Sorun şu ki, insanlar daima kendileri için en kötüsünü seçmek gibi bir huya sahipler.
Kadınları anlamaya asla imkân yoktu. Çünkü anlaşılacak tarafları yoktu. Onlar kendileri de ne yaptıklarının farkında değillerdi, akıllarına eseni yapıyorlardı. Onların hareketlerinde sebep ve şuur arayan bizler, böyle bir şey bulamayınca, "kadın anlaşılmaz ve derin bir mahluktur!" diyoruz...
Cemiyet içinde aldıkları mevki ve vazifenin onlara verdiği şahsiyet, tabiatın şekil verdiği asıl benliklerini o kadar gölgelemiş, seneler geçtikçe o kadar gerilere itmiş, boğmuştur ki, kendileri bile bu asil benliklerini aramaya kalksalar, herhalde içlerinde karanlık bir boşluk, bir kargaşalıktan başka bir şey bulamayacaklardır.
"Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvveti ellerinde tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar.
Zannediyorlar ki, herhangi bir tesadüfün bugün kuvveti onlara vermiş olması bizim bu havayı daha az teneffüs etmemiz, bu güneşte daha az ısınmamız için bir sebeptir."
Dünya kuruldu kurulalı bütün koyunlar çobanla, köpekle yaşamadılar ya! Onlar da bir zamanlar kasaptan, celepten, çobandan, köpekten habersiz, yiyeceklerini kendileri arayıp bulurlar, düşmanlarını kendi sert boynuzları ile yıldırıp kaçırırlardı.
Hollandalı bir oryantalist. Adı Golius, istanbula IV. Murat'ı ziyarete gelmiş. Hatta İran ile yapılan savaşa bile katılmış bir adam. O sırada tabii halife Murat'ı tanıyor. Halife Murat ona diyor ki: " Bize Osmanlı Imparatorluğu'nun haritasını yapamaz mısınız ?"
Bir insan koskoca imparatorluğun haritasını nasıl yapabilir? İstanbul'un haritası ancak bir kaç
kişiyle yapılabilir ve uzunca bir zaman alır. Avrupalıların elinde olan bütün haritaların, islam dünyasında daha evvel yapılmış olan haritaların bir taklidi ve parçalarının bir araya getirilmesi ve bozulması şeklinde olduğunu bilemezdi Halife IV. Murat.
Yani müslüman alimlerin çalışmalarını parca parca toplayarak kendileri bir araya getirmişler ve bunu bize
sunmuşlar.
“Ne okumamı tavsiye edersiniz?"
Bu tatsız soru da karşıma çıkıyor. Tatsız diyorum, zira okumayı ciddiye alan kimse böyle bir soru sormaya gerek duymaz. Okumayı ciddiye almamış birinin bu türden bir soruyla kendini ve başkalarını meşgul etmesi hem bezginlik verici, hem de abestir. Ona doktorların hayatından ümit kestikleri hastaya uyguladıkları dieti vermek
gerek. Okumayı ciddiye alan kişiler neden "Ne okumamı tavsiye edersiniz" sorusunu sormazlar? Çünkü kitaplar insanı kitaplara götürür. Kitapların kendileri zenginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler.
Bu tatsız soru da karşıma çıkıyor. Tatsız diyorum, zira okumayı ciddiye alan kimse böyle bir soru sormaya gerek duymaz. Okumayı ciddiye almamış birinin bu türden bir soruyla kendini ve başkalarını meşgul etmesi hem bezginlik verici, hem de abestir. Ona doktorların hayatından ümit kestikleri hastaya uyguladıkları dieti vermek gerek. Okumayı ciddiye alan kişiler neden "Ne
okumamı tavsiye edersiniz" sorusunu sormazlar? Çünkü kitaplar insanı kitaplara götürür. Kitapların kendileri zenginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler.
Okumayı ciddiye alan kişiler neden "Ne okumamı tavsiye edersiniz" sorusunu sormazlar? Çünkü kitaplar insanı kitaplara götürür. Kitapların kendileri zenginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler. Okumanın rehberi okumaktır.
Ayaktakımının en tehlikeli olduğu zaman, peşinden koştuklarına bütün kalbiyle inandıkları dönemdir. Bu inanç zayıfladığında ise tehlike kendileri içindir.