Yüklendiğin rollerinden sarıldığında kimsin sen.
'Bir kez kadın Tanrı vergisi kanlık ve annelik rollerinden herhangi bir şekilde sıkıldığını itiraf etmişse, bütün her şeyi tahammül edilemez bulması için küçük bir adım yeter ve J.B.H. böyle yapmakla uygarlığın temelini oluşturan, devamlılığını sağlayan ve
şu anki konumuna ulaştığı için teşekkür etmesi gereken milyonlarca bıkkın, yorgun kadını
unutmuş oluyor
...feministler toplumsal cinsiyet kavramını faydalı buldular çünkü eril ve dişil rollerin biyoloji tarafından değil toplum tarafından tanımlanmış olduklarına işaret ediyordu ve bu da söz konusu rollerin değiştirilebileceklerini ima ediyordu. Dişillik yeniden tanımlanabilir, böylece itaatkar davranışları gerektirmeyecek bir hale gelebilirdi. Veya erillik ve dişilliği
yeniden tanımlamak yerine toplumsal cinsiyet rollerinden tümüyle kurtulabilir ve insanları eril veya dişil konumlara yerleştirmeye son verebilirdik.
Feminist tarih yazıcıları, kadın tarihinde kadınların Tanrıça rolünde olduklarını ve bu rollerinden ötürü tüm hayatlarını feminen tercih ettiğini söyledikleri anaerkil dönemle başlatırlar ve bu dönemde insanların doğayla iç içe, barış dolu bir yaşam sürdürdüklerini fakat daha sonra tanrılar panteonunda Ana Tanrıça'nın baştan indirilmesiyle onun yerine erkek
bir Baş Tanrının getirildiğini söylenmektedir. Bu nedenden dolayı sonraki dönemlerin feminist tarih yazıcılarınca ataerkil dönem olarak adlandırmasının temelinde yukarıdaki olay gösterilmektedir.