Ben bu kadını yedi yaşından beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziya'nın Nihal'inden, Vecihi Bey'in Mehcure'sinden, Şövalye Buridan'ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra'dan, hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed'in annesi Amine Hatun'dan birer parça vardı. O benim hayalimdeki
kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.
---
" Ben bu kadını yedi yaşından beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyasından hatırlıyordum.
Onda Halit Ziya 'nın Nihal' inden,
Vecihi Bey'in Mehcure'sinden,
Şovalye Burida'nın sevgilisinden,
Ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra'dan,
Hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Mûhammed
'in annesi Amine Hanım' dan birer parça vardı.
O benim hayalimddki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı. "
Onda Halit Ziya’nın Nihal’inden, Vecihi Bey’in Mehcure’sinden, Şövalye Büridan’ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra’dan, hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed’in annesi Amine Hatun’dan birer parça vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.”
Onda Halit Ziya'nın Nihal'inden, Vecihi Bey'in Mehcure'sinden, Şövalye Burida'nın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra'dan, hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed'in annesi Amine Hanım'dan birer parca vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi , bir imtizacıydı.
Türklerin Irak'a geliş tarihinin islamiyet öncesinde olduğunu belirten Abdizade Hüseyin Husamettin'in dayanak noktası Banukya Antlaşmasıdır. Bu Irak'ı fetheden islam ordularının komutanı Halit bin Velid'in o coğrafyadaki Fars devletiyle karşılaşmadan önce Türklerle yaptığı anlaşmadır. Islamiyet'in Irak coğrafyasına yayıldığı tarihlerde burada bir çok Türk aşireti
ve beyliği bulunduğunu belirten Husamettin'e göre bu aşiretlerin en önemlisi olan Banuklu Aşireti,liderleri Basbahri önderliğinde Fırat Nehri kenarında yaşıyordu.
-beni hiç anlamıyorsun, dedi.
-olmayacak bir şey, bir insanın bir insanı anlaması dedim.
“Asıl hikâye zevkini ve hikâye yazma emelini Halit Ziya Bey’i (Uşaklıgil) okurken duydum. Bugün eser demeye layık bir şey vücuda getirebilirsem onu Halit Ziya Bey’e medyun olacağım.” Reşat Nuri Güntekin
Yıllar sonra Halit Ziya Uşaklıgil, o dönemin tarih anlayışını şöyle özetleyecektir: "En çok korkulan 'Tarih'ti. Düşüncenin uyanmasına asıl hizmet edecek olan, ders edinme alanında bir aydınlık yaratabilecek bulunan bu 'Tarih' belası yönetimin rahatını kaçıran bir karabasandı... Hele o zamanlar Tarih-i Umumi denilen dünya tarihi, perdesinin ucu bile kaldırılmayacak,
yalnız bir deliğinden karanlıkta seyredilebilecek bir sahneydi... Örneğin dünyayı baştan başa değiştirecek yeni ilkeller, değişik görüşler getiren 'Fransız Büyük İhtilali' değil okul kitaplarında, Türk'ün hiçbir yazında meydana gelmiş bir olay değildir." İşte Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vuran Abdülhamit rejiminin tarih anlayışı buydu.
Sayfa 151 :
Boğos Nobar’ın bir vasiyeti varmış: “En feci intikamı en iyi dostlarınızdan almakla muzaffer olursunuz.” Ermeniler bu vasiyeti ihtiva eden kartları her Ermeni’ye dağıtmış ve -kendilerine çok büyük yardımlarda bulunmuş olan Kürtleri, Türklerden ziyade telef etmek suretiyle, tamamen tatbik etmişlerdir.
Kurtuluş gününün gecesi, Ermeniler Harbiye
kışlasıyla Ermeni piskoposluğunu, içine doldurdukları Türklerle beraber yakmışlar, Fırat köprüsünü bombayla tahrip etmişler, Keçeci Hasan namında bir adamın evinde gizlenmiş kadın ve çocuklardan meydana gelen on bir nüfusu -kiminin burun ve kulaklarını kesmek, kiminin gözlerini oymak, kiminin derisini yüzüp sonra vücudunu doğramak suretiyle- öldürmüşler ve yine o
evde saklıyken dayanamayarak bu vahşete mâni olmak emeliyle ortaya atılan Demirci Zahit Usta’yı da parça parça etmişlerdir.
Binbaşı Halit Bey’in (mebus iken öldürülen Halit Paşa) öncüleri yetişinceye kadar daha birçok zulümler yapılmıştır. Kaybolan akrabalarını aramak üzere sokağa çıkan kadın ve erkekler, balta ve şişlerle şehit edilip kuyulara
doldurulmuş, birtakımlarının üzerine duvarlar uçurulmuştu. Hele bir evde elleri arkalarına, bellerinden de dayandıkları duvara, birinin sağ diğerinin sol ayakları birbirine bağlanmış genç, ihtiyar, kadın ve çocuklar -bacakları arasında ateş yakılmak suretiyle- öldürülmüştür. Tarihte “Kazıklı Voyvoda” lakabıyla şöhret bulan zalim gibi hareket, intikam zevk ve
neşesiyle iftihara değer gören bu katı yürekliler, Pala Yusuf namında bir zavallı ihtiyarı da kazığa vurmuşlardı. Sarıgöl köyünde yirmi beş yaşında bir delikanlıyı da gözünden ve göğsünden bir kavağa mıhlamışlar, 14 yaşında bir kız çocuğunu atışları arasından boğazına kadar iki parçaya ayırmışlardı...
Böyle her biri başka bir türlü
alçaklıkla öldürülen Türk ve Kürtlerin toplamı 3-4 bin kadardır.