Acaba "çok çocuk yetiştirmek lazım!" diye, kaloriferli odalarında kristal yazı masalarının başında "laf ile dünyaya nizamat" verenler, bu “çok çocuk”ların halini bir gördüler mi?
Acaba "çok çocuk yetiştirmek lazım" diye, kaloriferli odalarında kristal yazı masalarının başında "laf ile dünyaya nizamat" verenler, bu "çok çocuklar"ın halini bir gördüler mi?
Acaba "çok çocuk yetiştirmek lazım!" diye, kaloriferli odalarında kristal yazı masalarının başında "laf ile dünyaya nizamat" verenler, bu "çok çocuk"ların halini bir gördüler mi?
“Tepeden tırnağa çamursun Âdem ilk bakışta.Toprağın topraklığına batmış gibisin. Ama bu halinle kıymetlisin.Çünkü bu halini aşabilirsin.İşte o zaman melek değil ama melekler gibisin. Ve ey Âdem unutma,böyle bir tartıda melek gibi olmak melek olmaktan ağır çeker. Çünkü sen o iki şey arasında özgür irade,bilinçli seçimsin.”
...Artık Dostoyevski'nin kitaplarını okumayacağım. Çünkü okuduğum son iki kitabında da birer kişiyi veremden öldürdü. Üstelik bu işi o kadar ustaca yapıyor ki, kitabı okurken kendini bir okur olarak değil, hasta yakını gibi görüyorsun. Sanki koltuğunda değil de hastanın kıvrandığı yatağın bir ucunda oturuyor ve onun için dua ediyorsun. Bu ister istemez kişinin ruh
halini olumsuz etkiliyor.
Geleceği değiştirmeye çalışmam. Onun şimdiki halini seviyorum.
Simmel'e göre moda sınıf ayrımlarının bir fonksiyonudur. aynı sınıftan olanlarla birlik halini simgelerken tam da bundan dolayı diğerlerini dışlar. Son moda sadece üst sınıfları ilgilendirir. Alt sınıflar bunu taklide ve bu yolla kendilerine çizilen sınırları aşma çabasına girdiğinde üst sınıflar bundan yüz çevirir ve kendini diğer kitlelerden ayıracak yeni
stilleri benimser.
Flavius hanedanının son üyesi Domitianus, Roma'yı dehşet imparatorluğuna dönüştürmüştü. Sonunda MS 96'da öldürüldüğünde, Roma aristokrasisi rahat bir nefes aldı. İçlerinden en cesur olanlar, çağdaş bir yazarın tanımladığı gibi "en vahşi canavar'a kurban gitmişti. Özellikle rejiminin son yıllarında imparator, geniş bir bölgeye yayılmış Roma
İmparatorluğu'nun başkentinde yaşayanlara hayatı dar etmişti. Yalnızca boyun eğip, sessizliği kabullenerek hayatta kalmak mümkündü; ifade özgürlüğünü kısıtlayan muhbirler de bu sükûnet hâlini dikte ediyordu. On beş yıl süren korku döneminden sonra gençler yaşlanmış, yaşlılar da neredeyse ömrünün sonuna gelmişti; bu süre zarfında hayatta kalanlar âdeta kendi
hayatlarının birer gölgesine dönüşmüştü. Bunlardan biri, önde gelen Romalı senatör, Latin edebiyatının en büyük tarihçisi ve en tehlikeli kitabın yazarıydı: Cornelius Tacitus.
Üzgünüm, her şeyin olması gerektiği hâlini biliyorum nedense olması gerektiği gibi davranamıyorum.
Toplumsal ve bireysel hak ve özgürlüklerden daha da önemlisi, insan aklının özgürleşmesidir; aksi takdirde, diğerleri taşınması zor bir yük halini alır.