Irmak Koruculu
Irmak Koruculu

Araştırmalar göstermektedir ki;ataerkil düzen içerisinde kadının ikincilleştirilmesi,onu ekonomik olarak güçsüzleştirmektedir.Ataerkil toplumlarda kadından tüm emeğini eve harcaması beklenmektedir.Ancak bu emeğinin maddi karşılığını alamayan kadın bağımsızlığını da yitirmektedir.Bu da gerek kendisini korumak gerekse hayatta kalmak adına suça yönelmesinde bir

faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.Bu yüzden kadın suçlukuğu ile mücadelede kadınların ekonomik bağımsızlıklarının sağlanöası,onları ekonomik yönden hayatlarında bulunan erkeğe bağımlı kılan ve onları hayata karşı dezavantajlı konuma iten ve orada kalmalarına sebep olan faktörlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.Bu doğrultuda;öğrenim haklarının

tanınması,meslek ve sanat öğrenmelerinin kolaylaştırılması büyük önemi haizdir.Kadınların da erkekler ile aynı işlerde çalışabilecekleri ve çok da başarılı olabilecekleri günümüzde kanıtlanmıştır.Yalnızca kadın olmaları sebebiyle engelenmeleri,çocukluklarından itibaren yetersizliklerinin empoze edilmesi onların hayata erkekler karşısında yenik başlamalarına

sebep olmaktadır.Ekonomik zayıflık ve bağımlılık onları hem mağdur olarak hem de fail olarak suça açık hale getirmektedir.Ekonomik nedenlerle suç işleyen kadınların cezaevinden çıktıktan sonra çalışma imkanı cezaevine girmeden öncesine göre daha da zorlaşmaktadır.Cezaevinde bir müddet kalan kadın için dışarıdaki hayat umut vaat etmemekte,cezaevinden çıktığında

çalışma imkanı bulamayan kadını yeniden bir erkeğe bağımlı hale getirmekte ve bu şekilde suç ile ilişkisi devam etmektedir.Bu noktada kadınların yalnızca suç ile tanışmadan önce meslek edinmeleri yeterli olmamaktadır.Suç işlemiş kadınların cezaevinde geçirdikleri sürenin de onlar için verimli hale getirilmesi,cezaevinden çıktıklarında hayata daha rahat adapte

olmaları ve bu şekilde de suçtan uzak durmaları için oldukça önemlidir.

Ayhan Öz
Ayhan Öz

İnsanı tözden arındırarak onu özgürleştirdiğini düşünen varoluşçu gelenek bireysel sürekliliği de imkansız hale getirmekte ve birey olmayı da anlamsız ve olanaksız kılmaktadır.

Cyril Bailey
Cyril Bailey

Bir tanrı, bir insanın duasını gerçekleştirirse şükran belirten bir armağan sunularak karşılığı verilmelidir. Bir insan "zorunlu görev ve hizmetini" yerine getirirse bu sefer tanrı karşılığını vermelidir: Karşılık vermiyorsa bunun sebebi insanın kuralları harfiyen yerine getirmekte bilinçsizce hataya düşmesinden ya da tanrının sözleşmeyi bozmasındandır.

Eldar Shafir
Eldar Shafir

Bu kitaptaki tezimiz bir bakıma çok basittir. Kıtlık dikkatimizi esir alır ve bu durum sınırlı bir fayda sağlar. Acil ihtiyaçlarımızın gereğini yerine getirmekte daha iyi oluruz. Ancak daha geniş bağlamda bunun bize bir maliyeti olur: Diğer konuları ihmal eder ve yaşamın geri kalanını verimsiz hale getiririz.

Kathleen M. Wheleer
Kathleen M. Wheleer

İçimizden geçen şeye yeterince kulak kesilemeyiz. Daha önce binlerce kez bir araya getirilmiş kelimeleri yeniden bir araya getiririz. Zihinlerimizdeki kanaatleri kesin sayarız ve felsefe yaparken bu kanaatleri dile getirmekte kullandığımız ifadeleri de muhakkak sayarız. İfade ve düşünce stilimizin tümü, en basmakalıp çalıntı fikirlerle doludur. Kelimelerimiz ölü,

düşüncelerimiz soğuk ve aşırmadır.

Dorothy E. Siminovitch
Dorothy E. Siminovitch

Bireyin içindeki karşıt güçler ve enerjiler arasındaki bu kronikleşme, migren, ülser ya da kas ağrısı şeklinde görülen fiziksel hastalıklara yol açar. Aynı fikirde olmadığını dile getirmekte zorluk yaşayan birey, kendine döndürmenin somatik bir tezahürü olarak baş ağrısı çeker. Bir kişinin yüzündeki hiç değişmeyen gülümseme de kendine döndürmenin bir

göstergesi olabilir.

Georges Remond
Georges Remond

“İttihat ve Terakki üyelerinden bazılarının tutuklandığını öğrendim. Bunlar hükümeti devirmek ve cumhuriyet kurmak istiyorlarmış. Buna inanmadım. İşte bu eksikti. Düşman 40 kilometre ileride başkentin önünde duruyor, burada partiler birbirlerini parçalıyorlar.

Herkes bir şey koparmak, bir makam elde etmek veya elde ettiği makamı elinde tutmak derdine

düşmüş. Siyasi hırslar, kişisel çıkarlar ve şahsi düşmanlıklar gözleri o kadar bürümüş ki, toplarının sesleri camlarını sarsan düşmanın başkente girmek üzere olduğunu ve bulaşıcı hastalıkların korkunç ölümleri beraberinde getirmekte olduğunu kimse görmüyordu.”

Paul K. Moser
Paul K. Moser

Platon’un Theaetetus’taki “Bilgiyi elde edebilmek için doğru inanca ne eklenmelidir?” sorusuna pek çok kimsenin verdiği cevap, gerekçelendirmedir. Bunun yanı sıra, bir çok bilgi ve gerekçelendirme tanımlamasına göre, filozoflar olarak yerine getirmekte yetkin olduğumuz yegane sorumluluğun inançlarımızın gerekçelendirilmiş olana uyum sağlaması olduğu sonucuna

varılması cazip bir seçenektir.

Jean Chardin
Jean Chardin

IV. Mehmed'in tahta cülus ettigi donemde -ki kendisi şu an Türklerin imparatorudur ve 1648'de yedi yaşındayken imparatorluğun başına geldiğind - devlet, kendi arzulalarına göre resmi görevleri yerine getiren kadınlar ve harem ağaları tarafından yönetilmekteydi. Türkler Osmanli sarayının hiç bu kadar bozulmadiğini ve bu denli tuhaf bir davranis bozukluğunda bulunmadığını

kabul ediyorlar. Neredeyse her ay bir sadrazam atanıyordu ve birkaç gün görevini icra ettikten sonra bu sadrazam görevden alınıyordu . Çoğu zaman bu kişi hayatını kaybediyordu. Sadrazam atandığında zengin ailelerin onu ziyaret edip kendisine hediyelerde bulunması Türkiye'de adettir. Özellikle de büyükelçiler bu adeti yerine getirmekte meşhur gibidirler. O dönemde Babiáli'de

Fransa büyükelçisi olan de la Haye, o zamanlar süreklilik arz eden bu sadrazam değişikliklerini görünce padişahın gerekli yaşa gelinceye kadar işlerin böyle devam edeceğini ve bu nedenden dolayı da neredeyse her ay ve bazen daha sık değişen sadrazamlara yapacağı ziyaretlerin ve verdiği hediyelerin boşuna olacağını düşünmüş. Bunun üzerine ziyaret etmeden ve hediye

göndermeden bu sadrazam değişikliklerini sakin sakin izlemeye koyulmuş. Az bir süre sonra Köprülü Mehmed Paşa imparatorluğun mührünü almış yani sadrazam olarak atanmıştı . Büyükelçi bunun şansının ddiğerleri gibi yaver gitmeyeceğini ve bunun sadrazamlik döneminin de kisa olacağını düşünmüş; falkat yanılmış ve olaylar bambaşka bir şekilde cereyan ederek,

sadrazam vefat edene kadar(1662) görevini sürdürmüş.

Görevine başladığında herkes, Fransiz büyükelçisi hariç butün yabancı vekiller, sadrazamı ziyaret etmiş ve takdir olunduğu üzere hediyelerini kendisine takdim etmişler. Büyükelçiye birkaç kez bu görevini yerine getirmesi söylenmiş ve hatta ısrar bile edilmiş. Fakat topluluk adına bir hediyeyi israf

etmeme arzusu bunu yapmasına mani olmuş . Nihayet Köprülünün birçok büyük şahsiyetin yıkıntısı üzerine iyice yerleştiği ve görülüşe göre bir süre daha sadrazamlik yapacağı anlaşıldığında büyükelçi kendisini ziyaret etmiş hediyesini takdim etmiştir . Bu kez gerçekten beyhude bir ziyaret ve bir hediye olmuş: çünkü bu önemli karşılaşmada kendisire

gösterdiği özensizliğe ve saygısızlığa alınan vezir ondan ve hatta bütün Franz topluluğundan öcünü alma planları yapmış.. On iki yıl süre kendi sadrazamlığı ve hatta yerine geçen oğlunun sadrazamlığı sırasında Fransa ile Türkiye arasındaki kötü iletişimin kökeni ve kaynağı bu olaydır.