Beşşar Suriye gibi kapalı bir rejimde çanak anten ve internetin serbestleşmesini ve ekonominin liberalleşmesini savunarak ülkesinin ve Orta Doğu bölgesinin standartlarında modernleşmenin öncü bir lider olabileceğini gösterdi.
Anadolu'nun 13 kazasında bu isimde 18 köy ismi var.Türk aşiretleri fermanlarında da bu isim geçer.Kadri Kemal Bey'in "Anadolu'nun doğu ve cenup doğusu" adlı eserinde de bunlardan bahis vardır.1930'da Gargamış tatkik seyahatimde bunlara bende rastladım ve bir düğünlerinde kadınlarından diğer erkekler meyanında mükemmel bir dayakta yedim.Bu, düğün adetlerindenmiş.
Kadim Doğu’nun üstün medeniyetleri ve eserlerini abartılı bir biçimde yücelten Oryantalistlerin asıl vurguladıkları da bugünün Doğu toplumlarının çürümüşlüğü ve geri kalmışlığıdır. Geçmişten gelen görkemli mirasın içinde bugüne yakışır hiçbir ilerleme kaydedemeden duran Doğu’nun, zamanda asılı bırakılması ve geçmişe sabitlenmesi gereklidir. Diğer
bir deyişle Doğu’ya el koyup kaynaklarını sömürmenin, üzerinde siyasal ve askeri üstünlük kurmanın birinci yolu farklılığı zamana indirgemekten ve günümüz Doğu halklarını eskilerin yozlaşmış torunları olarak sunmaktan geçer.
Doğu olmasaydı eğer, Batı’da olmazdı. Batı Doğu’yu ötekileştirmek suretiyle, başka bir deyişle, kendisinin tamamen zıddı olan bir Doğu icat ederek, Doğu’yu Doğululaştırarak kendisini tanımlar
Sömürgeciliği meşrulaştırma dilinde Avrupa, Doğu’nun sahip olduğu tüm zenginlik ve değerlere hayrandır. Ancak Doğu ne sahip olduğu bu zenginliklerin farkındadır ne de bunları nasıl kullanacağının bilgisine sahiptir.
Oryantalist temsillerce kurgulanan Doğu imajının tartışılma nedeni, başkalarının dünya görüşlerinin etkilenip, yönlendirildiği ve Doğu-Batı arasındaki güç ve güç eşitsizliklerinin ortaya çıkarıldığı bilinçli ve kasıtlı bir temsil kullanımının var olmasıdır.
Genç Buharalilarin Doğu Buhara'da bir mili hareket oluşturmak yoluna gittikleri ve Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu'nu Doğu Buhara'ya gönderdikleri kayıtlıdır. Diğer yandan Buhara' da bir İttihat ve Terakki Şubesi olduğu ve bu şubenin söz konusu mili hareketi oluşturmak yolunda faal olduğu yolunda bilgiler vardır.
Konunun tarihi arka planında aslında Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya'sının 20. yüzyılın başmda yaşadıklan devrim ve savaş süreçleri vardır. Fakat bu kitapta, Osmanlı Devletinde 20. yüzyıl başında vuku bulan siyasi gelişmeler ve bizzat Enver Paşa'nın Osmanlı Devletindeki yeri ve önemi inceleme konusu yapılmamaktadır. Kitapta esas itiban ile Türkistan'da
ayaklanma ve devrim süreci ve Enver Paşa'nın Türkiye'den aynidıktan sonra, Doğu Buhara' da, önderliğini üsttenerek giriştiği silahlı mücadele konusundaki bilgi ve görüşler incelenmiştir. Enver Paşa'nın Buhara'ya gelmeden önceki hayah ile ilgili aynnhlara girilmemiştir. Bununla beraber İkinci bölümde Enver Paşa'nın kişiliğine ve Osmanlı Devletinin 20. yüzyıl
başında yaşadığı değişim ve reform sürecindeki rolüne de kısaca değinilmektedir. Üçüncü bölümde ise Enver Paşa'nın düşünce ve davranışı incelenmekte ve bu çerçevede Cemal Paşa ile görüş farkına da değinilmektedir. Kitabın birinci bölümünde, Türkistan'daki ortamın belirlenmesi bakımından 1917 yılının yaratmış olduğu devrim sürecinin bölgedeki
etkileri ve bunlann sonuçlanna ilişkin bilgiler değerlendirilmektedir. Bu bilgiler ışığında siyasi iktidar mücadelesinin gelişimi incelenmektedir. Hokand'da ilan edilen Özerk Hükümetin Taşkent Sovyet Yönetimi tarafından nasıl ortadan kaldırılmış olduğu da bu çerçevede ele alınmaktadır. Bu kapsamda Fergana Bölgesinde Basmacılık hareketinin gelişimi, Bolşevik
yönetimin bölgedeki faaliyeti ve bölgedeki komünist örgütlenme üzerinde de durulmaktadır.
Kitapta yer alan tanışma ve değerlendirme kısımları ise Enver Paşa'nın Doğu Buhara'daki mücadelesi ile ve bu mücadelenin takvimi ile sınırlı
Doğu’yu Batı'ının her türlü desteği ve yardımına muhtaç gibi yansıtan sömürgeciliği yöntem olarak benimseyen Batı’nın tutumunu etnosentrizm’le açıklamak mümkündür. Etnosentrizm, ayrımcı tutum ve davranışların neredeyse evrensel bir sendromudur (Sumner 1906; LeVine ve Campbell 1972).
Etnosentrik tutum kendi grubunu (grup içi) erdemli ve üstün, kendi
değerlerini de evrensel olarak görürken dış grubu küçümsemekte ve aşağılamaktadır (Hammond & Axelrod, 2006:1). Etnosentrik süreç iki şekilde ortaya çıkmaktadır: Kişinin kendi etnik veya kültürel grubunun (teoriler, normlar, değerler Vb.) başarılarını olumlu bir şekilde değerlendirilmesi; ve kendi grubunun normları ve kültürel değerlerini diğer gruplara yansıtması
(Gurraoui & Troadec, 2000:14).
İlk defa William Graham Sumner’in kullandığı etnosentrizm terimi, etnik gruplar arasındaki ilişkilerin araştırılmasında merkezi rol oynamıştır. Ona (1906) göre etnosentrizm, ”kendi grubunun her şeyin merkezinde olduğunu, diğer bütün grupların ise ona göre ölçülüp değerlendirildiği” anlamını taşımaktadır. Her grup
kendine ait gururunu besleyebilmek için üstün olma arzusu içinde, kendini yüceltmek ve yabancıları (diğerlerini) küçümseme düşüncesindedir (Aissani, 2003:134).
Edward Said’e göre etnosentrizme saplanmış bir Avrupa kültürü ve anlayışından dolayı Batılı düşünce sistemi asla evrensel ve bütünleyici olamayacaktır. Bu söylem, Batılı düşünme
biçimlerinin etnosentrik söylemlerinin karşısına, Foucaultcu görüşe bağlı olan, aynı zamanda Derridacı yaklaşımla etnosentrik söylemi yapıbozuma uğratan bir düşünceyi yerleştirir. Çünkü Said’e göre, yaratılmaya çalışılan BatıDoğu karşıtlığında Batı’ya kutsayıcı bir güç bahşeden etnosentrik söylem, öteki olarak tanımladığı Doğuyla kendisini
idealleştirir (Sözen, 1999:136).
Yani Batılı söylem Doğu’yu pasifleştirerek, küçük görerek ya da yorumun yarattığı kelimelerin içine hapsederek ötekileştirir. Dahası Batılı söylem, mutlak metinler üreterek imgesel bir Doğu kavramı yaratır. Doğu'yu kendi gerçekliği içinde başlı başına ele almak yerine, egzotik ve vahşi temsillerle bütünleşen
Batılı bir anlatı haline getirir.