Zaman hiç geçmiyor... Kafamı yorganın altından çıkaramıyorum. Çıkarırsam düşlerim yok oluyorlar.
Kafamı yorganın altından çıkaramıyorum. Çıkarırsam düşlerim yok oluyorlar.
düşlerinizi yorganın içine!
ne diyorsak o! sokun da uyuyun!
inilmeyecek kaderin omurgasından
bir yılana biner gibi yaşanacak!
Mükemmel olurdu, mesela, hiç yaşamamak,
Açmamak gözlerini, kumaştan bir tabutun içindeymiş kadar rahat yorganın altına gömülüp hiç kıpırdamamak.
Ama kahve makinesi fokurdamaya başlar ve çok geçmeden taze bir koku yayılır. Aslında var olmaması gereken bir dünya yeniden doğar.
Bu kentin insanları da denizi gibiydi. Bir denize neden siyahlar giyinip kabardığını soramazdın ya da neden mavilere bürünüp durulduğunu. Mavi, saten bir yorganın altında serin ve derin uykulara dalmış gibi uyuduğunu.
" Bu kentin insanları da denizi gibiydi. Bir denize neden siyahlar giyinip kabardığını soramazdın ya da neden mavilere bürünüp durulduğunu. Mavi, saten bir yorganın altında serin ver derin uykulara dalmış gibi uyuduğunu. Bazı akşamlarda bilindik yosun ve su kokulu dansı eşlik ederdi meltemlerin. Ve insanlar çocuklarına deniz ismini, meltem ismini yakıştırırdı
çoğunlukla. Doğan yeni hayatları kutsamaktı belki de onun adını takmak. Onun ergenliğini, durgunluğunu, dizginlenemezliğini vermekti yeni hayatlara."
Darmadağın oldum. Gün ışıyıncaya kadar içtim. Oturduğum koltuktan zor kalkabildim, yatağı güç bela bulup üzerimi bile değiştiremeden yüz üstü kapaklandım. Gözlerimi kapatıp zifiri karanlıkta burnumdan çıkan güçlü solumaları dinledim. Hemen sonra üşümeye başladım. Pencereyi kapatacak, kombiyi açacak ya da yorganın içine girecek gücü kendimde bulamadım.
Ayaklarımdan başlayıp yukarıya doğru buz kesmeye başladığımı, sonrasında bir farenin sırtımda gezindiğini ve kazağımı kemirdiğini hissettim. Gözlerimde, burnumda ve dudaklarımda tik oluştu. Toparlanmaya çalıştım. Düş değil bu, dedim kendi kendime, kâbus değil, hazırlan; gezinti bu…