Bir tek masumun dahi öldüğü yerde hiçbir haklı gerekçeden söz edilemezdi. Savaş insanı canavarlaştırıyordu ve insanın insana ettiğini kimse kimseye etmiyordu.
Bir tek masumun dahi öldüğü yerde hiç bir haklı gerekçeden söz edilemezdi. Savaş insanı canavarlaştırıyordu ve insanın insana ettiğini kimse kimseye etmiyordu.
Niye ki bunca acı?
Ruhun kaldırabildiği acıyı bazen beden reddeder, çünkü kaldıramaz. O zaman bedeni daha derin bir acıyla susturmak gerekir. Aşkın acısından kaçarak sığınılacak en uygun yer bir savaş olabilir. Ruhumun acısını ancak bedenimin acısı dindirebilir. Aşkımı acıya dönüştürebilirsem ancak dayanabilirim.
"Sabır, savaş ve zafer; adım Yûsuf," inanan zulme uğramışların sloganı olmayı sonuna kadar sürdüreceğe benzemektedir. Değil mi ki kuyuyla, güzel Züleyha'nın aşkıyla ve zindanla sınanmazsa Yûsuf'un Yûsufluğu eksik kalır.
" Bir tek veya milyon, fark etmezdi. Çünkü birinin ölümü her birinin ölümü gibiydi. Çünkü her insan bir evrendi ve her ölüm evrenin sönüşü demekti. Bu yüzden bir tek masumun dahi öldüğü yerde hiçbir haklı gerekçeden söz edilemezdi. Savaş insanı canavarlaştırıyordu ve insanın insana ettiğini kimse kimseye etmiyordu."
“Yaşayan herkesle aramda bir soğuk savaş var adeta. Psikolojik harp.”
Yaşayan herkesle aramda bir soğuk savaş var adeta. Psikolojik harp.
Eski bir Çin atasözü ne der? “Fısıltı, haykırıştan daha inandırıcıdır."
Bu, bana bir başka Çin atasözünü hatırlatıyor:
“Kafan kesilse bile, savaş çığlığını yarım bırakma; zaferde, çığlıkların payı büyüktür.”
Fakat atasözlerinin yarısı, diğer yarısını yalanlar. Çünkü, aslında her biri yalnızca belli durumlarda geçerlidir.