""Bir kadının ruhunda erkekte olmayan ne olabilir?' diye karşı çıktım ona. 'Senin için buharla çalışan çelik makineler ile doluyken, benim iç organlarımın pamuklar ve yumaklardan oluştuğunu bilmiyordum açıkçası."
Onu seviyordum. Her şeye rağmen. Yalanlara, ihanete, incinmeme rağmen. Başpiskopos ve Morgane le Blanc’a rağmen. Kendi kardeşlerime rağmen. O sevgiye karşılık verip vermediğini bilmiyordum ve umursamıyordum da.
Cehennemde yanmaya mahkûmsa onunla yanardım.
“Coca Cola’nın pazarlama temsilcilerinden biri Ortadoğu’daki görevinden büyük bir hayal kırıklığıyla dönmüş. Bunun üzerine bir arkadaşı ona sormuş: - Sence Araplar üzerinde niye başarılı olamadınız?
-Beni Ortadoğu'ya ilk gönderdiklerinde kendime çok güveniyordum, bir tek sorun
vardı o da Arapça bilmememdi. O yüzden müşterilere vermek istediğim
mesajı yan
yana 3 poster halinde düzenledim..
1. posterde kızgın bir çölde kumların üstünde sürünen, susuzluktan kavrulmuş bir
adam var…
2. posterde adam yerde bulduğu Coca Cola’yı alıp içiyor..
3. posterde ise adam diriliyor ayağa kalkıyor ve capcanlı oluveriyor..
-Eee, bu harika bir reklam, niye işe yaramadı?
-Şey, Arapların
sağdan sola doğru okuduklarını bilmiyordum ki?”
“Nedenini bilmiyordum ama anıları yakalamak beni büyülüyordu. Belki de bazen elimizde sadece anılar kaldığı içindi bu. Tekrarlar yoktu; bir an içinde yaşananlar hayatı belirliyordu. Belki de hayatın ta kendisiydi bunlar. Fakat bir ânı filmde saklamak o ânı sonsuza dek canlı tutuyordu.”
1930'larda yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum ama babam o dönemde Chicago'da Sears Roebuck'ta terzi olarak çalışan annesiyle ilgili bir hikaye anlatırdı. Anneannemin işi gün boyunca ceketlere düğme dikmekti. Ekonomik bunalım sırasında işi kaybetmemesinin sırrı, gün içinde işini erken bitirirse, diktiği düğmeleri söküp tekrar baştan başlamasıydı. "Seni
sürekli çalışıyor halde görmeliler" ilkesinden hareket ediyordu.
İnsan sevildikçe güzelleşirmiş derler. Sevilip sevilmediğimi bilmiyordum ama içimdeki aşkın, hissettiğim mutluluğun güzelliği yüzüme yansımıştı sanki.
Aşık olmak nedir bilmiyordum o zamanlar. Belki de o zamandan biliyordum da adının aşk olduğunu bilmiyordum.
Erkeklerin sorunu ne bilmiyordum ama etraflarında hatırlatacak biri olmazsa en basit görevleri bile unuturlardı.
Onu ilk gördüğümde gözüm hiç tutmamıştı.
Gür siyah saçları, sakalı ve bıyığı vardı.
Burnu da boksör burnu gibi çarpıktı.
Gülünce dişlerinin de çarpık olduğunu fark ettim...
Gözümün tutmadığı bu adamı
kalbimin hiç bırakmamacasına
tutacağını bilmiyordum tabii henüz..