Fikret Madaralı
Fikret Madaralı

Köylümüz yoksuldu, perişandı, zor durumdaydı.. Değil yol parasını, sigarasını, çayını ödeyecek gücü yoktu. Veresiye aliyordu her şeyini, boğazına kadar borçluydu. Hasatta elde ettiği, borcuna yetmiyordu.. Yokluğun kıskacında kıvranıyordu.. Tam da bayram arefesinde, cezaevine götürülen yetmiş iki baba...

Celal Beydili
Celal Beydili

Türk mitolojisi: GÖZE GELME
ama Tann'nın oğlu değillerdi. O Tann'ya benzetilse de O'nun yerdeki gölgesi sayılmıştır. "Gök Oğlu" ise yalnız ulu ata veya birind
hakan olmuştur.
Yakutlarda, gök oğlu anlamına gelen "Hallan uola" adı kurda
verilmiştir. "Bosko" adlı Yakut destanı. "Gök Oğlu" metninin bir
versiyonu sayılır. "Bosko" adındaki "Bos" (Boz)

hecesi olarak karşımıza akan kurdun adının. "Bozkurt"a benzerliği bir rastlantı değildir.
Gelenekler göre, "Gök Oğlu" olarak tanımlanan mitolojik kahramanlar, ışık şeklinde yere düşerler. Onlar mitolojik kültürel kahraman ve ilk ata olarak görülürler. "Köroğlu" destanının Özbek versiyonunda "Köroğlu" kendini "Göğün Elçisi" olarak adlandınr. Annesinin rahmine

gün ışığında düşmesi de onun aslının göklerden olduğunun bir göstergesi olarak da yorumlanabilir. "Gök Oğlu'nun
başka bir özelliği de onun fiziksel güçle, büyü bilgisini kendinde birleştirmesidir. O, düzenli dünyayı ancak fiziksel gücü ve büyü bilgisi
sayesinde şeytanî güçlere karşı koruyabilir.
Tann sözcüğünün "Gökyüzü" anlamına geldiği

de düşünülürse
bilimsel edebiyatlarda kullanılan Tann Oğlu" iradesinin "Gökyüzünün Oğlu" olarak yorumlanmasının nedeni de anlaşılır. Altay mitolojisinde Ulgen'in kızlan, Tann kızlan" adını taşır ve "Gök Kızlan"
olarak bilinirler. Türk halk kültüründeki "Gök Oğlu" karakterinin
ateşle bağlılığı, sihirli destanlann kahramanlannda değişik

tarzlarda
karşımızı çıkmaktadır.
GÖZE GELME: Eski çağlarda, ölülerin ruhlanyla periler ve dnlerin yaşadıklan bir âlemin var olduğuna inanılırdı. Gelenek taşıyıalannın birçok hâllerde gerçek olarak kabul ettikleri bu âleme bağlı olan
insanlann, özellikle de büyücülerin gözlerinde kötü ruhlann yerleştiğine inanırlardı. Bu yüzden de onlann

bakışlannın çok güçlü ve zararlı olduğu düşünülürdü. Bu "kötü göz'den (nazardan) korunmak
gibi mitolojik inanan İzleri günümüze kadar sürmüştür. Halk arasında nazara gelmiş biri iç'n üzerlik otu yakıp, "her yerde sen olasın,
belâlan savasın" denilen sözlerin temelinde de bu inanç vardır. İnanışa göre üzerlik otu, nazara karşı durup, nazar

değmiş insanı belâlardan korur. Son Çarşamba'da, ateşin üzerinden atlarken de
ateşin İçine üzerlik otu atılır ve böylece ailenin yıl boyu nazardan
korunacağına İnanılır.
Eski çağlardan günümüze kadar yaşamakta olan bir inanışa göre, kötü gözlü biri, kendi biyoenerjisi ile en sert cisimleri bile çatlatabilir. Irak Türkmenleri, evlerini nazardan

korumak için kapının eşiğine kurumuş ceylan kellesi asarlar, çocuğu nazardan korumak içinse
boğazına nazar boncuğu takarlardı.
Araştırmalar, eski tuğlardaki boncuğun nazar boncuğu yerine
kabul edildiğini gösterir. M. Kaşgarf, "boncuk" sözcüğünün açklamasında, "atın boynuna takılan değerli taş, aslan tırnağı, göz boncuğu" diye yazıyor. Divan-ı

Lügat-it Türk'te, "Kösgük" sözcüğünün
karşısında, Şamanizmin de izini taşıyan bir agklamayla şöyle denilmektedir: "Göz değmesinden korunmak için, üzüm bağ ve bostanlarda dikilen nazarlık."
"Kut" sözcüğü Kırgızcada, "koruyan" anlamında kullanılıyordu.
Tatar dilinde "yola götürülen nazar boncuğu, nazarlık" anlamına gelen "yol kot" (korJuk)

iradesi vardı. "Kotaz" sözünün kut-hut kökü
ile bağlılığı, ilk anlamının "nazar boncuğu, nazardan koruyan nazarlık" olduğunu söylemeye imkân verir, (bak: Nazarlık)

Edward Hetzel Schafer
Edward Hetzel Schafer

(...)Çin’de yabancılar tarafından aranan ya da Çinlilerin kendileri tarafından yurt dışına götürülen malların muhteviyatı malûmunuzdur: Lüks ipekli tekstil ürünleri, şarap, porselen, madenî eşya ve ilaçların yanı sıra şeftali, bal, çamfıstığı gibi enfes lezzetler ve elbette medenî aygıtlar, harika kitaplar ve muhteşem tablolar.

Adnan Adıgüzel
Adnan Adıgüzel

Uhud Savaşı'nın zorlu geçen saatlerinde , müşrikler Peygamberimiz'i öldürdüklerini iddia etmişler, bu şekilde yaygara çıkarmışlardır. Ancak yaralı olarak güvenli bir yere götürülen Peygamberimiz'in ,müşriklerin kılıç darbeleri sonucunda başındaki miğferinin halkaları yüzüne batmıştı. Işte Ebu Ubeyde ,Peygamberimize büyük bir acı veren bu halkaları çıkarmak

için hızla harekete geçmişti. O,Peygamberimizin yüzüne batan bu halkaların elle çıkarılamayacak şekilde olduğunu görünce dişiyle çıkarmaya çalışmıştır. Sonuçta Peygamberimizin yüzüne geçen halkaları dişiyle çıkarmayı başarmış, ancak bu halkaları çıkarırken ön dişlerinden ikisini kaybetmiştir. Bu dişlerinin olmamasını Müslümanlar ona çok

yakıştırmışlar,onu ön dişleri eksik olanların en yakışıklısı olarak anmışlardır.

Judith John
Judith John

Londra Kulesi'nin hapishane olarak kullanıldığı dönemde Tower Hill, resmi idam alanıydı. Hücrelerinden çıkarılıp alana toplanan kalabalığın yuhalamaları arasında Tower Hill'e götürülen mahkûmları, elinde baltasıyla bir cellat ve bir kütük karşılardı. Cellatlara, devlet tarafından maaş ödenmezdi. Bunun yerine cellatlar, mahkûmlardan aldıkları bahşişlerle

geçinirdi. Eğer cellat merhametli ve tecrübeliyse, verilen bahşişe göre çok daha çabuk bir infaz gerçekleştirilebiliyordu. Anne Boleyn, Catherine Howard ve Leydi Jane Gray gibi soylu kadınlar, adi suçlulardan uzakta Tower Green'de idam edildi.

Hülya Kasapoğlu Çengel
Hülya Kasapoğlu Çengel

1937 yılında Mahosen (Çinli bir general) yağmacıları tarafından Gensu'ya götürülen Hotenli bir kızın ağzından.

Uygur Türkçesi ile:

“...
Qaldi yurtum, qaldi textim,
Qaldi mėniñ hör cennitim.
Yav qolida qara bextim,
Altun böşük yurtum qaldi.”

Türkiye Türkçesi ile:

“...
Kaldı yurdum, kaldı

tahtım,
Kaldı benim hür cennetim.
Düşman elinde kara bahtım,
Altın beşik yurdum kaldı.”

Hava Selçuk
Hava Selçuk

Çanakkale'den İngiltere'ye götürülen yaralı asker
anlatıyor. Anlattığına göre: " ... O, bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın evden ateş ediyor, evi boşaltıp TESLİM olmayı reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde, yanında yaşlı annesi ve çocuğu da vardı. Yakalanana kadar, bir pencereden ısrarla ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti.

Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti. Üzerinde 16 askerimizin künyesi ile oldukça yüklü miktarda yabancı para bulduk".

Cemaleddin Afgani
Cemaleddin Afgani

Dünyadaki milletlerin fertleri ve her birinin niyetleri, açık ve derin bir görüşle incelenirse, büyük bir bölümünde ırk taassubu olduğu görülecektir. Bağlısı olduğu topluluğun üstünlüğü ile övünen ve soy asabiyeti güden bir adam, kendi toplumuna bir zarar dokununca, o zarardan etkilenerek onu yok etmeye çalışır; hatta bu uğurda gerekirse ölür ve öldürür. Bu

insanların çoğu, bu gayretin nereden kaynaklandığını bilmeksizin bunu yaparlar. Hatta hakikati arayanlardan bir çoğu, bu duygunun insanın doğal yapısında, vicdanında olduğunu zannederler. Fakat dünyanın herhangi bir yerinde doğan, sonra reşit olmadan başka bir yere götürülen bir çocuğa, şayet nerede doğduğu, hangi millete mensub olduğu söylenmezse; çocukta gerçek

soyuna ve milletine bir yöneliş görülemez. Asıl vatanı ve daha sonra getirildiği yer, bu çocuk için eşitlenir. Hatta sonradan içinde yetişip büyüdüğü yer kendisine daha yakın olur ve daha çok oraya yönelir. Böyle bir çocuk örneğinde gördüğümüz durum, soy bağlılığının tabii olmadığını gösterir.