sakarya Meydan Muharebesi ile demir dağ eritilmiş, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Türk'ün gücü Büyük Taaruz ile dünyaya gösterilmiştir.

Cevat Korkut
Cevat Korkut

Eskimo’lar gibi kutup çevresinde yaşayan insanlar, hayvani proteinlerle ihtiyaçlarını karşılarlar ve bunların ortalama her gün aldıkları protein miktarı 350 grama kadar çıkar. Orta paralellerde ve ekvator çevresinde yaşayan insanlar ise protein ihtiyacının önemli bir kısmını sebze ve tahıl çeşitlerinin bazılarından alırlar. Bunların günlük protein tüketimi 60

grama kadar düşer.

San'an Âzer
San'an Âzer

Şah Hatai- Şah İsmail Safevi
Türkiye'de «Hatay» kelimesi, Hatay vilâyetinin Türkiye'ye ilhakından sonra, yani üç sene evvelisine kadar bilinmediği ve kullanılmadığı gibi, bu sözün şümul ve mânası dahi yanlış anlaşılır ve (hata) şeklinde tefsir ediliyordu. Bu kelimenin büyük bir Türk kabilesinin adı olduğunu kimse bilmezdi. Bugün de yine (Hatay) sözünün

yalnız Türkiye'de bir vilâyet adı olduğu ve Hataylı denince yalnız orada yaşayan Türkler kastedildiği, başka yerlerde dahi bu adda bir Türk zümresinin varlığından haberi olanlar azdır. Türkiye Fransa arasında dört, beş sene evvel Hatay meselesi alevlendiği sıralarda bir Fransız gazetesi muharriri Antakya'daki Türklere şu suali sormuştu: «... Siz Hataylılar, eski

yurdunuz olan İran'daki Azerbaycan ülkesine - Tebriz bölgesine dönmek istemez misiniz?» Bu sual Hataylılardan büyük bir kısmının Azerbaycan'da yerleşmiş olduğunu ve Avrupalıların bunu bizden daha iyi bildiğini gösteren bir delildir. Bunun bizce bilinmemesi ne kadar hazindir... «Hata» değil, (Hatay), (Hitay) veyahut (Kıtay) şeklinde kullanılması gereken bu kelime büyük

bir Öztürk boyunun adıdır, ki bu Türk boyunun önemli bir bölüğü İran Azerbaycan'ında yaşamaktadır. Tebriz şehrinin kâmilen Türk olan 300 bin nüfusunun 40 bine yakın bir kısmı Hataylıdır. Bunların mahalle adı (Hataylı mahallesi), göçe (sokak), hamam, mescit ve hattâ asırlık çınar ağacının adı bile (Hataylı çınar) dır. Hataylıların bir kolu da Erdebil

şehri ve civar köylerinde yerleşmiştir. Bunun gibi Azeri Türk şairlerinden büyük Fuzulî’nin de mensup bulunduğu (Bay At) Türk kabilesinin bir kısmı Arabistanda Irakta Kerkük civarında, bir kolu İranda Sultanâbâd şehri ve çivarında, bir bölüğü de Kafkasya Azerbaycan'ının Gökçay kazası Berküşad nahiyesinde yerleşmiş bulunuyor. Bu yayılmanın bazı yanlış

tefsirlere yol açmasından olacaktır ki Fuzulî’yi Profesör Rıza Şefak «İran Edebiyat Tarihi» adlı eserinde İran şairi olarak göstermektedir. İşte adını yukarıda kaydettiğimiz Şah Hataî, Şah İsmail, Safevinin babası dahi bugünkü İranın Erdebil şehri çevresinde yerleşen Hataylı bir Türk Beyinin neslinden türediği için kendine ecdadından yadigâr kalan bu Türk

adını bir şeref ve övünç lâkabı ol rak almıştır. Bu şair, Çaldıran muharebesinde Yavuz 'Saltan Selim tarafından mağlûp edilen meşhur Şah İsmail Safevi’dir ki (Şah Hataî) lâkabile Azeri-Türk edebiyatında mühim bir mevki işgal etmektedir. Mufassal İran edebiyat tarihini yazan İngiliz âlimi Eduard Braun, Şah İsmail’e dair mezkûr eserde 50 sahifelik bir yer

ayırmasına rağmen Şah Hataî’nin edebî yazıları hakkında malûmat vermemektedir. Ona ait yazılarında sırf dinî, siyasî, içtimai, felsefi malûmat neşretmektedir, iki Türk sultanı olan ve çarpışan orduları dahi münhasıran Türklerden ibaret olan Yavuz Sultan Selimle Şah İsmail arasında vuku bulan Çaldıran savaşından önce teati edilen mektup, nota ve ültimatomlar

tafstlâtı ile izah edildikten sonra, Braun şöyle diyor: «... Yavuz Sultan Selim mektuplarında kendisini efsanevi İran şahlarına benzetir, Şah İsmaili ise, «Türk Efrasyab» diye tahkir etmek istiyordu... Şah Hatai’nin orduları Mosulu, Şamlı, Rumlu ve ilh.. gibi Türk kabilelerinden mürekkepti. Savaş alanında onlar daima Türkçe. - Kurban olduğum, sadaka olduğum, mürşidim,

pirim.. gibi cümleler kullanırlardı. Hattâ; Şah İsmail'in payitahtını Isfahana naklettikten ve vefatından da 'yüz yıl geçtikten sonra yine Türk dili Safevîler sarayında en mühim dil sayılırdı..» (İran Edebiyat Tarihi, Profesör Eduard Braun, Tahran, 1316 Şemsî). Şah Hataî, 1478 milâdide Erdebilde doğmuş, 16 yaşlarında Tebrizde saltanatını ilân etmiş, 1523

tarihinde de vefat etmiş. Büyük Fuzulî’den sonra başlıbaşına bir şiir mektebi tesis eden kuvvetli bir şairdir. El yazma divanı Erdebildeki makberesindedir. Hece ve aruz vezninde tasavvufî şiirleri pek kuvvetlidir. Aşağıdaki parçalar onundur;
«Gel gönül, gel hoş görelim bu demi»
«Bu da böyle kalmayı bir gün ola»
«Kişi çekmek gerek gussayi gami»

«Haktan gelir, her ne gelse bir kula»
«Biz de biliyoruz dostu kardaşı»
«Bulamadım bir kara gün yoldaşı»
«Dost geçinip yüze gülen kallaşı» (gelleşi)
«Bahasıdır, satmak gerek bir pula..»
«Hataî, dünyanın ötesi fâni»
«Bizden evvel bunda gelenler hani?»
«Sanma dâim şâd yürüye düşmanı»
«Bir gün ola nöbet ona da

gele..»


GAZEL
«... Görüp kûyünde didarın rakibi, çekme gam hergiz
«Meseldir günderenler ağlamaz gülşende harından.
«Geçüp her masivadan talibi didâr olan âşık
«Elin çekmek gerek ey dil, cihanın cümle varından
«Hayali yâr ile kani olup meyli visal etme
«Şikâyet eylemez sadık olanlar ruzigârından.
«Hataî ölmeğe

can vermeyip meydanı aşk içre
«Yezid olsun, dönerse Mürtazanın Zülfikarından.»

San'an Âzer
San'an Âzer

Şah Hatai- Şah İsmail Safevi
Türkiye'de «Hatay» kelimesi, Hatay vilâyetinin Türkiye'ye ilhakından sonra, yani üç sene evvelisine kadar bilinmediği ve kullanılmadığı gibi, bu sözün şümul ve mânası dahi yanlış anlaşılır ve (hata) şeklinde tefsir ediliyordu. Bu kelimenin büyük bir Türk kabilesinin adı olduğunu kimse bilmezdi. Bugün de yine (Hatay) sözünün

yalnız Türkiye'de bir vilâyet adı olduğu ve Hataylı denince yalnız orada yaşayan Türkler kastedildiği, başka yerlerde dahi bu adda bir Türk zümresinin varlığından haberi olanlar azdır. Türkiye Fransa arasında dört, beş sene evvel Hatay meselesi alevlendiği sıralarda bir Fransız gazetesi muharriri Antakya'daki Türklere şu suali sormuştu: «... Siz Hataylılar, eski

yurdunuz olan İran'daki Azerbaycan ülkesine - Tebriz bölgesine dönmek istemez misiniz?» Bu sual Hataylılardan büyük bir kısmının Azerbaycan'da yerleşmiş olduğunu ve Avrupalıların bunu bizden daha iyi bildiğini gösteren bir delildir. Bunun bizce bilinmemesi ne kadar hazindir... «Hata» değil, (Hatay), (Hitay) veyahut (Kıtay) şeklinde kullanılması gereken bu kelime büyük

bir Öztürk boyunun adıdır, ki bu Türk boyunun önemli bir bölüğü İran Azerbaycan'ında yaşamaktadır. Tebriz şehrinin kâmilen Türk olan 300 bin nüfusunun 40 bine yakın bir kısmı Hataylıdır. Bunların mahalle adı (Hataylı mahallesi), göçe (sokak), hamam, mescit ve hattâ asırlık çınar ağacının adı bile (Hataylı çınar) dır. Hataylıların bir kolu da Erdebil

şehri ve civar köylerinde yerleşmiştir. Bunun gibi Azeri Türk şairlerinden büyük Fuzulî’nin de mensup bulunduğu (Bay At) Türk kabilesinin bir kısmı Arabistanda Irakta Kerkük civarında, bir kolu İranda Sultanâbâd şehri ve çivarında, bir bölüğü de Kafkasya Azerbaycan'ının Gökçay kazası Berküşad nahiyesinde yerleşmiş bulunuyor. Bu yayılmanın bazı yanlış

tefsirlere yol açmasından olacaktır ki Fuzulî’yi Profesör Rıza Şefak «İran Edebiyat Tarihi» adlı eserinde İran şairi olarak göstermektedir. İşte adını yukarıda kaydettiğimiz Şah Hataî, Şah İsmail, Safevinin babası dahi bugünkü İranın Erdebil şehri çevresinde yerleşen Hataylı bir Türk Beyinin neslinden türediği için kendine ecdadından yadigâr kalan bu Türk

adını bir şeref ve övünç lâkabı ol rak almıştır. Bu şair, Çaldıran muharebesinde Yavuz 'Saltan Selim tarafından mağlûp edilen meşhur Şah İsmail Safevi’dir ki (Şah Hataî) lâkabile Azeri-Türk edebiyatında mühim bir mevki işgal etmektedir. Mufassal İran edebiyat tarihini yazan İngiliz âlimi Eduard Braun, Şah İsmail’e dair mezkûr eserde 50 sahifelik bir yer

ayırmasına rağmen Şah Hataî’nin edebî yazıları hakkında malûmat vermemektedir. Ona ait yazılarında sırf dinî, siyasî, içtimai, felsefi malûmat neşretmektedir, iki Türk sultanı olan ve çarpışan orduları dahi münhasıran Türklerden ibaret olan Yavuz Sultan Selimle Şah İsmail arasında vuku bulan Çaldıran savaşından önce teati edilen mektup, nota ve ültimatomlar

tafstlâtı ile izah edildikten sonra, Braun şöyle diyor: «... Yavuz Sultan Selim mektuplarında kendisini efsanevi İran şahlarına benzetir, Şah İsmaili ise, «Türk Efrasyab» diye tahkir etmek istiyordu... Şah Hatai’nin orduları Mosulu, Şamlı, Rumlu ve ilh.. gibi Türk kabilelerinden mürekkepti. Savaş alanında onlar daima Türkçe. - Kurban olduğum, sadaka olduğum, mürşidim,

pirim.. gibi cümleler kullanırlardı. Hattâ; Şah İsmail'in payitahtını Isfahana naklettikten ve vefatından da 'yüz yıl geçtikten sonra yine Türk dili Safevîler sarayında en mühim dil sayılırdı..» (İran Edebiyat Tarihi, Profesör Eduard Braun, Tahran, 1316 Şemsî). Şah Hataî, 1478 milâdide Erdebilde doğmuş, 16 yaşlarında Tebrizde saltanatını ilân etmiş, 1523

tarihinde de vefat etmiş. Büyük Fuzulî’den sonra başlıbaşına bir şiir mektebi tesis eden kuvvetli bir şairdir. El yazma divanı Erdebildeki makberesindedir. Hece ve aruz vezninde tasavvufî şiirleri pek kuvvetlidir. Aşağıdaki parçalar onundur;
«Gel gönül, gel hoş görelim bu demi»
«Bu da böyle kalmayı bir gün ola»
«Kişi çekmek gerek gussayi gami»

«Haktan gelir, her ne gelse bir kula»
«Biz de biliyoruz dostu kardaşı»
«Bulamadım bir kara gün yoldaşı»
«Dost geçinip yüze gülen kallaşı» (gelleşi)
«Bahasıdır, satmak gerek bir pula..»
«Hataî, dünyanın ötesi fâni»
«Bizden evvel bunda gelenler hani?»
«Sanma dâim şâd yürüye düşmanı»
«Bir gün ola nöbet ona da

gele..»


GAZEL
«... Görüp kûyünde didarın rakibi, çekme gam hergiz
«Meseldir günderenler ağlamaz gülşende harından.
«Geçüp her masivadan talibi didâr olan âşık
«Elin çekmek gerek ey dil, cihanın cümle varından
«Hayali yâr ile kani olup meyli visal etme
«Şikâyet eylemez sadık olanlar ruzigârından.
«Hataî ölmeğe

can vermeyip meydanı aşk içre
«Yezid olsun, dönerse Mürtazanın Zülfikarından.»

Turgay Yürükoğulları
Turgay Yürükoğulları

Karanlıkta mavi bir noktaydık; içinde hayatlar olan, üstünde ve altında nehirler akan, çevresinde bize devasa gelen bulutların döndüğü, karanlık evrenin bir yerinde ve hangi noktasında bile olduğunu kestirememiş, yok olsa evrenin farkına bile varmayacağı mavi bir noktaydık.

Amber Hatch
Amber Hatch

Çocukların çevresinde olmak sonuna kadar açılmış sesle yaşamak gibidir. Her şey son haddindedir. Çocuklar insanî duyguların her türünü talep eder ve tüm bunlar her gün olur.Elbette herkes - bir ebeveyn olsa da olmasa da - zaman zaman zorluklar yaşar fakat bir ebeveyn olduğunuzda, ustalık isteyen durumlarla ne kadar sık baş etmek zorunda kalacağınızı anlamak şaşırtıcı

( ve hatta bazen bunaltıcı ) olabilir.

Behiye Ayrıç
Behiye Ayrıç

. En sevdiğim bu uzun sarı saçlarıydı, beni öperken bu saçlarla oynamaya bayılıyordum. Kulağıma fısıldamalarına bayılıyordum, beni etkilemenin yolunu ne kadar da iyi bili- yordu. Kafe de iken dikkat bile etmemiştim kadından dolayı. En sevdiğim petrol mavisi gömleği üzerindeydi, çam ağaçlarını anımsatan bu parfümünün kokusu beni alıp bulutların üzerinde

gezdiriyordu, yavaş adımlarla odamın kapısına kadar geldik ama dudaklarından ayrılmak bile istemiyordum. Bir, iki, üç ve gömleğini çıkarmıştım. Gözlerinden gözlerimi alamadan en çok da bu pürüzsüz vücuduna bayılıyordum. Tüyden nasibini almamış göğüslerine, altında oluşan kaslara, sadece senin için varım diyebildi. Elbisemi çıkarırken vücudumdan kayıp da yere

düştüğünde, sıranın sutyenimde olduğunu düşünsem de dudaklarımı serbest bırakıp boynumda minik minik öpücüklerle daireler çizmesi, ellerinin sutyenimin çevresinde gezdirse de çıkarmıyordu, benimle küçük oyunlar oynamayı hep sevmişti. Ah Kağan beni benden alan bu adam yatakta uzman olduğu kadar ikili ilişkilerde de iyi olsa keşke. Önümde eğildiğinde en çok da

bundan utanıyordum işte, kasıklarımda gezerken dudaklarını tüylerimin üzerinde gezdirmesi, sıcak nefesini üflemesi, hem de gözlerini kaçırmadan beni izlemesi. Yüzüm kızarsa da zevk almamam imkânsızdı. Parmaklarımı saçlarına dolamıştım. Onun da kendine bile itiraf edemiyor olsa da en sevdiği şeydi saçlarını okşayan bir bayan. Bacaklarımı biraz daha ayırmıştı,

bu halde topuklu ayakkabıların üzerinde beklemek hem zordu hem de karşı tarafı aşırı derece tahrik ediciydi. Parmaklarını yavaşça kalçalarımda gezdirip diz kapaklarımın arka kısmıyla oynamaya başladı