Her yerde dolaşan anıların bitip tükeneceği yoktu.
Mektupların da gözü, kulağı, kalbi vardır, derler; biliyor musun. Tabi ki içten, yürekten yazılan mektupların. Eğer öyle bir mektup yazdıysan mutlaka varır ve de sevdiğini bulur.
Çalışmazlarsa, iş güç sahibi olmazlarsa yutardı bu şehir onları. En yakın akrabadan bile bir dilim ekmek alamaz olurlardı.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Benim için kirletme aydınlığını
Ben kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim...
-Biliyor musun anne, dedi Ahmet. İstanbul'un ağzı da fena kokuyor.
-Şehrin ağzı mı olurmuş oğlum?
-Neden olmasın. Ağzı da var, gözü de. Her şeyi var. Ama yalnız yüreği yok.
Gerçek mutluluk kavuşma da mı, yoksa onu arama, bulma heyecanında mıydı?
Serseri adam, dedi kendi kendine. İşte böyle efendi ol. Kırmadan, dökmeden konuş. Az önce uzakları yakın etti o tekmelediğin alet. Gül'ün sesini alıp getirdi o bana. Ağızsız dilsiz mi sanırsın o aleti? Senin gibi insan kılıklılardan daha fazla canı var onun.
"Kuşlar kanatlarıyla, insanlar kitapların yapraklarıyla uçarlar."
Son söylediklerini saksağan duymadı. Çünkü uçup diğer ağaca geçmişti.