"...bundan sonra cennetin yokluğu değil, beni cehennemin yokluğu korkutur."
Tanrı olsaydım eğer haykırırdım
bir gece tüm meleklere
Kevser suyunu cehennemin
kazanında kaynatsınlar.
Yakıcı meşale ellerinde,
sakınanların sürüsünü Cennetin yeşil taze atlağından atsınlar.
Tanrısal sakınımdan yorgun,
gece yarısı iblis'in yatağında
Yeni hatanın uçurumunda sığınak arardım. Tanrısal altın tacıma
karşılık
Bir günahın kucağındaki
karanlık acıyı tadardım
Sen ve senin gibiler hiçbir zaman gerçeği göremediniz. Her yeni yılda ekranlara çıkıp dünyaya barış ve mutluluk dilediniz. Tozpembe masallar anlattınız çocuklara, onları inandırdınız, bu dünyada bir cennetin olduğuna. Ama hayır, hepsi yalan. Dünya mazlum, zavallı fakirlerin kanıyla beslenen koca bir canavar. Savaş ve sömürüye dayalı düzeni korumak için her gün kan
akıtıyorsunuz. Sonra süslü yalanlarınız ve üzerinde UN (United Nations- Birleşmiş Milletler) yazan paketleriniz ile onları zehirlemeye devam ediyorsunuz. Ve açlık, kriz, fakirlik bize kalanlar oluyor.
-Şehitlerin hayatı haktır, cennettedirler ve rızıklandırılmaktadırlar. Ruhları arşın altında rükû ve secde halindedir. Cennetin nimetlerinden yerler.
Şehitlik nedir? kime denir? fazileti nelerdir? bunlardan bahsedeceğim. Şehitliğe götüren yol, Allah yolunda mücadele etmekle olur. Peki, Allah yolunda öldürülenler neden şehid diye isimlendirilmiş, bilir misiniz? Allah ve melekler cennetlik olduğuna şahitlik ederler, bu ne kadar müthiş birşey... Ruhunu teslim ederken rahmet melekleri yanında şahit olurlar, Allah'ın emrini
öldürülme pahasına yerine getirdiği için... Allah hepimize nasip etsin Allah yolunda ölmeyi. Allah'a karşı vazifesini, kulluğunu hakkıyla yerine getirdiğine, kanı şahitlik ettiği için şehid diye isimlendirilir. Evet arkadaşlar, şehitler Allah yolunda öldürülenler, peygamberler salihler arasında cennetin en üst kademesinde bulunurlar. Eğer bir ülkede savaş varsa, bir
erkek de o ülkede yaşıyorsa, müslümanlar zulüm altındaysa, cihad onun üzerine bazı Alimlere göre farz, bazı Alimlere göre ise vaciptir.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
~
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
~
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
~
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin
için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
~
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
~
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
~
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun,
etme.
~
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
~
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
~
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
~
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
~
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
~
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme..
İstanbul’dan Rüyalarının Şehri diye bahseden Nevin’in şehre geldiğinde dilinden dökülen cümleler gerçek bir İstanbul aşığının şehri tanımlamasıdır: “İstanbul, canım İstanbul, Dünyanın incisi, hayaller ve rüyalar şehri… Büyülenmiş gibiyim. Bugüne kadar anlatılanlar, hakkında yazılanlar, resimler, şiirler onu anlatmaya kafi değildir. Yeryüzünde
böylesine bir cennetin olduğuna inanabilmek için görmek lazımdır İstanbul’u…