Asıl mutsuz olanlar hayattaki amacının ne olduğunu bulamayan insanlardır Vesta. Bir amacın yoksa bir rotan da yok demektir. İstediğin kadar özgür ol, gideceğin yeri bilmedikten sonra ne anlamı var ki?
Bu hayattaki en zor durumlardan biri sevdiğiniz kadının soyadını değiştirdiğini öğrendiğiniz andır.
Her iddia ispat ister, büyük iddialar ise büyük ispatlar gerektirir. "Ben Müslüman'ım" demek hayattaki en büyük iddiadır. Bu nedenle Kur'an'da 56 yerde "iman edenler ve salih amel işleyenler" beraber zikredilmiştir. İddiamızın ispatı, imanımız için ödediğimiz bedelle orantılıdır.
Tariflendiremediğim bir mutluluk var son günlerde içimde. Hayattaki tüm yaşadıklarıma karşılık yüzsüzce bi mutluluk benimkisi.
Onca yaşanan şeye rağmen mutlu olabilmek, hayata gülümsemek ve "Evet hayat bana yaşattığın her şeye rağmen mutluyum. " diyebilmek....
Sanırım benimkisi kendimle fazlaca barışık olabilmek...
İlmî ve Fikrî Zihniyet Ayrımı
Bir mektep/ekol, varlık, bilgi ve değer anlayışları bakımından kurumsal bir kimliğe sahipken bir zihniyet, mektep gibi kurumsal sayılmaz. Zihniyet, zekânın, ortak bilinçte bulduğu problem çözme metodu olduğundan, bir mektebe mensub olmak başka, bir zihniyeti benimsemek başkadır.
Mesela Çivizâde, Ebussu’üd ve
Birgivî aynı mezhebe/mektebe mensup olmalarına rağmen, zihniyetleri farklıdır. Bir kişinin zihniyetinin farklı olması, onun bir başka mektepten beslenmiş olmasını -böyle bir şey mümkün olmakla birlikte-zorunlu kılmaz. Belki de bu, ilmî zihniyet (bilgi alanı) ve fikrî zihniyet (düşünce alanı) metodlarının ayrılmasından kaynaklanıyor olabilir. Benim burada zihniyetle
kastım ise fikrî zihniyettir.
İlmî ve fikrî zihniyet ayrımı mühim gözükmektedir. Zira insanî evrende ilk ortaya çıkışı itibariyle bilginin/Önermenin var oluşu, daha önce gerçekleşmiş bir düşünceyi zorunlu kılar. Zira “bilgi” yani mevzuya (mahkum aleyh) mahmuIün (mahkum bih) yüklenmesiyle oluşan kadıyye bir sonuçtur. Sebebi ise kendisinden önceki
“düşünce”dir. Peki, düşünce, var olmak için bilgiye muhtaç mıdır? İlmin maluma tabi olduğunu söyleyen geleneğe göre bu sorunun cevabı olumludur. Fakat Ekberî gelenekten bağımsız düşünürsek cevabı olumsuz da verebiliriz.
Zira insanî evrende duyu organlarıyla elde edilen “veri”, o anda akıl yoluyla “bilgi”ye dönüştürülür. Bu anlatılanlara
göre söylemek gerekirse ilmî zihniyet, doğal olarak fikrî zihniyet tarafından kuşatılmıştır. Tam bu noktada inançlarını makul anlam ve bağlamından koparıp onları statik kavrama yoluyla niteleyen veya inanç alanını genişletenler, hayatın güncelliğine dokunulmasını inanç sahasına dokunma eylemi sayacakları için rahatsız olurlar.
Neticede ise bahsi geçen
doğal durum bozulur ve tam tersi gerçekleşir: ilmî zihniyet, fikrî zihniyeti kuşatır onu donuklaştırır ve böylece önermeler, zihni esir alır. Zira inanç, bilgiden ibarettir. Mesela “Ateş kutsaldır” önermesi bir inançtır. Bütün inançlar önermelerden oluşan “bilgiler” iken hiçbir düşünce, inanç değildir. Zira düşünce, süreç iken inanç, yargı ve sonuçtur.
Bütün bu anlatılanlardan sonra diyebilirim ki Çivizâde ve Bügivî’nin dinî mezhep/mektep olarak selefi olduğunu iddia etmek XIX. asırda ortaya çıkan bir akıma mensubiyet iddiası olacağından anakronik bir tavır sayılmalıdır. Yukarıdan beri izah edildiği üzere selef kavramı, XIX. yüzyılda kazandığı SeleIîyye manasını hiçbir zaman taşımamamıştı.
Vehhâbîlik nasıl ki yakın geçmişte İbn Teymiyye, uzak geçmişte de Ahmed b. Hanbel ile meşruiyet kazanmak istemiş ve bunu başarmışsa, Kadızâde hareketi de Birgivî’yi bir meşruiyet vasıtası olarak kullanmıştır.
Özelde Osmanlı genelde ise bütün Müslüman coğrafyalar için konuşursak fıkıh ve tasavvufun pratik hayatı “etkileme ve kolaylaştırma”
cephesinden belirleyici bir role sahip olduğunu kaydetmeliyiz.163 Selefiliğîn, bulunduğu kültüre göre pratik hayattaki karşılığı kadar Müslüman toplumda yayıldığı da ilave edilebilir.
“Hayat ağacımızın gölgesine oturmuş, Güneş’ten korunduğumuz fikriyle kendimiz avuturken, Güneş’in altında bronzlaşan ceylan gözlü kızın güzelliğini görmekten kendimizi alıkoymuş olmaz mıyız? Hayat kısa... O halde Güneş’in kavurucu sıcağından kaçalım derken hayattaki güzelliklerden olmayalım.”
"Erkekler hayattaki önemli şeylerle kendilerinin uğraştığını, kadınların ise ev işleri, çocuk bakımı, güzellik gibi önemsiz konularla alakadar olduğunu düşünürler. Örneğin din adamları, krallar, askerler erkektir. Oysa bu erkeklerin yanılgısıdır. Onların gizli rehberi, danışmanları kadınlardır. Aslında dünyayı kadınlar yönetir ama bunu asla erkeklere belli
etmezler. Bu, dünyanın en büyük sırrıdır. Her kadın büyük sırlarla doludur."
Bir insanın hayatının değerini belirtmek kolay değildir.
Bazıları kişinin geride bıraktığı insanlarla ölçülür diyecektir
Bazıları inancıyla ölçüldüğüne inanır
Bazılarıysa aşkla
Kalanlar zaten hayatın bir manasının olmadığını söyleyeceklerdir.
Bana kalırsa hayattaki değerinizi sizi kendine örnek alan kişilerle ölçmelisiniz.
Bir insanın hayatının değerini belirtmek kolay değildir.
Bazıları kişinin geride bıraktığı insanlarla ölçülür diyecektir.
Bazıları inancıyla ölçüldüğüne inanır.
Bazılarıysa aşkla.
Kalanlar zaten hayatın bir manasının olmadıgını söyleceklerdir.
Bana kalırsa hayattaki değerinizi sizi kendine örnek alan kişilerle ölçmelisiniz.