Abdülmecîd Türkmânî
Abdülmecîd Türkmânî

Muhaddislerin meşhur görüşüne göre sika râvinin meçhûl râviden rivâyeti onu sika kılmaz.

Bedreddin İbn Cemâa
Bedreddin İbn Cemâa

Ebu Hureyre,den gelen kudsi bir hadiste şöyle geçmektedir: -"Ben kulumun zannı üzereyim. Kulum beni andığı zaman ben onunlayım. Beni içinden anarsa ben de onu kendi katımda anarım. Beni bir topluluk içinde anarsa ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. Kim bana bir karış {şibran} yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana bir kol [zira] yaklaşırsa

ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak [her veleten} gelirim.353

Hadiste yakınlık ifade eden karış, zira', kulaç, yürümek, koşmak gibi kelimeler, Allah'ın kuluna rahmetiyle, icabetiyle yönelmesini ve kulunun amelinin kıymetine göre ücreti ve mükafatı çoğaltmasını ifade eder. Bu bir temsille anlatılmak istenmiştir. Tıpkı

bir kişinin sahibine veya sevdiğine bir adım attığında sahi binin ona bir zira' yaklaşması, yürüdüğünde sahibinin ona koşması, onu kabul etmesi ve ona ikramda bulunması gibi. Bunun manası, Allah'ın kulunu muvaffak kılması ve kendisine yaklaştıracak amelleri işlemesini ona kolay kılmasıdır. 354


353.Hadis külliyatında hadisin değişik lafızlarla pek

çok rivayeti söz konusudur. bk. Buhari, "Tevhid" 15; Müslim, "Zikr" 2,3; Tirmizi, "Daavat" 132; İbn Mace, "Edeb" 58; İbn Hıbban, Sahih, 11/35(328); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Xll/385(7422).

354.Araplar, bir kimsenin başka birisine yakınlığını ifade ederken bunu yer yer,"Falan kimse falancaya pek yakındır." cümlesiyle ifade etmişlerdir. ef·Kasri'ye göre hadiste kulun

Allah'a yakınlığının zira' (kulaç), Allah'ın kuluna yaklaşmasının ise arşın kelimesi ile ifade edilmesi, yine meşy kelimesinin kula, hervele kelimesinin ise Allah'a izafe edilmesi, kulun Allah'a yakınlık kazanmada fıtraten zayıf olduğunu haber vermek içindir. Hadis metninde geçen ve mukayese içeren diğer kelimelerin de benzer bir özelliği vardır. Yani, Allah'ın lutfu ve

inayeti ile kulun az bir ameli, Allah katında çok anlam ifade edecektir. (bk. el-Kasri, Tenbihü'l-Efoam, s. 129)

Osman Mutluel
Osman Mutluel

Diğer taraftan Hz Peygamber, hayattayken çeşitli düğün törenleri ve meraimlerde müzik dinlenmesinde sakınca görmediğine dair rivayetlerin bulunması da oldukça dikkat çekicidir. Bunlar arasında, "Nikahı def çalarak ilan ediniz." (Tirmizi), Hz Aişe nin Hz Peygamberin Habeşli bir kadının raksını seyrettirdiğine dair rivayeti (Ahmed b. Hanbel), Kuran ı güzel sesle okuma emri

(Buhari) gibi rivayetler Hz Peygamberin müziği tamamen yasakladığı gibi bir algıyı çürütmektedir. Kuran ı güzel sesle okumayı biz Müslümanlar genel olarak Kuranın güzel okunması açısından ele almış ve değerlendirmiş dir. Oysaki okuyan ve dinleyen insan açısından ele aldığımızda, Kuranı güzel sesle okumanın sebebi konusunda başka bir gerçekle karşılaşırız.

O da insanın müzik ihtiyacının bu yolla giderilmesidir. Çünkü güzel sesle okunan bir Kuran aynı zamanda insanın yaratılışında var olan güzellik duysusunu da tatmin edecektir.

Mahmud Bedreddin Yazır
Mahmud Bedreddin Yazır

Kalem hareketde iken, nefesi kesmeli *; durup nefes aldıktan sonra devam etmeli.

(*) Yeri gelmişken şu şirin rivayeti nakletmeden geçemiyeceğiz : "Güya hattatlar uzun ömürlü olurlarmış... Zira yazarken, harflerin düzgün çıkması için nefeslerini tutarlar ;Cenab-ı Hak, her insana sayılı nefesle bağlı bir hayat (enfas-ı ma'dude-i hayat) bahşettiği için, bu

nefesleri daha uzun bir zamanda kullanan hat müntesiblerinin ömrü de daha fazla sürermiş. "Hattat Hacı Nuri Korman (1868-1951) dan naklen, Necmeddin Okyay üstadımız anlatmışlardı. - U. D.

Osman Bodur
Osman Bodur

12. Hadislerin Yazılması

Kitabetü'l-Hadis konusu hadis ilminin tartışmalı konuları arasındadır. Hz. Peygamber ilk başta hadislerin yazılmasını yasaklamıştır. “Benden bir şey yazmayın. Yazan varsa onları imha etsin.” buyurmuştur. İlk başlarda Kur’ân’la karışma endişesinden ötürü buna müsaade edilmemiş, fakat daha sonraları bu endişe zail olunca

Allah Resulü buna cevaz vermiştir: Mesela Mekke fethin
de, Ebü Şah için hutbenin yazılmasına müsaade etmiştir. Sahabe döneminde hadisleri yazan kimseler olmuştur. Yoksa hadisler sonradan yazıya geçirilmiş değildir.

Sahabe döneminde hadislerin yazıldığına dair değişik örnekler vardır: Abdullah b. Amr’ın es-Sahifetüs sadıka, Ali b. Ebi Talib’in

sahifesi, Sa’d b. Ubade’nin sahifesi, valilere ve zekât memurlarına Allah Resulü’nün yazdığı mektuplar, Allah Resulü’nün devlet reislerine yazdığı davet mektupları, Hudeybiye Anlaşması gibi yazılı metinler. Bunlar Muhammed Hamidullah’ın elVesaiküs-siyasiyye adlı eserinde toplanmıştır.

Şimdi hadislerin yazılmasıyla alakalı bu kadar malzeme varken,

sırf ilk başta henüz Kur’ân’ın yoğun olarak indiği bir dönemde Allah kelamı ile beşer sözü karışır diye yazılmasına sıcak bakılmaması emrini sabit ve değişmez zannedip dinin anlaşılması ve yorumlanmasıyle ilgili bize gelen bunca rivayeti sonradan oturulmuş ve yazılmış birer uydurma metinler şeklinde anlamak ilmî anlamda çıkmaza girmektir.

Mehmedi Bahaddin Canbaz
Mehmedi Bahaddin Canbaz

"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üç parmağıyla yemek yediğini, yemekten sonra da parmaklarını yaladığını gördüm." (Müslim, Eşribe 131, 132)

Bir yere dayanarak yemek yemek mekruhtur.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç defa "Akşamın farzından önce iki rekat namaz kılınız" buyurdu. Üçüncü defasında "dileyen kılsın" diye

ekledi.

Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. (Hadis-i Şerif)

Bana zayıfları çağırınız da ben onların yüzü suyu hürmetine Allah'tan düşmanlara karşı zafer dileyeyim. Çünkü siz ancak zayıflarınızın duası bereketi ile rızıklandırılır ve yardım edilirsiniz.


“Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Ke­rim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltu­ğuna kurulan tok bir adamın ‘Size (Hz. Peygamberin sünneti / hadisleri değil) sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diye­ceği (günler) yakındır...”

"Dikkat edin!

Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaştığında -koltuğuna yaslanmış bir hâlde- ‘bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken)’ bulmayayım."

İmam ruku halindeyken mescide girince hemen rukuya gidip sonra yürüyerek safa girmesi rivayeti vardır.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve

sellem efendimiz yaklaşık iki litre su ile gusül, yaklaşık yarım litre su ile abdest alırdı.

İsmail Hakkı Altuntaş
İsmail Hakkı Altuntaş

اللهم
"Ey Allah Teâlâ'm"
Genellikle bu söz dua makamlarında kullanılır. Bazıları demiştir ki; bu lafız duanın toplandığı ve Allah Teâlâ'nın 99 isminin anıldığı makamdır.

•Ayrıca İsm-i Azam olduğu rivayeti vardır.

SadettinTaftazani
SadettinTaftazani

Ehl‐i Sünnet kelam metodu, inançta, açık Kuran ayetlerini, Hz. Peygamberimizin, manası açık ve rivayeti mütevatir ya da meşhur sünnetini, sahabe ve müçtehitlerin icmaını esas kabul eder. Âhâd tarikiyle gelen sahih sünnetlere gelince sabit sünnetlerle çelişmemek üzere bunlardan da yararlanır. Ama prensip olarak bunları hasmı ilzam için kullanmaz. Ehl‐i Sünnet kelamı,

olağanüstü olsa bile, saf akıl ölçülerine göre imkân dâhilinde bulunan ve hakkında açık ayet veya hadis varit olan konuları birer inanç esası olarak kabul etmeyi prensip edinir. Ehl‐i Sünnet kelamı, inanç sahasında akla yer vermekle beraber, Mutezileden farklı olarak, aklî veriler/bilimsel teoriler uğruna ayet ve hadislerin açık ifadelerini olur olmaz manalara

çekmez. İnanç esaslarının belirlenmesinde sadece açık nasları ve icmaı esas alır; saf akıl yasalarını belirleyici unsur değil, belki inanç esaslarının kendisiyle çelişmemesine dikkat ettiği denetleyici unsur kabul eder.

Ekrem Sarıkçıoğlu
Ekrem Sarıkçıoğlu

Kur’an’da Mesih veya Mehdi gelecek diye bir bilgi olmadığı halde, bazı Müslümanlar Hz. Peygamberin uyarına rağmen Hadis rivayeti şeklinde eski dinlerindeki tasavvurlarını İslam kültürüne katmışlardır. Halbuki Kur’an İslam öncesi çeşitli dinlerde ahir zamanda beklenen hidayet önderinin geldiğini ve O zatın Hz. Muhammed olduğunu çeşitli âyetlerle işaret eder:

”Kendilerine Kitab
verdiklerimiz, onu, (Muhammed’i) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama yine de onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler.”

(Bakara, II,146);

 

“Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları O Elçi’ye, o ümmi Peygamber’e uyarlar. O (Peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini

kötülükten men eder, onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O’na inanan, destekleyerek O’na saygı gösteren, O’na yardım eden ve O’nunla beraber indirilen nûra uyanlar, işte felâha erenler onlardır” (Araf,-VII,157), âyetleriyle ışık tutmasına rağmen Mehdi tasavvurlarında

gördüğümüz, bekledikleri tabii ve sosyal olağanüstülükleri bulamadıkları için, yeni Mehdi veya Mesihler aramaya başlamışlardır. Halbuki Ahirzamanda gelecek tebliği Kıyamet’e
kadar geçerli olacak zâtın Hz. Muhammed olduğu bilinmesine rağmen, hayallerindeki olağanüstülükleri yaşatacak müstakbel bir kurtarıcı ümitlerini yaşatmaya devam etmişlerdir.

Kur’an’a aykırı da olsa, İslâmla sentezleyerek eski inançlarını değişik isimlerde sürdürmeye devam etmişlerdir. Kur’an’a göre ahir zamanda beklenen Mesih veya Mehdi (peygamber hükümdar) gelmiştir, ismi de Muhammed (AS)’dir.