San'an Âzer
San'an Âzer

Hacı Mehti - Şukûhî
Sükûhi aslen Tebriz Türklerindendir. Şair olduğu kadar asrının âlimlerinden sayılırdı. Taş basması dörtyüz sahifelik bir kısmı Farisice bir divanı vardır. Hazreti Âdemin cennetten kovulurken, melek Cebrailin ona Türkçe hitab ettiğini ve Hazreti Âdemin Türkçeden başka dil bilmediğini yazan bu şairdir. 1314 hicrî tarihinde 70 yaşında vefat

etmiştir. Şiirleri aruz ve hece veznindedir. Divanı hicri 1321 senesinde (Mehmet Haşim Kaçar) adlı bir (Maragalı) tarafından ve tas basmasiyle basılmıştır. Divanı kaside, gazel, lâtife, hikâye ve hicivleri havidir. Bu şair Mekke ziyaretine giderken İstanbulu görmüş ve «Der Tarif Aliye-i İstanbul» diye bu şehir hakkındaki methiyesi şöyle başlar:
«Menbu şehri

meseli revzeyi rizvan gördüm
«Beski her daş ve kumun lölüü mercan gördüm.
«Her çöle seyr eyledim sünbül-ü süsen taptım
«Her yere geşl eyledim lâlei reyhan gördüm.
«Kahvelerde gece gündüz yığılıp Türk ve acem
«Cevk - cevk işret için meclisi rindan gördüm.
İstanbul'un sefahat âlemini tasvir ettikten sonra şiirini şöyle

bitiriyor:
«Gelen İslambul-a lâzımdı, ki İslâm-ı bula
«Men de bu mes’elede kendimi nâdan gördüm.»



«NASİHAT-İ CELÂLİ» SİNDEN:
«...Veli şûr-u muhabbet bir belâdır
«Bir özge âlemi hayret fezadır.
«Verer kumri gönül bir servi nâze
«Eder canin feda Mahmut Ayaz-e
«Zelihâden alır can mah-i Ken’an

«Satar tersaye dinin Şeyh San’an
«Salır aşk âşıkı deşt-i belâye
«Kul eyler padişahi bir gedaye.»
Hece veznindeki «Sakiame» sinden bir parça:
«Men, saki can, bu sevdâden doymaram
«Gül yüzüne temaşadan doymaram.
«Men ne meyden, ne minâden doymaram..
«Ne dutacak bir piyale bir bele? (bele bu kadar)
«Baş koymuştum eşiğinin

taşına
«Acımadın gözlerimin yaşına
«Meni senden ayıranın başına
«Görüm Tanrı bir taş sala bir bele! '



«ÇEMEN» ADLI MUHAMMESİNDEN :
«...Reyhan egilipti siinbül üste (üstüne)
«Sünbül hem olup karenfil üste
«Bülbül özün öldürür gül üste
«Gül sâye salipti bülbül üste..
«Evzâı bahare kıl

temaşa!
«Elvan giyinipti lâle yüzler - yüzlüler
«Şirin harekât, şehd sözler
«Çok âhu bakışlı kare gözler
«Seyrane çıkıp döluptu düzler
«Bir hayli şikâre kıl temâşa!


BİR ÇOBAN HAKKINDAKİ TASVİRİ:
«Başında tüylü papak var, elinde bir degenek
«Ayakta kıllı çarık, çiğnine salıp kepenek (çiğin-omuz)

«Yeyip kavurtmacı ez bes yogunluyup boyunu
«Özü kesip dereni, yokuşa verip koyunu
«Gider, durar ağacın böyrüne dayak verir
«Kehi (Köroğlu) diyer, Kâh-fışkrâk verir..

Hazreti Âdem cennetten kovulurken onun Türkçeden başka bir dil bilmediğinden melek tarafından ona Türkçe hitab edildiğini şöyle tasvir ediyor: — Âdem atayı cennetten kovmak

için Tanrı katından gönderilen melek evvelce Arapça olarak: «Y a Âdem uhruc minel cenneti» demiş. Âdem ata anlamamış; sonra melek Farisice: «Paşev burev ezin behişt» demiş, Âdem yine anlamamış. Melek Tanrı katına, dönmüş ve Âdem atadan şikâyet etmiş. Ulu Tanrı meleğe demiş, ki: «— Benim kulum Türkçeden başka hiç bir dil bilmez. Git ona Türkçe söyle».

Melek Adem’in yanına gelmiş ve Türkçe: «Haydi sektir buradan» diyince, Âdem ata Havva Hatunun kolundan tutarak kendini cennetin penceresinden yeryüzüne fırlatmıştır». Şükûhî bu hikâyesiyle, ilk adamın Türk olduğunu yani beşeriyetin ilk babasının Türk olduğu hakkında halk arasında yaşıyan bir kanaati ifade etmiş olduğundan, bİLhassa bu hikâyesi masal da olsa

çok dikkate değer bir yazıdır. Şair, kitabının bir yerinde İstanbul Türk şivesiyle müthiş alay etmektedir. Divanı Tebriz Tüıkleri arasında münteşirdir.

San'an Âzer
San'an Âzer

İran Türklerinin yetiştirdiği sayısız Türk şairleri konusunu bir daha hulasa edelim: bunlar Türkçe okumuş değillerdir. Onlar, cebri olarak İran hükümetinin açtığı resmî mekteplerde veyahut eski usul medreselerde yalnız ve münhasıran Farisice okutturulmuşlardır. Asıl ana dilleri olan Türkçeyi mekteplerde değil, evlerinde ve Türk halkı arasında öğrenmişlerdir.

Hattâ mekteplerdeki Türk talebe öz aralarında Türkçe konuşmak hakkından mahrumdurlar. Bu tazyiklere ve sıkıntılara rağmen, Fars diliyle okutturulmuş bulunan Türk soylu şairler eserlerini Türkçe yazmışlardır, ki bu da İranda milyonlarca Türkün varlığına hakikî bir delil teşkil eyler.. İranda Fars dili ve Fars edebiyatı hükümetçe himaye gören resmi ve edebiyat dili

olmasına bakmayarak, Tebrizde Türkçe edebiyat âbideleri yaratan değerli ve cesur Türk şairleri Türkçe eserler vücuda- getirmekten çekinmemişlerdir. Ve bu şairlerin asıl kıymetleri de bundan ileri gelmektedir. İranda hiç bir zaman Türk dili resmî devlet dili olmadığından oradaki Farslar cebren Türkçe okutturulmamışlar ve bu yüzden herhangi bir sıkıntı çekerek

dillerini değişmeğe mecbur tutulmamışlardır. Tersine olarak oradaki Türkler daima Fars diliyle cebren okutturulmuşlar ve Türk halkı Fars tesiriyle millî varlığından uzaklaştırılmağa çalışılmıştır. Binaenaleyh, İrandaki Farsların oradaki Türkler ve Türk sultanları tarafından «Türk»leştirilmiş» oldukları iddiası yalandır ve aslâ varid olamaz. Hakikat bunun

tamamen aksinedir. İranda Türkçe mektep yoktur ki, orada Türkçe yazan şair de yetişebilsin. Şimdi size İranda Fars mekteplerinde Farisice okumuş olan asil kanlı Türklerin yarattıkları Türkçe edebiyat örneklerini bir mukaddeme ile birlikte sunacağız. Bu yazılar denizden bir damla kabilinden birşeydir. Bunu sonra toplu surette size takdim etmeğe çalışacağız. Bundan önce

İran Türklerinin (halk edebiyatı) örneklerini veriyoruz. Bu edebiyat hiç bir yerde okumamış halk ağzından çıkmış ve halkın hakikî varlığını temsil eden hakikî ve en doğru birer vesikadır. (Halkiyat) denilen ve Avrupalılarca (Folklor) adlanan bu halk edebiyatı bütün yabancı kültürlerin tesirinden âzâde, halkın öz içinden doğan ve Türk halk ruhunun birer tecellisi

olan ve şairleri meçhul edebiyattır, ki bu katıksız Türk şiirleri dahi İrandaki milyonlarca Türkün varlığına delâlet eden yine birer belgedir. Bu halk edebiyatından başka bir de halk içinden yetişen hakikî halk şairleri vardır. Meselâ: (Âşık Abbas), (Âşık Mâsum), (Âşık Emrah) vesaire gibi, ki bunlar hakkında da ayrıca malumat verilecektir. Şimdi ilk önce halk

türkülerini, şive hususiyetini gözeterek veriyoruz:

TEBRİZ HALK TÜRKÜLERİ
1 — Gül ağacı degilem
Her gelene egilem
Elini çek elimden
Men sevgilin degilem.

Nice bile arz eyliyim:
Kızıl gülem men,
Kollarını sal boynuma
Sevgilinem men.

2 — Elimde eli yarim
Olmuşam deli yarim
Bu günüm böyle

geçti
Sabahı geli yarim.

Nice bile arz eyliyim:
Kızıl gülem men,
Kollarını sal böynuma
Sevgilinem men.

3 — Kaşların kara neylim
Çekilip dara neylim
İsterem görüm seni
Uzaktır ara neylim.

Nice bile arz eyliyim:
Kızıl gülem men,
Kolların: sal boynuma
Sevgilinem men.

AH MARALIM, AH

CANANIM !
1 — Penceremin ışığı - ah maralım, ah cananım!
Oldum didar aşığı - ah maralım, ah cananım.
Gidipdir, gelecektir - ah marahm, ah cananım!
Evimin yaraşığı ah maralım, ah canınım!
Yal varım yâre men kurban.

2 — Gövercin göle benzer
Göz yaşım sele benzer
Men yardan ayrılalı
Küçeler çöle benzer (Küçe -

sokak)
Ah maralım, ab cananım!
Yalvaran yâre men kurban.
3 — Saralmışam, solmuşam
Bulut gibi dolmuşam
Ağlamayıp neyliyim
Yârimden ayrılmıştım
Ah maralım, ah cananım
Yal varını yâre men kurban

NAY NAY - NAYINA !
1 — Otağını gezerem
Çevresini bezerem
Aylar yıllar gelmesen
Bes men nece dözerem?

Nay . nay - nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanma?
2 — Kaşların horasanı
Kim saldı (tor) e seni
Yalvarıram Tanrıya
Tez salsın yola seni
Nay - nay - nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanına?
3 — Ucadır boyun senin
Uzaktır yolun senin
Sen çok şirin değilsen
Şirindir suyun senin
Nay - nay -

nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanına?
4 — Almanı attım göle
İlişti kızıl güle
Bir tane yar sevmişem
O danışa men gülem.
Nay _ nay - nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanına?


KIZIL GÜLEM MEN !
1 — Al gülü attım çaya
Cemalin benzer aya
Cevan ömrüm çürüdü
Ayları saya

saya
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem men
Kollannı sal boynuma, sevgilinem men.
2 — Bu dağ o dağa bakar
Aradan çaylar akar
Kör olsun inenim gözüm
Sensiz dünyaya bakar
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem men
Kollarını sal boynuma, sevgilinem men.
3 — Kaşların oktur senin
Kirpiğin çoktur senin
Men seni çok severem

Haberin yoktur senin
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem men
Kollarım sal boynuma, sevgilinem men.
4 — Kızıl gül oyum oyum
Derip koynuma koyum
Bülbül gülden doymuyor
Men senden nice doyum?
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem meıı
Kollarını sal boynuma, sevgilinem men.

SARI KIZ !
1 — Bardan uzak Gencedir
Saçın

pençe pençedir
Ölüm Tanrı işidir
Ayrılık işkencedir
Peh - peh sarı kız!
Bahçelerin narı kız
Koyma meni yalnız
Ay kız, ay kız!

İran Türklerinin mevcudiyetini tekzip eden Şehnamecilere bu türküler en kuvvetli bir cevaptır. Türk olmayan halk; bu kadar güzel türküler yaratamaz. Zaten bir milletin varlığına en kuvvetli belge o

milletin folklörüdür. Folklor, mektep terbiyesiyle değil, tabiî olarak her milletin özünü teşkil eden halkın içinden tabiî bir şekilde doğar. Müteassıp Farsçıların yüzü kızarsın!


GEL - GEL, BOYUNA KURBAN !
1 — Dağlar başı tütündür
Kimin gönlü bütündür?
Eğil öpüm yüzünden
Dünya ölüm itimdir (itim - kayıp)
Gel -

gel, boyuna, kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
2 — Su gelir taşa değer
Kirpikler kaşa, değer
Yarın bir çift öpüşü
Kohum kardaşa değer
Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
3 — Yarimin boyu kule (yüce)
Kurbanam şirin dile
Dodakları benziri
Açılmış kızıl güle

Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
4 — Yâr yaylığın mendedir
Bak - bak bu sinemdedir
Dünyam gözel alsa
Menim gözüm şendedir.
Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
5 — Kolunda kızıl koza (altın düğme)
Yermiş Zergere (kuyumcu) boza
Menim gözüm

düşüptür
Komşumuzda bir kıza
Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
LALA LALAY LAY !
1 — Bahçeler barı - hala lalay lay!
Ayvası narı, hala lalay lay!
Dur gel yanıma, hala lalay lay!
Sen kimin yari? hala lalay lay!
Haray! ellerinden. (Haray - imdad)
Öperim tellerinden.
2 — Bahçe bar ister .

hala lalay lay!
Ayva, nar ister - hala lalay lay!
Menim bu gönlüm . bala lalay lay!
Taze yâr ister - hala lalay lay.
Haray! ellerinden.
Öperim tellerinden.
3 — Kaşların eğme hala lalay lay!
Gözlerin eğme, hala lalay lay!
Tarhı gariptir, hala lalay lay!
Gönlüne değme, hala lalay lay!
Haray! ellerinden.
Öperim tellerinden.
4

— Başta arekçin, hala lalay lay!
Belde kemerçin, hala lalay lay!
yanımda oynar, hala lalay lay!
Bir güzel laenı, hala lalay lay!
Haray! öz gülümsen,
Sen menim sevgilimsen.
5 — Gitme gözümden, hala lalay lay!
Gidereni özümden, hala lalay lay!
Dur gel yanıma, hala lalay lay!
Çıkma sözümden, hala lalay lay!
Haray! öz

gülümsen,
Sen menim sevgilimsen.

San'an Âzer
San'an Âzer

İşte; yukarıda kayıt ve tasrih edildiği veçhe ile; Toprağı, suyu, dağı, taşı, köyü, ovası, obası, ili, ulusu, şairi, sözü ve sazı ve her şeyi Türk; olan bu beş milyonluk Türk halkı ezelden beri bu yerlerde yaşamakta ve bu yerlerin hakiki sahibi olmakla beraber orada Farsların, Ermenilerin, Arapların malik oldukları hak ve imtiyazdan mahrumdurlar. Bunlar İran

hudutlarının bekçisi, İran saltanat idaresinin muhafızı olarak tavzif edilirler.. Fakat, hiç bir güne bir gün medenî İçtimaî hak talep edemezler. Yani; vazifeleri var, hakları ve alacakları yoktur... Bu kadarla da kalmayarak, Tahran hükümeti bunların mevcudiyetini ortadan kaldırmak için İdarî - siyasî, kültürel ve elden gelen her nevi hile ve tezvirlere tevessül

etmektedir: O cümleden; 1 — İran’daki Türklerin mevcudiyeti tekzip ve tarihi tahrif ediliyor. 2 — Türkçe coğrafi adlar, dağlar, dereler, ırmaklar, tepeler, köy adları, şehir adları, ova ve hayvan adları, soy adları, çocuk adları, tarihî Türk adları, Türklerden kalma tarihî âsar ve âbidelerin adları hep resmî ve sistematik bir sirette Farisîleştiriliyor. Buna misal;

- Tebriz civarından akan (Acıçay) farisice - telh rud, Azerbaycanda (Karadağ) silsilesi farisice - 'Siyah güh, Karasu - Siyah rud, Kara çimen - Siyah çimen, Azerbaycan eyaleti _ İstar-i 'evvüm, Türkmen atları — Esbihayı Gtirgân, Tebriz’deki (Şah gölü) Farisice — İstehri Şah.. Velhasıl; Gümüştepe, Tavşantepe, Aktepe, Tanm ovası, Aladağ, Urmiye gölü vesaire vesaire

adlar hep Farisiceye tebdil olunuyor. Türklük ifade eden ve Türk damgası taşıyan herşeyin izi silinmeğe çalışılıyor. 3 — Çocuklara Türk adı koymak ve Türkçe soyadı almak şiddetle yasaktır. 4 — Bütün mekteplerde ve halk için açılan gece kurslarında gerek çocuklara ve gerekse avam Türk halkına dersler hep Farisice takbih olunmaktadır. 5, — Mekteplerdeki masum

ruhlu Türk çocuklarına Türk mületini terzil etmek suretiyle Türk çocuklarını kendi milliyetinden nefret ettirmeğe bütün gayretleriyle sarf ediyorlar, 6 — «Ben İranlıyım fakat Türküm» demek cesaretini gösterenlere en şiddetli ceza veriliyor. Böylelerinden yüzlerce Kaşkay Türkleri, Hazer kıyılarındaki (Yemut) Türkmenlerden sayısız şuurlu Türk gençleri; Tebrizli

Türk zabitleri ve milliyetçi Türk oğulları Tahran’a getirilerek ve boyunlarına zincir, takılarak karanlık hapishanelere atılmışlardı. (Rivayete inanılırsa. Mahlu Rıza Şah Pehlevi İrandan kovulduktan sonra bu mahkûm zavallı Türk gençlerinden sağ kalanları diğer siyasî mahpuslarla birlikte hürriyete kavuşmuşlardır.) 7 — Türk vilâyetlerinde Azerbaycandaki sanayi,

fabrika ve mühim İktisadî müesseselerle leylî ve meccanî mektepleri Fars mıntıkalarına naklediyorlar. Misal; Tebriz’deki sanat mektebinin leylî kısmiyle bazı fabrikalar Isfahan şehrine nakledilmiştir. Bu suretle Türk vilâyetlerini iktisaden öldürüyolar ve bu yüzden Türk halkını, şimdiye kadar aslâ gitmedikleri Fars mıntıkalarında çalışmağa mecbur ediyorlar.

Nitekim. son birkaç sene içinde Tebriz mıntıkasından 60 binden fazla Azerî Türklerinin Tahran’a, İsfahan’a ve diğer Fars mıntıkalarma muhaceret etmek zorunda kalmışlardır, ki bu hâdise, İran kurulalıberi vaki olmuş değildir. Zira Tebrizli tüccar ve sanat erbabı Tahran’a değil, Avrupa’ya, İstanbula gider ve oralarda iş yapardı. Bugün ise harice seyahat etmek esasen

memnudur ve bu suretle dahilde boğulmağa mahkûm vaziyettedirler.. 8 — Hariç memleketlerde yasamış olan Türkler İrana dönünce bu gibiler İranın, ıssız kum çöllerine sürülüyor, Tebriz’de yaşamalarına müsaade edilmiyor misal: 1938-1939 senelerinde Türkistan’dan ve Kafkasya’dan yurtlarına dönen 60 binden fazla İranlı Türkler Tebriz’e değil, Kevir kum çölüne ve

barınılması mümkün olmayan malaryalı cenup mıntıkalara sürülmüşlerdir. 9 — Milyonlarca Türk halkına Türkçe mektep açmak, kitap bastırmak, gazete neşretmek şiddetle yasak edilmiştir. Bu gibi şeylere teşebbüs etmek büyük bir cürüm sayılmaktadır. 10 — Eski Türk kitapları, Tebriz şairlerinin taş basması eserleri ve el yazmaları toplattırılıp imha ettiriliyor.

11 — Mahlu Rıza Şah Pehlevi bütün idarelere mahrem surette şöyle bir emirname göndermiştir; «Soyu Türk olan ve Türkçe konuşan unsurları devlet idarelerinde mesul vazifelere tayin etmemek, mevcut olanları da bahane icadiyle kadro harici bırakmak..» Bu emirnameden bir tanesini alan Tebrizli bir müstantik aynen şunları söyledi: «Bizim kılıcımız ve bizim gücümüzle

saltanat mevkiine çıkan şimdi bizi beğenmemeğe başlamıştır..» 12 — Rıza Şah Pehlevi Türk neslinden ileri gelen değerli adamları öldürdü, zengin Türk hanlarının mallarını, çiftliklerini evlerini gasp etti. Misal: Tebriz valisi Abdullah Tahmasip Tahrana celbedilerek orada vekil yaptıktan sonra öldürttü.- Saray nazırı Timurtaş hapishanede zehirli iğne ile

öldürttü. Ve emsali birçok değerli Türk zabitleri hep onun keyfine kurban oldu. Karadağ, Makû, Tebriz hanlarının evlerini talan etti. Bunlardan gasbettiği milyonları Avrupa ve Amerikan bankalarına yatırdı. Ve nihayet 17 sene İranı yağma ettikten ve halka bin türlü ıztırap verdikten sonra da son faciada memleketi değil, yalnız tahtını - tacını ve neslini kurtarmak

kaygusiyle hareket etti. Bütün kapıları şerefsizce açtı.. Düşmanları memlekete soktu. Namus uğrunda bir damla kan akıtmadan da bizi düşmanlara teslim etti. Bu işte yine ezilen ıztırap çeken biz Türkler Azerbaycan Türkleri olduk. Biz silâhsız ve müdafaasız kendi başımıza bırakıldık. Bizim şehirlerimiz bombalandı... Evlerimiz yağmalandı. Birçok masum

adamlarımızın kanı beyhude yere akıtıldı. Bu facia şimdi bütün dehşetiyle devanı etmektedir. Hele bundan sonra ne gibi kara günler göreceğiz, başımıza daha neler gelecektir? Bu hususta bir şey söylenemez. Muhakkak olan birşey var sa, o da şu kanlı faciaların bitmemiş olmasıdır. Acaba, biz neyi bekliyoruz, kimlerden imdat umuyoruz?.. Bu facialara seyirci mi kalacağız?

Hayır, aslâ! Biz herşeydcn evvel kendimizi, kendi benliğimizi idrak etmeliyiz. Kendi varlığımıza sarılmalıyız.. Kimseden yardım ummamalıyız.. Çünkü, atalarımızdan kalma bir halk felsefesi vardır: «Ağlamayın uşağa süt vermezler». Biz ağlamayalım; haykıralım. İnsanlık hakkımızı alalım. Başkaları kadar biz de şerefle yaşamak hakkına malikiz. Biz İran'da

yaşayan Türkler asırlardan beri İran’ın şerefini kanımızla ve canımızla koruduk. Buna mukabil İrandan hiç bir hak istemedik. İran hükümeti de bize daima üvey oğul nazariyle baktı ve hâlâ da öyledir. Sayımız beş milyonu geçen bizler bugün İran'daki 60 bin Ermeni kadar medenî bir hakka malik değiliz.. Bu neden böyledir? Bunu biz yalnız kendimize sormalıyız. Biz

dâima şecaat ve cesaretimizi Farsların keyfi için sarfettik ve sustuk. Susanlara ise hiç bir yerde pay vermezler. Vatandaşlar, hakkımızı istemek zamanı gelmiştir. Biz artık miskin ve perişan halde yaşayamayız. Bilmeliyiz, ki asrımız milliyet asrıdır, (Milliyet) demek (benlik) demektir. Benliğini (idrak etmeyen Tanrısını bulamaz.. Biz kölelikten kurtulmalıyız. .

Hemşerilerim! Son faciadan sonra Tebrizden, Hoydan, Urmiyeden Makûdan ve bilûmum Azerbaycandan 37 bin mülteci ve muhacir Türkiye ve Irak hudutlarına iltica etmiştir. Bu 37 bin kişi içerisinde ben de, başkaları gibi aziz çocuklarımı ve ailemi düşmanlardan kurtaramadım. Kendim de silâhsız olduğumdan mücadele edemedim.. Sevgililerimi terk etmek mecburiyetinde kaldım. Çünkü:

Tahran, hükümeti bizi müdafaa etmedi.. Bize silâlı vermedi.. Kapılarımızı düşmanlara açık bıraktı. Türkiye'ye iltica ettikten sonra bu ülkede bize karşı yapılan iyiliklerden bahsetmek istemem. Şimdilik bu kardeş diyardaki kalem hürriyetinden istifade ederek vaziyetimizi, dertlerimizi tahlil ediyorum, feryadımızı bütün dünyaya bahusus Türkiye’deki Türk gençliğine

duyurmak istiyorum. Acaba, bizi tanıyorlar mı? Bizim kim olduğumuzu, nerelerde ve hangi ağır şartlar altında yaşadığımızı biliyorlar mı? Ne yazık ki: Hayır! bundan sonra da vaziyet böyle kalmalı mıdır? Türkiye’deki kardeşler! Mahkûm ve mağdur kardeşlerinizin davasını ilkönce sizin tanıyacağınızı umarım. Sonra bütün hakşinas dünya milletlerinin de bizim

haklarımızı er - geç teslim' etmekte tereddüt etmeyeceklerine inanıyorum. Çünkü biz haklıyız. «Hak» mefhumunu anlayanlar da hakkı sahibine teslim etmekte gecikmeyeceklerdir. Şimdi yine biraz da tarihten bahsedelim: (Azerbaycan) İran mıdır? Bu suale tarih «hayır!» cevabını vermektedir. Bu sözümüzü yine İran’da çıkan Farisice eserlerin yazılarıyla ispat edeceğiz.

Türklerle meskûn Azerbaycan ülkesi, tarihin gösterdiği sarih ve kat’i delillerle isbat olunduğuna göre aslâ Fars devletinin bir parçası olmamış, bilâkis müstakil bir (Atropaten) devleti olmuştur. Yunan müverrihlerinden Filip (206 yıl milâddan önce yaşamış) ve müellif Yunanlı Strabon (50 yıl miladdan önce) den naklen Ebülhasan Han Naşiri «Miratülbüldan» m 4 üncü

cildinin 138, 141 ve 142, 143 üncü sahifelerinde aynen şunları yazmaktadır: Atropaten (Azerbaycan) adiyle şöhret bulan Küçük Midya, bu ülkede hükümdarlık eden (Atropat) adlı bir kralın adiyle adlanmıştır. Hükümran Atropat, Makedonyalı Büyük İskender’in ordusu Atropaten ülkesine girdiği sırada İskenderle anlaşmış ve kendi memleketini kurtarmış.. İskender de

İran hükümdarı Daraye imtisalen onu hükümdar olarak tanımıştır. Tevrat’ta dahi kaydolunduğu veçhile Pars memleketi ve Midya ülkesi ayrı ayrı iki müstakil saltanat olmuşlardır. Yunan tarihçisi Herodot da Küçük Midya yani Azerbaycan ile Pars memleketlerinin ayrı ayrı birer müstakil devlet olduklarını, Midya kraiı (Faraut) un Fars ülkesini ve halkını istilâ ve

zaptetmiş olduğunu yazmaktadır.. Şimalî Midya ki Atropaten dahi tesmiye edilmekte idi o (Azerbaycan) demektir ve bu ülkeye (küçük midya) dahi denilmektedir. Bu devlet ehemmiyeti haiz idi. Harp zamanında 10 bin süvari ve 40 bin piyade asker çıkarabilirmiş.. (Dikkat: Asur kralı Asur Banibal 2500 yıl bundan önce - Atropaten ülkesine sefer ederken orada Türk cengâverleriyle

çarpıştığı, Asur tarihinde kaydedilmiştir. Muharrir.) «... (Zerdüşt) Peygamberin doğduğu yer dahi Azerbaycan - Midya memleketidir.. (Midya) ise: Şirvan, Geylan, Mazenderan ve Azerbaycan vilâyetlerinden mürekkeptir.. (Dikkat: Zerdüşt Azerbaycan'ın Mugan şehrinde doğmuş. Babası Mugan'ın eşrafından (Aktunran Bay) olduğunu, Amerikan muharrirleri, Ebu Reyhan Biyruni, ve

Hindistanda tabedilen «Kâtihayi Zerdüşt» müellifi tavafından yazılmaktadır. Bu itibarin «Peygamber Parsiyan» denilen Zerdüşt’ün de Türk olduğu tesbit edilmiş oluyor. İleride bu bahse dair ayrıca bir makale tahsis edeceğiz. Muharrir.)..» Meşhur müverrih Hamdullah Müstevfi dahi Nüzhetülkulub» adlı eserinde Midya Azerbaycan ülkesinin Pars memleketinden ayrı bir diyar

olduğunu kaydetmektedir.»

San'an Âzer
San'an Âzer

İran Türklerinin yetiştirdiği sayısız Türk şairleri konusunu bir daha hulasa edelim: bunlar Türkçe okumuş değillerdir. Onlar, cebri olarak İran hükümetinin açtığı resmî mekteplerde veyahut eski usul medreselerde yalnız ve münhasıran Farisice okutturulmuşlardır. Asıl ana dilleri olan Türkçeyi mekteplerde değil, evlerinde ve Türk halkı arasında öğrenmişlerdir.

Hattâ mekteplerdeki Türk talebe öz aralarında Türkçe konuşmak hakkından mahrumdurlar. Bu tazyiklere ve sıkıntılara rağmen, Fars diliyle okutturulmuş bulunan Türk soylu şairler eserlerini Türkçe yazmışlardır, ki bu da İranda milyonlarca Türkün varlığına hakikî bir delil teşkil eyler.. İranda Fars dili ve Fars edebiyatı hükümetçe himaye gören resmi ve edebiyat dili

olmasına bakmayarak, Tebrizde Türkçe edebiyat âbideleri yaratan değerli ve cesur Türk şairleri Türkçe eserler vücuda- getirmekten çekinmemişlerdir. Ve bu şairlerin asıl kıymetleri de bundan ileri gelmektedir. İranda hiç bir zaman Türk dili resmî devlet dili olmadığından oradaki Farslar cebren Türkçe okutturulmamışlar ve bu yüzden herhangi bir sıkıntı çekerek

dillerini değişmeğe mecbur tutulmamışlardır. Tersine olarak oradaki Türkler daima Fars diliyle cebren okutturulmuşlar ve Türk halkı Fars tesiriyle millî varlığından uzaklaştırılmağa çalışılmıştır. Binaenaleyh, İrandaki Farsların oradaki Türkler ve Türk sultanları tarafından «Türk»leştirilmiş» oldukları iddiası yalandır ve aslâ varid olamaz. Hakikat bunun

tamamen aksinedir. İranda Türkçe mektep yoktur ki, orada Türkçe yazan şair de yetişebilsin. Şimdi size İranda Fars mekteplerinde Farisice okumuş olan asil kanlı Türklerin yarattıkları Türkçe edebiyat örneklerini bir mukaddeme ile birlikte sunacağız. Bu yazılar denizden bir damla kabilinden birşeydir. Bunu sonra toplu surette size takdim etmeğe çalışacağız. Bundan önce

İran Türklerinin (halk edebiyatı) örneklerini veriyoruz. Bu edebiyat hiç bir yerde okumamış halk ağzından çıkmış ve halkın hakikî varlığını temsil eden hakikî ve en doğru birer vesikadır. (Halkiyat) denilen ve Avrupalılarca (Folklor) adlanan bu halk edebiyatı bütün yabancı kültürlerin tesirinden âzâde, halkın öz içinden doğan ve Türk halk ruhunun birer tecellisi

olan ve şairleri meçhul edebiyattır, ki bu katıksız Türk şiirleri dahi İrandaki milyonlarca Türkün varlığına delâlet eden yine birer belgedir. Bu halk edebiyatından başka bir de halk içinden yetişen hakikî halk şairleri vardır. Meselâ: (Âşık Abbas), (Âşık Mâsum), (Âşık Emrah) vesaire gibi, ki bunlar hakkında da ayrıca malumat verilecektir. Şimdi ilk önce halk

türkülerini, şive hususiyetini gözeterek veriyoruz:

TEBRİZ HALK TÜRKÜLERİ
1 — Gül ağacı degilem
Her gelene egilem
Elini çek elimden
Men sevgilin degilem.

Nice bile arz eyliyim:
Kızıl gülem men,
Kollarını sal boynuma
Sevgilinem men.

2 — Elimde eli yarim
Olmuşam deli yarim
Bu günüm böyle

geçti
Sabahı geli yarim.

Nice bile arz eyliyim:
Kızıl gülem men,
Kollarını sal böynuma
Sevgilinem men.

3 — Kaşların kara neylim
Çekilip dara neylim
İsterem görüm seni
Uzaktır ara neylim.

Nice bile arz eyliyim:
Kızıl gülem men,
Kolların: sal boynuma
Sevgilinem men.

AH MARALIM, AH

CANANIM !
1 — Penceremin ışığı - ah maralım, ah cananım!
Oldum didar aşığı - ah maralım, ah cananım.
Gidipdir, gelecektir - ah marahm, ah cananım!
Evimin yaraşığı ah maralım, ah canınım!
Yal varım yâre men kurban.

2 — Gövercin göle benzer
Göz yaşım sele benzer
Men yardan ayrılalı
Küçeler çöle benzer (Küçe -

sokak)
Ah maralım, ab cananım!
Yalvaran yâre men kurban.
3 — Saralmışam, solmuşam
Bulut gibi dolmuşam
Ağlamayıp neyliyim
Yârimden ayrılmıştım
Ah maralım, ah cananım
Yal varını yâre men kurban

NAY NAY - NAYINA !
1 — Otağını gezerem
Çevresini bezerem
Aylar yıllar gelmesen
Bes men nece dözerem?

Nay . nay - nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanma?
2 — Kaşların horasanı
Kim saldı (tor) e seni
Yalvarıram Tanrıya
Tez salsın yola seni
Nay - nay - nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanına?
3 — Ucadır boyun senin
Uzaktır yolun senin
Sen çok şirin değilsen
Şirindir suyun senin
Nay - nay -

nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanına?
4 — Almanı attım göle
İlişti kızıl güle
Bir tane yar sevmişem
O danışa men gülem.
Nay _ nay - nayına
Kurban olum canına
Hardan gelim yanına?


KIZIL GÜLEM MEN !
1 — Al gülü attım çaya
Cemalin benzer aya
Cevan ömrüm çürüdü
Ayları saya

saya
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem men
Kollannı sal boynuma, sevgilinem men.
2 — Bu dağ o dağa bakar
Aradan çaylar akar
Kör olsun inenim gözüm
Sensiz dünyaya bakar
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem men
Kollarını sal boynuma, sevgilinem men.
3 — Kaşların oktur senin
Kirpiğin çoktur senin
Men seni çok severem

Haberin yoktur senin
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem men
Kollarım sal boynuma, sevgilinem men.
4 — Kızıl gül oyum oyum
Derip koynuma koyum
Bülbül gülden doymuyor
Men senden nice doyum?
Nice bile arz eyliyim: Kızıl gülem meıı
Kollarını sal boynuma, sevgilinem men.

SARI KIZ !
1 — Bardan uzak Gencedir
Saçın

pençe pençedir
Ölüm Tanrı işidir
Ayrılık işkencedir
Peh - peh sarı kız!
Bahçelerin narı kız
Koyma meni yalnız
Ay kız, ay kız!

İran Türklerinin mevcudiyetini tekzip eden Şehnamecilere bu türküler en kuvvetli bir cevaptır. Türk olmayan halk; bu kadar güzel türküler yaratamaz. Zaten bir milletin varlığına en kuvvetli belge o

milletin folklörüdür. Folklor, mektep terbiyesiyle değil, tabiî olarak her milletin özünü teşkil eden halkın içinden tabiî bir şekilde doğar. Müteassıp Farsçıların yüzü kızarsın!


GEL - GEL, BOYUNA KURBAN !
1 — Dağlar başı tütündür
Kimin gönlü bütündür?
Eğil öpüm yüzünden
Dünya ölüm itimdir (itim - kayıp)
Gel -

gel, boyuna, kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
2 — Su gelir taşa değer
Kirpikler kaşa, değer
Yarın bir çift öpüşü
Kohum kardaşa değer
Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
3 — Yarimin boyu kule (yüce)
Kurbanam şirin dile
Dodakları benziri
Açılmış kızıl güle

Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
4 — Yâr yaylığın mendedir
Bak - bak bu sinemdedir
Dünyam gözel alsa
Menim gözüm şendedir.
Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
5 — Kolunda kızıl koza (altın düğme)
Yermiş Zergere (kuyumcu) boza
Menim gözüm

düşüptür
Komşumuzda bir kıza
Gel - gel, boyuna kurban
Danış, diline kurban
Elde gülüne kurban
LALA LALAY LAY !
1 — Bahçeler barı - hala lalay lay!
Ayvası narı, hala lalay lay!
Dur gel yanıma, hala lalay lay!
Sen kimin yari? hala lalay lay!
Haray! ellerinden. (Haray - imdad)
Öperim tellerinden.
2 — Bahçe bar ister .

hala lalay lay!
Ayva, nar ister - hala lalay lay!
Menim bu gönlüm . bala lalay lay!
Taze yâr ister - hala lalay lay.
Haray! ellerinden.
Öperim tellerinden.
3 — Kaşların eğme hala lalay lay!
Gözlerin eğme, hala lalay lay!
Tarhı gariptir, hala lalay lay!
Gönlüne değme, hala lalay lay!
Haray! ellerinden.
Öperim tellerinden.
4

— Başta arekçin, hala lalay lay!
Belde kemerçin, hala lalay lay!
yanımda oynar, hala lalay lay!
Bir güzel laenı, hala lalay lay!
Haray! öz gülümsen,
Sen menim sevgilimsen.
5 — Gitme gözümden, hala lalay lay!
Gidereni özümden, hala lalay lay!
Dur gel yanıma, hala lalay lay!
Çıkma sözümden, hala lalay lay!
Haray! öz

gülümsen,
Sen menim sevgilimsen.

San'an Âzer
San'an Âzer

İRAN'DA TÜRK ŞAİRLERİ
Büyük Türk ulusunun şiir ve edebiyatı bahis mevzuu olunca, yalnız bugünkü Türkiye çerçevesi içinde yaşayanların veyahut eski Osmanlı imparatorluğu camiası arasından yetişenlerin yarattıkları şiir, edebiyat ve sanat nazara alınır. Geniş Türk dünyasının türlü şubelerinde çeşitli şiveler konuşan ve asırlardanberi yabancı hars ve

hâkimiyeti altında yaşıyan öz Türklerin yarattıkları ve yaşattıkları şiir, edebiyat ve sanat; ne yazık ki şimdiye kadar meçhul ve metrûk kalmıştır. Türkiye dışındaki birkaç şöhretli Türk edip ve şairinden başka, ummanlar kadar geniş ve derin olan Türk âleminin o nisbetteki zengin ve canlı edebiyat ve sanatı hakkında Türkiyede - ne geçmişte ve ne de şimdi »

=neşrolunan «Türk edebiyatı» adlı eserlerde bunlara dair- en küçük bir sahife bile ayrılmadığını esefle görüyoruz. Bütün Türklere şamil Türk edebiyatı bir kül halinde incelenmemiş ve yazılmamış olduğundan Türkiyedeki Türkler de uzak diyarlarda veyahut komşu ülkelerdeki kardeşlerini tanımaktan mahrum kalmışlardır. Siyasî sınırların asırlarca bundan evvel

ayırdığı milyonlarca Türkün siyasî durumu ne olursa olsun - kendi benliklerini yaşatmak için sığındıkları biricik kuvvet dilleri ve edebiyatları olmuştur. Türk camiasından ayrılmış ve şivece müstakil birer Türk birlikleri halinde yaşayan bu öz kardeşler öz yurtlarında Türk kültürü yarattıkları gibi Türk dil ve edebiyatını da yaşatmak ve herhangi bir şiddetli

baskı tazyik altında ezilmemek için yaratılışlarındaki ölmez ve ezilmez değerli cevherden İstifade etmişlerdir.. Din veyahut mezhep ayrılığı da bunları kendi benliklerinden ayıramamıştır. Bu cümleden olmak üzere bugünkü yazımızın başlığını teşkil eden «İranda Türk şairleri» mevzuu Azerî Türk şivesiyle konuşan İrandaki Türklerin yarattıkları şiir ve

edebiyata taallûk eder ki bunlar başlı başına birer âlemdir. Şivenin inceliklerine vâkıf olanların derin bir zevkle okuyacağı bu öz Türk şairlerinin eserleri hakkında, kardeşlerini tanımak isteyen Türk gençliğine yazımızı sunuyoruz. Ve bahsimize geçmeden önce de yeri gelmişken bu öz kardeşlere dair edebi yazılara bazı garezkârlar tarafından vuku bulacak muhtemel

itirazlara karşı bir kaç cümle ile tarihi bazı vesikalar göstermeyi lüzumlu buluyorum:
1 — «Umumî beşeriyet tarihi» ni, doktor profesör [Helmolt] un riyasetinde vücuda getiren 120 tarih âliminin muazzam eserlerinin ikinci cildinde «Atropaten» [Azerbaycan] ülkesine tahsis ettikleri kısımda aynen «öyle denilmektedir : «..Tarihin gösteremediği meçhul bir zamandan beri

bu yerlerde münhasıran Türkler yaşamaktadırlar..»
2 -— Takriben 2500 yıl: bundan önce efsanevî İran hükümdarı (Dârâ) garp seferine başlarken (Atropaten) ülkesinde Türklerle karşılaştığını Biston yazılarında tesbit ettirmiştir.
3 — En eski Asurî kralı İkinci Asur Banibal de Azerbaycan'a sefer
ederken orada Türk cengâverleriyle çarpıştığı

tarihî bir hakikat olarak tesbit edilmiştir. Bu da 2500 seneden önce vâki olmuştur. Bu hususta müracaat edilecek eserler: (Le normant Manuel; L ’histoire de 1’Orienıt ve Maspero) lıistoir de l’Orient. (İst. Ün. ç. tetkikatı). Bunlardan başka Arap ve İran melihalarında birçok tarihî yazılar ve vesikalar vardır ki bunlar, bu yerlerde tâ eskidenberi Türklerin yaşamakta

olduklarını göstermektedir. İleride bu bahse dair ayrıca yazı neşredeceğimizden şimdilik yalnız oradaki Türklerin yarattıkları şiir ve edebiyattan bazı örnekler vermekle iktifa edeceğiz. Bir parça şiirini aşağıya kaydettiğimiz (Abdülmecid Karakoyunlu) halen yaşamaktadır. Meslekten yetişme altmış yaşında bir öğretmendir. Kendi muhitinde öz ulusun varlığını

yaşatan canlı bir «Dede Korkut» timsalidir. Ahlâk ve seciyesi yüksek, duygusu ince bir Türk şairidir. Şiirleri vaziyet icabı basılmamıştır. Şu parça onundur

«ÇİÇEK»
1 — Tanrı yaratmadı tek bir gönül ki
Sana vurulmayıp kalmadan gitsin..
Gönüllerden sana doğru giden el
Görmedim, ki seni yolmadan gitsin.
2 — Arı yüzün öper,

kanını yutar,
Hekim yemci seni daruya katar
Çocuk seve seve başını dider
Kimdir senden arman almadan gitsin,
3 — Boyaların güneş bağrından çıktı..
Sevgiyi sarmağa gönlün açıktır.
Bakışın tek gökte yıldızda yoktur
Hangi yüz var sana gülmeden gitsin?
4 — Başın güzellerin göğsü üstünde
Şahlar başı senin ayak

astında (altında)
Dikenin olmaz da yazık etsen de
Bülbülün bağrını delmeden gitsin.
5 — Bir bak Türk kızına bunca boysanma (övünme)-
Senden başka güzel yok diye sanma.
Altın parmaklarla yolsa usanma
Olmaz ki o, seni yolmadan gitsin.
6 — İstedim çiçekten sözlesin (saz) Iar
Obadan karşıma çıktılar kızlar.,
Yaradan koymamış

ördekler kazlar
Aydın sular görüp dalmadan gitsin.
7- Tanrından dilerim Türkmenin kızı
Ulusun güneşi; ilin yıldızı
Yüce olsun başı, ak olsun yüzü
Gönlüne kaygular- dolmadan gitsin.
8 — Ulu Tanrım, koma (koca) ları baba
Batu, Arslan deyip öc alan baba
(Aktu) ya güveni yücelden baba
İline bir (kul) luk kılmadan gitsin

Nergiz Gahramanlı
Nergiz Gahramanlı

TÜRK ƏSİRLƏRİ

Erkək, qadın, əsgər, çocuq, ixtiyar
— Əsir — deyə, minlərcə türk övladı:
İssız bir adanın qoynunda sızlar,
Sorulmaz dərdi, duyulmaz fəryadı.

Staci Hart
Staci Hart

"Life is short, so short, so precious, every minute, every day. Don't let the people you love, the people who make you happy, the people who bring you joy — don't let them go. Hang on to them, even when it hurts. When it seems impossible. Hold on to the things that breathe life into you. Listen to your soul and honor what it tells you. Live. Fight for what you love. Because one day, you'll be

where I am, and in that moment I want you to look back gladly, with no regrets."

Kalman Mikszath
Kalman Mikszath

— Talemi? — Yaşlı adam qoca qarı kimi yenə də gözlərindən yaş axıtmağa başladı. Tale elə bir fahişədir ki, peşəsinin mahir ustası olan qadınlardan heç nə ilə fərqlənməz. Daim yeni kişilərin dalınca qaçar. Bir dəfə iş gördüyü kişiyə ikinci dəfə yaxınlaşmaq istəməz.

Kalman Mikszath
Kalman Mikszath

Yalnız Buda qaimməqamının təmsilçisi, xərac toplamaq üçün Keçkemetə gələn Xəlil əfəndi yeni bələdiyyə başçısını ziyarətə gələndə qarşısına saqqalsız bir gəncin çıxdığını görüb qaş-qabağını tökmüşdü. Vəziyyətin nə yerdə olduğunu başa düşən bələdiyyə sədri də dərhal arxasını qonağa çevirib qapını çırpmış, bir neçə dəqiqə

sonra isə çavuş Pintö uzun saqqallı bir keçini darta-darta Xəlil əfəndinin məqamına gətirmişdi.
— Bu ağılsız heyvanı niyə bura sürüyürsən, imansız köpək? — deyə Xəlil əfəndi hirslə qışqırmışdı.
— Bələdiyyə sədrinin əmrini yerinə yetirirəm. Dedi ki, keçinin uzun saqqalı olduğundan zati-aliniz onunla görüşüb ixtilat etməyi daha

vacib saymısınız.

John Doerr
John Doerr

Biz zeki kişileri, onlara ne yapacaklarını söylemek için işe almıyoruz. Biz zeki kişileri, bize ne yapacağımızı söyleyebilecekleri için işe alıyoruz. — Steve Jobs