Düşler
Ne kadar safsalar, o yükseklikten düşer ölürler
"Rüzgârda saçları dalgalanan genç bir kız, güldüğünde gözleri güneşin ışığıyla parlayan güzeller güzeli liseli kız, onunla konuştuğunda delice gülme hissini bastırmak zorunda olduğu kız, uğruna tiyatroda arkasında onun hakkında kötü konuşanları bir güzel benzettiği kız, bundan hiçbir zaman haberi olmayan kız, mezun olup giden kız, yıllar sonra kocası ve
kızı ölmüş olarak yanına gelmiş olan genç ve güzel kadın, dğşmanından intikam almak için yanıp tutuşan bir kadın, hayatını kurtarmış kadın, hayatını tehlikeye atmış kadın, yakalanmamak uğruna korkunç bir yükseklikten atlayan kadın... "
"Rüzgârda saçları dalgalanan genç bir kız, güldüğünde gözleri güneşin ışığıyla parlayan güzeller güzeli liseli kız, onunla konuştuğunda delice gülme hissini bastırmak zorunda olduğu kız, uğruna tiyatroda arkasında onun hakkında kötü konuşanları bir güzel benzettiği kız, bundan hiçbir zaman haberi olmayan kız, mezun olup giden kız, yıllar sonra kocası ve
kızı ölmüş olarak yanına gelmiş olan genç ve güzel kadın, dğşmanından intikam almak için yanıp tutuşan bir kadın, hayatını kurtarmış kadın, hayatını tehlikeye atmış kadın, yakalanmamak uğruna korkunç bir yükseklikten atlayan kadın... "
"Belli bir yükseklikten bakınca kendi gezegenimizde zeki bir yaşamın olup olmadığı anlaşılmıyor bile.
Yani Dünya'ya gelecek olursanız, yeterince yakından baktığınıza emin olun."
Bir tenor yirmi beş metre yükseklikten düşüp toprağa çakıldığında, eğer düşüş açısı 90 dereceyse LA sesi çıkartamaması doğaldır.
Kutsal bir yükseklikten iniyor gibi değil de, volkanın derinliklerinden yeryüzüne, taç çizgisinin önüne doğru çıkıyor gibiydi, gerçekten de mahşerin bir habercisi gibi görünüyordu. Tribünler, bir anda patlayan havai fişeklerle ve fırlatılan konfetilerle dolmuştu. Bütün stadyum birdenbire öyle bir kükremişti ki, Maradona bir kasırganın ortasında kaldığını
düşünmüştü. O kasırganın yüzüne çarptığını hissettigi anda, bir an için yüzü şaşkınlıkla gerilmiş ve tökezlemişti, ancak ondan sonra koşmaya devam edebilmişti.
Hayatınız uçmak olunca, on binlerce saat uçunca, dünyayı sürekli çok yüksekten izleyince, dünyanın zirvesi, Everest’in üzerinden sayısız kere geçip gece başka, gündüz başka bir yalınlıkla uzanan manzarasını ezberleyince, defalarca gittiğiniz kentlerin sakinlerinin dahi bilmediği sokakları keşfedince tuhaflaşırsınız başkalarının gözünde.
Korkusuzluğunuzun nedeni o çok genç yaşında bu mesleği bilinçli olarak seçişinizde gizlidir. Her uçucu sizin gibi midir? Elbette hayır!
Dünyayı labaratuvar gibi izlemeyi kafanıza koyduğunuz andan başlayarak eşsiz hayaller kurmuşsunuzdur.
Erişilmez büyüklüktedir hepsi. O dünyaya kimse giremez. Konfor anlayışınız alabildiğine doğal,
değişiktir...beklentileriniz, mutluluklarınız, hüzünleriniz bile... Biz oradan tanırız birbirimizi... Parolamız duruşumuzda gizlidir. Bakışımızda... 40 Bin feet yükseklikten izlemek yetmez dünyayı. Yıldızlardadır gözümüz. İnsan eliyle çizilmiş sınırların olmadığını gördüğünüz o gün, bir bulamaca dönüşmüş yeryüzünden uzaklaştığınız o anda
kalırsınız artık.
Varsıllık, yoksulluk savaş, kibir, toprağa bağımlılık ve her şey, yere inince kuşatır etrafınızı...
Oysa resim ne küçüktür yükseklerden bakınca... Asıl büyük resmi görünce...
Yürürsünüz, otobüse binersiniz, kalabalıklardan uzaklaşır, çok genç yaşta keşfettiğiniz başka bir dünyanın sınırsızlığını, bu dünyanın
metelik etmez değer yargılarına değişmezsiniz.
Yükselmek, evet...
Ama ne yükseliş. Artık bunun için statüye, finansal güce hatta uçağa da ihtiyacınız kalmamıştır. Çünkü ruhunuzu yükseltmenin bedeli parayla ödenmez.
Güneşin parayla batırılamayacağı gibi...
Denizin dalgasının parayla bükülemeyeceği gibi...
Sizin dünyanıza girmek zordur
çünkü hiçbir maddi değer geçerli değildir. Geçmez.