düşlerinizi yorganın içine!
ne diyorsak o! sokun da uyuyun!
inilmeyecek kaderin omurgasından
bir yılana biner gibi yaşanacak!
Akıllı kişi (önce) hakikati bilir, sonra sözün kendisine bakar ve eğer doğru ise onu söyleyen kişi yalancı olsun veya doğru sözlü olsun onu kabul eder. Hatta belki o, altının kumdan çıkartıldığını bildiği için dalâlet ehlinin (ehlü'd-dalâl) söyledikleri içinden hakikati çıkarmayı arzular. Sarrafın basiretine güvendiği müddette kalpazanın kesesine elini sokup
oradan sahte paralar arasındaki saf altını çıkarmasında bir beis yoktur. Kalpazanla alışveriş yapmaktan menedilmesi gereken kimse basiret sahibi sarraf değil, taşradan gelmiş ahmaktır. Denizin kenarına yaklaşmaktan acemi kara adamı menedilmelidir, mahir yüzücü değil. Yılana dokunmaktan menedilmesi gereken kişi tecrübeli yılan oynatıcısı değil, çocuktur.
Ömrüme yemin olsun ki, insanların çoğu doğruyu yanlıştan, hidayeti dalâletten ayırmakta kendilerinin mahir ve kabiliyetli olduklarına, bunda akıllarının mükemmel (kemâlü'i-akl) olduğuna ve imkânlarının tam olduğuna ikna olmuşlardır ve bu nedenle onların dalâlet ehlinin (ehlü'd-dalâle) kitaplarını okumalarını engellemek için kapı mümkün olduğu kadar
kapatılmalıdır.9(Gazali)
Eski bir hikâyeye göre, Tanrı yarattığı canlılara isteklerini sorar. Her canlı isteklerini Tanrı’ya anlatırken sıra yılana gelir. Yılan tam “insan eti” diyeceği sırada, bunun farkına varan kırlangıç yılanın dilini gagalar. Yılan da dilini gagalayan kırlangıcın kuyruğunu ısırır. Çatallaşan dili yüzünden yılan “insan eti” diyeceğine “kurbağa eti” der
ve insanoğlu yılana yem olmaktan kurtulur. Yılanın dilinin ve kırlangıcın kuyruğunun çatallı olması, bu olayın hatırasıdır. İnsanı yılandan kurtaran kırlangıç da kutsal addedilir. İnsan yerine geçen kurbağayı yılanın ağzından kurtarmaksa büyük sevap sayılır.
"Yılanın kadına aşık olduğunda inandın yani?" dedim, gülümseyerek.
Eğer bir efsaneden söz ediyorsanız ve karşınızda sizi dinleyen birisi olduğuna eminseniz, yılanın kadına aşık olma ihtimali, kadının yılana aşık olma ihtimalinden daha kuvvetlidir.
KALABALIKLARDAN ÇOK UZAKTA BİR ADA TUVALU
Kalabalıklardan uzak durmak, artık yeni normalimiz. Koronavirüs sebebiyle evlerde kapalı ve herkesten izole bir ilkbahar geçirdik. Şimdilerdeyse herkes bu yazı temiz ve açık havada, ancak hastalıktan korunmak için de mümkün olduğunca az insanın olduğu ıssız yerlerde geçirmeyi planlıyor. Bu durumda gidilecek en isabetli
destinasyon, dünyada en az turistin gittiği ülke olmalı Tuvalu. Büyük Okyanus'un ortasında, Avustralya ve Hawaii arasında bütün kara parçalarından çok uzakta bir ada Tuvalu. Daha doğrusu dokuz minik mercan adasının ip gibi yan yana dizilmesinden oluşan ücra bir ada ülkesi.
Tuvalu kesinlikle nevi şahsına münhasır bir yer. Öncelikle son derece küçük: Vatikan,
Monaco ve Nauru'dan sonra dünyadaki en küçük dördüncü ülke. Yüzölçümü sadece 26 kilometrekare, ancak İstanbul'un bir semti kadar. Denizin içinde kıvrılarak uzanan ince uzun bir yılana benzeyen coğrafi şekli sebebiyle hiç geniş alanı yok. Öyle ki, ülkede boydan boya uzanan tek bir ana yol var. Ada nüfusu ise sadece 12 bin; bu da onu Vatikan'dan sonra en az nüfusa sahip
ikinci bağımsız ülke yapıyor.
Tuvalu muhteşem lagünleri, göz alıcı beyaz kumsalları, tropikal bitki örtüsü, nefis mercan kayalıkları ve berrak turkuvaz deniziyle popüler tatil beldelerinden farksız. 2018 yılında burayı ziyaret eden turist sayısı sadece 2729 olmuş. Ülkede sadece bir otel ve bir misafirhane bulunuyor. Restoranların sayısı da bir elin
parmaklarını geçmiyor. Ülkede kredi kartı geçmediğini ve hiç ATM olmadığını da ekleyelim. Cebinize nakit koyup gelmek tek seçenek. Hindistancevizi, gölevez ve elbette deniz ürünlerinin tüketildiği Tuvalu'nun en önemli geçim kaynağı ise internet üzerinde ülke kodu olarak sahibi olduğu “.tv” uzantısının kullanım haklarını, internet sitelerine kiraya vermek.
"Dünya bir yılana benzer, yumuşacık bir sürtünüşü vardır; ama zehiri öldürücüdür. Dünyadan ve seni dünyaya çeken her şeyden başını çevir ki dünyevî şeylerin dostluğunu azaltabilesin. Onun bir gün yok olacağını kesin bildiğine göre, tasasını da kalbinden silip atmalısın. Ne kadar sakınabiliyorsan, o kadar huzurlu olabilirsin dünyada. Çünkü, dünyada
yaşayan, orada saadete erdiğini kabul ettiği zaman ansızın kötü bir sürprizle karşılaşır."
Ali b. Ebî Tâlib (r.a) Selmân’a şöyle bir mektup gönderdi:
“Dünya bir yılana benzer, yumuşacık bir sürtünüşü vardır; ama zehiri öldürücüdür."
Tanrıya inanç düşüncesini içlerinden atmaları, bir maymunun yılana olan içgüdüsel korku ve nefretten kurtulması kadar,çocuklara güç gelecektir.
Resulzade’nin tabirince Atatürk, suya düşmüş ve yılana sarılmıştı…